Şirketlerden santrallerin sağlık etki değerlendirmeleri de istenmeli

Haberler

Manisa’nın Soma ilçesi Yırca köyünde Kolin Şirketler Grubu’na ait olarak kurulması planlanan termik santral için hem hukuk hem çevre katliamı yapıldı. Acele kamulaştırılan arazide susturuculu testerelerle kesilen ağaç sayısı, köylülerin tuttuğu nöbete rağmen 900’e ulaştı. Soma’da yaşananların ardından kömürlü termik santrallerin çevre etkilerinin yanı sıra sağlık üzerindeki etkilerini ortaya koyan “Sessiz Katil” raporunu açıklayan Greenpeace Akdeniz, hekimlerin ve sağlık örgütlerinin desteğini istiyor. Kömürlü Termik Santrallerin çevre ve sağlık etkilerini Greenpeace Kömür Kampanyası'ndan Buket Atlı ile görüştük. 

Buket Atlı kimdir?

ODTÜ İktisat mezunu. Master sürecinde enerji politikaları ile ilgilendi ve yenilenebilir enerji konusuna yöneldi. Daha sonra Greenpeace ekibine katıldı. Yaklaşık iki yıldır “Kömür Kampanyası”nda görev yapıyor ve Soma’daki durumla özel olarak ilgilenen beş kişilik ekibin araştırma sorumlusu olarak çalışıyor. Buket Atlı ile Greenpeace’in kömürlü termik santrallerin zararlarına ilişkin olarak hazırladığı rapor ve raporda öne çıkanlar hakkında konuştuk.

Mutlu SERELİ KAAN

  • Greenpeace’in yakın zamanlarda kömürlü termik santrallerin çevre ve sağlık etkilerine yönelik olarak hazırladığı bir raporu yayımlandı. Öncelikle, kömürlü termik santrallerin Türkiye açısından genel durumuna ilişkin neler söylersiniz?

Şu anda çevre sağlıktır diyebileceğiz ve bunu yüksek sesle söylememiz gereken bir noktadayız. Türkiye’de şu anda yapılması planlanan 80 kömürlü termik santral var. Bu bizim gelecekte neredeyse nefes alamayacağımız anlamına geliyor. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), 2012 yılında hem iç ortam, hem de dış ortamdaki hava kirliliğinden 7 milyon insanın dünyada hayatını kaybettiğini hesapladı. 2013 yılından bu yana da, kömür yanınca havaya yayılan partikül maddelerin akciğer kanseri başta olmak üzere pek çok kanser çeşidine ve sağlık sorununa yol açtığını ortaya koydu. Dolayısıyla kömürlü termik santrallerin sağlık etkileri bilimsel olarak ortaya konmuş durumda. Ama maalesef biz şu anda Çin, Hindistan ve Rusya’dan sonra dünyanın 4. büyük kömür tehdidi durumundayız.

  • Şu anda Türkiye’de kaç tane kömürlü termik santral var ve nerelerde?

Çalışmakta olan 21 tane kömürlü termik santral var. Dağılım gösteriyor. Bunların bir kısmı eski (19-20 senelik) santraller. Bunların en başında Afşin-Elbistan Santrali geliyor. Filtresinin düzgün çalıştırılmadığı yıllardır bilinmesine ve belgelerle kanıtlanmasına, o bölgedeki insanlarda sağlık etkileri görülüyor olmasına rağmen hala çalıştırılmasına devam ediliyor. Son 5 yıldır özel sektöre ait yeni yapılan 5-6 santral daha var. Zonguldak Çatalağzı bölgesinde hem devlete, hem özel sektöre ait santraller var. Manisa’da Soma Termik Santrali, Kütahya’da Seyitömer Tunçbilek Termik Santrali, İskenderun’da İSKEN, İzmir’de İzdemir Aliağa, aşağı yukarı Türkiye’nin her yerinde var. Yeni yapılacak olanlar da bu şekilde dağılım gösteriyor.

  • Dünyadaki durum nedir kömürlü termik santraller açısından?

