TTB Yüksek Onur Kurulu üyesi Dr. Ali Özyurt’un ölümsüzlüğünün birinci yılı boyunca, arkadaşları, meslektaşları, dostları onun gidişinin yarattığı büyük boşlukla konuşur, dertleşir buldular kendilerini. Biri gider ve hiçbir şey eskisi gibi olmaz. Gerçekten de Dr. Ali Özyurt’un gidişinin ardından öyle oldu, onun da çok sevdiği şiirde Gülten Akın’ın yazdığı gibi:
Beni sorarsan,
Kış işte
Kalbin elem günleri geldi
Dünya evlere çekildi, içlere
Dünyanın evlere çekildiği o kış hiç bitmedi, hâlâ sürüyor. Bu şartlarda dahi, onu ve şiiri seven dostları, ona yakışır bir edebiyat anması yapmanın yollarını aradılar. Bu anmalardan biri de onun adına kurulan TTB Dr. Ali Özyurt Kültür, Sanat ve Edebiyat Kolu tarafından düzenlendi.
Dr. Alper Aktaş’ın heybesinden birden çıkardığı “Araf’ta Şölen” isimli şiirli tiyatro oyunu, Türkiye’nin dört bir yanından hekimi bir araya getirdi; okuma tiyatrosunda buluşturdu. Tiyatro Dr. Aktaş’ın anlatıcılığında açıldı. Bir şaman konuşuyor, genç ölen, vakitsiz kaybedilen şairlerin sözlerini çağırıyordu. Onları davet ederken de yaşamlarından parçaları dinleyenle buluşturuyordu.
Şiir suaresinde, şaman ilkin Dr. Ali Özyurt’u çağırdı, onun sözlerine aynı zamanda tiyatrocu olan Dr. Serdar Turhan ses verdi:
Beni tarif etmek zordur: tarifsizim
Beni anlamak imkansızdır: tekinsizim
Beni sevmek kolaydır: sevgi doluyum
Bana kızmak zordur: şeytan tüylüyüm
Bana yanaşmak kolaydır: safım
Beni bulmak imkansızdır: adressizim
Beni üzmek anlık şeydir: kırılganım
Ben bir insanım
Ben bir hayvanım
Ben bir bitkiyim
Ben bir taşım
Ben bir melek
Ben bir canavarım
Ben bir ölümlüyüm
Ben ölümsüzüm
Ben Ali’yim…
Dr. Özyurt’un ardından Orhan Veli’den Didem Madak’a, İlhami Çiçek’ten Uğur Kaynar’a erken yitirilen şairler için de bir yas suaresi kuruldu. Şiir sevenlerin belleklerinde onların dizeleri bir kez daha tazelendi.
Dante’nin arafına atıfla, tam da orada, arafta bir şiir şöleniydi bu. Belki hiçbir şey eskisi gibi değildi, ancak şiirin, sözün büyüsü hâlâ vardı ve son insan dünyadan silinene dek de var olacaktı. Ali ile açılan suare, yine Dr. Ali Özyurt’un dizeleriyle son buldu.
Onun her cumartesi yaptığı şiir suareleri kadar çok insana dokunabildi mi bilinmez, ancak sonrasında Dr. Ali Özyurt’u anmak için yapılan konuşmalarda, o uğurlarken söylenen, “Herkes gider, Ali Özyurt kalır” sözünün ne kadar doğru anlaşıldı. İyi hekimlik adına insan ne yaparsa, yapsın bir yerinde hep Dr. Ali Özyurt’un soluğu vardır. Onun “efendisi amatörlük” olan ruhu, çocukça, hesapsız coşkusu ve onun hayalleri hep yapacaklarımızın bir noktasına geçmişten dokunur. Bu yüzden TTB Dr. Ali Özyurt Kültür, Sanat ve Edebiyat kolunda her ne yapılırsa yapılsın, tam da yapılırken, “Ali olsaydı, çok sevinirdi, ah Ali olsaydı” sözleri duyulur.
Dr. Ali Özyurt, meslektaşlarına iyi hekimliğin patoloji, mikrobiyoloji, dahiliye, genel cerrahi kitaplarından ibaret olmadığını göstermişti. Sait Faik’in söylediği gibi insanı sevmekle başlıyordu her şey, tıp kesinlikle dâhil. Öyküyü, romanı unutan insanı dinlemeyi, hatta insanı unutmuştu; şiiri unutan sevmenin, koşulsuz sevmenin büyülü gücünü unutmuştu. Bu yüzden Prof. Dr. Selçuk Erez’in dediği gibi, “İnsan hayata edebiyatla, şiirle de tutunuyordu ve şiirsizlik belki de bir halk sağlığı sorunuydu…”
Dr. Ayşegül TÖZEREN
İstanbul Tabip Odası, Dr. Ali Özyurt Kültür Sanat ve Edebiyat Kolu