Tıp Dünyası – İSTANBUL – Gezi olayları sırasında İstanbul’da Valide Sultan Camii’nde yaralılara sağlık hizmeti veren Dr. Sercan Yüksel ve Dr. Erenç Yasemin Dokudan hakkında dava açıldı.
Dr. Yüksel ve Dr. Dokudan hakkında hazırlanan iddianamede, “…camii içerisine revir kurarak, temin ettikleri ilaçlar ile kanun dışı toplantı ve gösteri yürüyüşü yaparken yaralanan eylemcilere sağlık yardımı yaptıkları, …üzerlerinde meslek formaları bulunan şüphelilerin camii içerisini yaralıların yaralarının ağırlığına göre 3 kısma ayırdıkları, şüphelilerin camii içerisindeki ayakkabılıkları ters çevirerek tezgâh gibi kullanmaya başladıkları, Erenç Yasemin Dokudan ve Sercan Yüksel de dahil olmak üzere tüm şüphelilerin, ilgili dinî inanışı benimseyen toplum kesimlerini tâhkir etmek kastı ile ibadethane olan ve herkes için geçerli belirli giriş kuralları bulunan Dolmabahçe Bezmiâlem Valide Sultan Camii'ne zarar verdikleri, …mesleğe ait özel formalar ile kanun dışı eylemlerde bulunurken yaralanan eylemcilere temin edilen ilaçlar ile tıbbi yardımda bulundukları, bu şekilde suç şüphesi altında olan şüphelileri kanuni takip yapacak mercilere bildirmedikleri gibi şüphelileri kayırdıkları…” ifadelerine yer verildi.
Camiiye ayakkabılarımızla değil, steteskoplarımızla girdik!
Gezi olayları sürecinde Dolmabahçe Valide Sultan Camii’nde yaralılara acil sağlık hizmeti verdikleri için yargılanan hekimlere destek vermek ve açılan davaya olan tepkileri dile getirmek üzere İstanbul Tabip Odası tarafından 12 Nisan 2014 tarihinde bir basın açıklaması gerçekleştirildi.
Valide Sultan Camii önünde toplanan hekimler “Mesleğimizin Evrensel Değerlerini ve Hekimlik Onurunu Koruyacağız, Gezi Hekimliği Yargılanamaz”, “Camiiye ayakkabılarımızla değil, steteskoplarımızla girdik” yazılı pankartlar ve “Diren Hipokrat” yazılı dövizler taşıdı.
İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Ali Çerkezoğlu yaptığı konuşmada, ilk kez camii önünde bir basın açıklaması yapmak zorunda kaldıklarını belirterek, “Gezi’de yaptığımız gibi hastanın, yaralının yanında; ağaçlarımızı, insanlarımızı katleden hükümetin karşısında olacağız” dedi.
Daha sonra söz alan İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Taner Gören ise 31 Mayıs’ın hastaların, yaralıların, ölülerin, organ kayıplarının da olduğu tarihi bir gün olduğunu ve bu durumda hekimlerin de tıbbi müdahale için olabilecek her yeri kullanmak zorunda olduğunu belirtti. Hükümetin yeni bir torba yasayla bu şekildeki yaralılara müdahaleyi suç kapsamına sokmaya çalıştığını söyleyen Gören, hekimlerin bu yasalara değil 2500 yıldır olduğu gibi Hipokrat’a bağlı olacağını ekledi.
İstanbul Tabip Odası, Adli Tıp Uzmanları Derneği ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı imzalı ortak basın açıklamasını ise İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Feray Kaya okudu. Dr. Kaya “Gerek Valide Sultan Camisi’nde gerekse ülkenin her yerinde yanındaki yaralıyı tedavi eden hekimleri yargılayamazsınız. Hekimleri yargılayacaksanız asistan hekimlerden değil, Hipokrat’tan başlayın” diye konuştu. Açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Buradan herkese, bu ülkeyi yöneten Başbakan’a, Cumhurbaşkanı’na, Valilere, emniyet müdürlerine, gazetecilere, avukatlara, hakimlere, savcılara basit bir soru sorarak başlamak istiyoruz. Siz ya da bir yakınınız demokratik bir hak olan protesto gösterisine katıldığında ya da tamamen tesadüfen biber gazıyla ya da bir başka ‘zor kullanımın aracıyla’ yaralandığında ve sağlık hizmetine ihtiyaç duyduğunda orada bulunan bir doktorun yardım etmesini istemez misiniz? O anda kendiniz ya da söz gelimi çocuğunuz için derin bir nefes alabilmekten, kanamanın durdurulmasından daha önemli bir kanun maddesi aklınıza geliyor mu? Yanınızda bulunan bir hekimin tıbbi yardım vermek yerine sizi ‘ihbar etmesini, gözaltına aldırmasını’ mı tercih edersiniz? Ya da hakkında açılabilecek 6 yıla varan hapis davası kaygısıyla çekingen davranacak hekimlerin bu çekingenliği nedeniyle zarar görebilecek olmanız sizin için bir şey ifade etmez mi? Hekim hasta ilişkisinin, yani tedavi sürecinin sizlerin iktidar kavgasından, o an için siyaseten kime yarar sağlayacağından çok uzak, bütünüyle hasta yararı gözetilen bir işlem olduğunu sizlere nasıl anlatabiliriz? Bu sorulara makamı, görevi, siyasi görüşü ne olursa olsun sağlıklı düşünen hiçbir bireyin olumsuz yanıtlar verebileceğine inanmıyoruz, inanmak istemiyoruz. Öyleyse kendiniz ve yakınlarınız için isteyebileceğiniz bu hekim tutumunu bu ülkenin diğer yurttaşları için; örneğin, ağacına, parkına, yaşamına sahip çıkan gençleri için de istemek zorundasınız. Demokratik bir ülke özlemi, yaşamına saygı talebi, kentine, doğasına, suyuna sahip çıkma refleksi hiç kimse için suç kalıbına sığdırılamayacağı gibi, demokratik protesto hakkını kullananların tedavi edilmesi de suç haline dönüştürülemez. Daha önce de defalarca söylediğimiz gibi yasalarınız, genelgeleriniz, yönetmelikleriniz ne derse desin bizler; bu topraklarda bin yıldır olduğu gibi bugün ve bundan sonra da sadece hekimliğin gereklerini yerine getirecek, değerlerimize sahip çıkacak, genç hekim meslektaşlarımızı yalnız bırakmayacağız!”