Şu anda Amerika’da 100’e yakın kömürlü termik santral var. Santrallerin büyük kısmı şu anda emekliye ayrılıyor. Amerika için kömürlü termik santrallerin kapatılmasının gerekçesi olarak kaya gazının kullanılmaya başlaması gösterilir ama yapılan çalışmalar asıl sebebin yenilenebilir enerjinin gelişmesi ve özellikle güneş sektörünün oldukça kârlı bir hale gelmesi olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla Amerika artık kömürlü termik santral kurmuyor, olanları da emekli etmeye başladı. Bunda orada bulunan özellikle Sierra Club gibi çevre örgütlerinin yürüttüğü mücadelelerin ve hukuk mücadelelerinin de önemli rolü var. AB ülkelerine bakarsanız, orada da Balkan ülkeleri dışında yeni santral eklenmediği gibi var olanların da hava kontrolleri sıkılaştırılıyor. Partikül madde kirliliğini azaltmak için hava kirliliğinde yeni hedefler uygulamaya konuluyor. Önemli örneklerden biri bence Çin. Çin kömürün en çok kullanıldığı, kömürlü termik santrallerin en fazla olduğu ülke. Ancak hava kirliliği öyle bir boyuta geldi ki, Çin, özellikle en sanayileşmiş bölge olan Bejing bölgesinde kömürlü termik santralleri yasaklayacağını duyurdu. 2020’ye kadar kademeli olarak kömür tüketimini azaltmak için bir program açıkladı. Artık güneşe yatırım yapmaya başladı ve geçen yıl güneşe en fazla yatırım yapan ülkelerden biri olarak ABD’yi bile geçti. Çin, şu anda Türkiye’ye en fazla kömürlü termik santral teknolojisi satan ülke. Dolayısıyla diğer ülkeler vazgeçiyorlar ama teknolojilerini bize, Hindistan gibi ülkelere transfer ediyorlar ve bu işten bu şekilde kâr etmeye çalışıyorlar.

  • Türkiye’de bu eğilimin aksine yol alınmasının sebebi nedir?

Türkiye’nin şu anda dışarıya enerji konusunda bağımlılığı çok fazla. Enerjimizin yüzde 74’e yakınını dışarıdan ithal ediyoruz. Bu da cari açığın da çok fazla olduğu düşünülürse büyük bir problem. Bunu çözmek için de Türkiye kolay ve şirketlere de kâr sağlayacak biçimde kömürü tercih ediyor. Oysa ki güneş, rüzgâr gibi oldukça zengin sürdürülebilir kaynaklarımız mevcut. Türkiye’de gelişmek için daha fazla enerji kullanmalıyız gibi bir yanılgı var. Oysa Avrupa ülkeleri bunun böyle olmadığını kabul edeli çok zaman oldu. Bir birim iş yapmak için çok fazla enerji tüketiyoruz. Öncelikle enerji verimliği uygulamasına geçmemiz gerekiyor. Enerji tüketiminizi sınırlamazsanız, hangi enerji türünü kullanırsanız kullanın bir süre sonra size yetmeyecek. Bu nedenle öncelikle enerji verimliği ile kullanılan enerji yoğunluğunu düşürmeye çalışmak gerekli, yalıtım gibi, sanayide alınacak önlemler gibi. Böyle bir politika ve bilinçlendirme oluşturulabilirse ve kullandığımız enerjiyi yerinde üretilip tüketilen bir sisteme oturtulması gerekir.

  • Raporda kömürlü termik santrallerin sağlık üzerindeki etkilerinden ağırlıklı olarak bahsediyorsunuz…

Kömürlü termik santrallerin sağlık etkileri bence çok fazla bilinmiyor. Biz Soma faciasının ardından sağlık konusunu öne aldık. Gördük ki herkesle konuşabiliyoruz. Enerji ya da kalkınma konuşulunca böyle olmuyor ama sağlık konusu herkesin ortak konusu. Şirketlerin insanları yanlış yönlendirdiğini görüyoruz. Bir de etkilerini başta öngörmek mümkün değil. Gördük ki insanlar bu konuda bilgilendirmeye muhtaç. Özellikle sağlık konusundaki profesyoneller bir şeyler söyledikleri zaman can kulağıyla dinliyorlar. Bu yüzden hekim örgütlerinin, sağlıkçıların bu konuya eğilmeleri çok önemli. Sağlık etkileri dediğimiz aslında çok geniş bir çerçeve. Biz hava kirliliğine odaklanıp onun üzerine konuşuyoruz ama iklim değişikliği de çok önemli sonuçlardan bir tanesi. Türkiye de şu anda sera gazı salınımını yüzde 124’e kadar artıran ülkelerden bir tanesi. Bu 80 santral çalışırsa iklim değişikliği üzerine de çok olumsuz etkileri olacak.

  • Yaşam yılı kaybı nedir? Nasıl tespit ediliyor?

Kömür yandığında küçük partikül maddeler açığa çıkıyor. Pm 10 ve pm 2.5 olarak ikiye ayrılıyor. Bu partikül maddelerin çapıyla ilgili bir adlandırma. Pm 2.5 DSÖ’nün kanser yaptığını kabul ettiği madde. 2.5 mikrogram metreküp; canlandırmanız için şöyle söyleyeyim, saç telinin 30’da biri kadar küçük. Bu maddeler bacadan çıktıkları zaman havada binlerce km yol alabiliyorlar. Solunduğunda pek çok sağlık sorunlarına yol açıyor. Ağır metaller de insanların vücuduna girmiş oluyor.  Bizim yaptığımız; bacadan çıkan emisyon miktarını alıp o bölgede bulunan nüfus ile çarpıp, yaş cinsiyet vs. gibi risk faktörlerini de ekleyerek yaptığımız bir hesap. Böylece yaşam yılı kaybını buluyorsunuz. Buna göre kömürlü termik santralin etkilerine maruz kalan bir kişinin ömründen ortalama 10 yılı kaybettiğini hesapladık. Biz 2010 yılının verilerini kullandık, verileri sürekli olan ve güvenilir bulduğumuz yıl oydu. Türkiye’de şu anda çalışmakta olan 21 termik santralin 7900 kişinin erken ölümüne, toplamda 79 bin yıl erken ölüme yol açtığı sonucuna vardık. Siz bu santralden çıkan zararlı gazlara maruz kalmasaydınız daha kaç yıl yaşayacaktınız, bu onun hesaplanması. Ayrıca, bu sonuç sadece bölgeyle de sınırlı değil. Yani Türkiye’ de herhangi bir yere kurulan bir santral aslında bütün ülkeyi etkileyecek.