Uluslararası Destek
Gezi Olaylarında Dolmabahçe Bezm-i Alem Valide Sultan Camii’ne yaralı olarak sığınan yurttaşlarımıza acil tıbbi yardımda bulunan Dr. Sercan Yüksel ve Erenç Yasemin Dokudan’a uluslararası tıp camiasından yoğun destek var. Dünya Tabipler Birliği, Avrupa Hekimler Daimi Komitesi ve İnsan Hakları İçin Hekimler Örgütü ortak bir basın açıklaması yaparak iki hekimin mesleklerinin gereğini yerine getirdikleri için yargılanmalarına tepkilerini dile getirdiler. Uluslararası hekim ve insan hakları örgütleri açıklamalarında Türkiye’deki yargı mercilerine, tıbbi tarafsızlık ve tıp etiği alanlarındaki uluslararası ilkeleri güvence altına alma ve doktorların bu ilkelere uygun hareket etmeleri nedeniyle herhangi bir yaptırıma maruz kalmamalarını sağlama çağrısında bulundular.
Hekimliği Yargılayanları Tarih Yargılayacaktır
Aralarında 2 hekimin de bulunduğu 255 kişinin yargılandığı Gezi Davası’na 6 Mayıs 2014 tarihinde Çağlayan Adliyesi İstanbul 55. Asliye Ceza Mahkemesi'nde başlandı. Gerçekte cezalandırılmak istenenin hekimlik değerleri olduğuna dikkat çeken TTB ve İstanbul Tabip Odası yöneticileri 7 Mayıs 2014 Çarşamba günü sabah saatlerinden itibaren duruşmaya katılarak meslektaşlarına destek verdiler. Ayrıca aynı gün İstanbul Tabip Odası, Türkiye İnsan Hakları Vakfı ve Adli Tip Uzmanları Derneği tarafından Çağlayan Adliyesi önünde gerçekleştirilen bir basın açıklamasıyla açılan dava ve hekimler üzerindeki baskılar protesto edildi.
TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Özdemir Aktan burada yaptığı konuşmada şunları söyledi: "2 hekim arkadaşımız nezdinde bugün burada yargılanan; Türkiye'nin onuru, Türkiye'nin insan haklarına saygısıdır. Burada yargılanan hükümettir, devlettir. Hekimlerimizin yaptıklarıyla ilgili olarak en ufak bir endişemiz yok; doğruyu yapmışlardır, bundan sonra da hekimliğin gereği neyse onu yapmaya devam edeceklerdir. Maalesef Gezi olayları sürecinde hekimlik yapmanın suç sayıldığı, hekimlik yapanların korkutulduğu, sindirilmeye çalışıldığı bir dönem yaşadık. Bu süreç içinde birçok meslektaşımız hastalara baktığı, yaralılara yardım ettiği için suçlandı, soruşturmalara uğradı. Hükümet bununla da yetinmeyip alelacele yasalar da çıkarttı ve bu tür durumlarda verilen sağlık hizmetlerine karşı hekimlere 1 ila 3 yıl hapis ve 2 milyon liraya kadar para cezası öngören bir yasa maddesi, bir utanç maddesi maalesef ki yasalaştı. Verilen cezalar kara para aklayanlara verilen cezayla, uyuşturucu kaçakçılarına verilen cezayla eşdeğerdedir. Acil durumdaki hastalara bakmanın, yaralılara yardım etmenin cezası maalesef bu yüz kızartıcı suçlarla ayni kefeye konmaktadır. Ancak unutmayalım ki bu yasa ayni şekilde depremler sırasında da koşup yaralılara yardım eden hekimle için de geçerlidir. Bu ülkede depremler yaşayacağız. Daha önce olduğu gibi hekimler yine yardıma koşacaklar, yasalara rağmen yardıma koşacaklar. Hekimleri bağlayan hususlar yasalar değil, evrensel tıp kuralları, evrensel etik kurallarıdır. Bu nedenle bu yargılamalar hekimleri yolundan çeviremez, kimseyi korkutamaz"