  • Kömürlü termik santrallerin sağlık etkileri yeni mi fark edilmeye başlandı?

DSÖ’nün 2013 yılında kanser yaptığını kabul etmesiyle başlayan yeni bir süreç içindeyiz ama çalışmalar yeni değil. Bizim bu modellemede kullandığımız veriler 20 yılı aşkın süre içinde yarım milyonu aşkın insan üzerinde yapılan çalışmaların sonuçları. Şu anda bilimsel olarak elimizde daha fazla materyal var. Ama sağlık üzerindeki etkilerine ilişkin çalışmalar yapılmaktaydı zaten. Veriler daha olgunlaştığı için şimdi sağlık etkileri konusunda daha fazla konuşabiliyoruz.

  • Raporda yer alan enerji devrimi ve plan B’den de söz eder misiniz?

Planlanan 80 santral yapılırsa bizim her yıl hayatımızdan 39 bin yaşam yılı daha kaybolacak. Bir santral 40 yıl çalışıyor, bu durumda 2050 yılına kadar Türkiye’de bu santrallerin kirliliğine maruz kalan insanlar 1.5 milyon yaşam yılını kaybetmiş olacağız. Biz Soma faciasından sonra bunu başka türlü yapmak mümkün diyerek, bir hesaplama yaptık ve buna da Plan B adını verdik. 2040 yılına kadar Türkiye’nin enerji ihtiyacının yüzde 85’ini yenilenebilir enerjiden sağlamak mümkün. Acil enerji devrimine ihtiyaç var. Enerji devrimi raporumuz da yakın zamanda çıkacak. Mesela Fukuşima’dan sonra Almanya nükleer enerjiden çıktı. Enerji değişimi diye bir program izliyorlar. Almanya’nın güneşlenmesi çok az olmasına rağmen, güneşe yöneldi. Almanya’nın şu anda enerji açığı yok. Nükleeri kapatıp, kömürlülerin yenisini açmayınca enerjisiz kalıyorsunuz iye bir şey yok. İstendikten sonra alternatif politikalarla bu ihtiyacı karşılamak mümkün.

  • Greenpeace olarak hükümet nezdinde ne tür çalışmalar yapıyorsunuz?

Biz sağlık alanındaki çalışmalarımıza aslında yeni yeni başlıyoruz. Bunun için de bizimle beraber çalışabilecek, bize yardımcı olabilecek sağlık profesyonellerine, kurumlara, örgütlere, hekimlere, hocalara çok ihtiyacımız var. Çünkü sonuçta biz bir çevre kuruluşuyuz. Çevre sağlıktır diyoruz, sağlıktan bahsediyoruz ama bunun bir karşılığının olabilmesi için sağlık profesyonellerince desteklenmemiz gerekiyor. Eylül ayında gemimiz geldiğinde biz aynı zamanda “Temiz Hava İçin Çağrı/  Sağlık İçin Temiz Hava” başlığıyla bir kampanya yaptık. Sağlık Bakanı Sayın Mehmet Müezzinoğlu’na bir çağrı yaptık.  Şu anda kömürlü termik santrallerin izin süreçlerinde sadece Enerji Bakanlığı, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu (EPDK)  ve Çevre Bakanlığı var. Oysa bu çok önemli bir sağlık konusu ama Sağlık Bakanlığı hiçbir yerde yer almıyor. Dolayısıyla izin ve denetleme süreçlerinde Sağlık Bakanlığı’nın aktif olarak yer almasını istiyoruz. Lisans için nasıl şu anda ÇED raporu isteniyorsa, sağlık etkilerini de incelemek üzere bir Sağlık Etki Değerlendirme (SED) raporu çıkarılsın istiyoruz. Şirketler sağlık etkilerini de göstermek zorunda olsun. Sağlık Bakanlığı “bu konuda biz de tarafız” diyerek sağlık etkileri raporunu istesin diyoruz. Bununla ilgili imza kampanyamız sürüyor. Dolayısıyla henüz sonuçlarını Sağlık Bakanlığı ile paylaşmadık. Konunun iyice görünür olmasını, kamuoyu oluşmasını istiyoruz. Bundan sonra Sağlık Bakanlığı ile bir görüşmeye geçmeyi planlıyoruz. Olumlu bir tepki vereceklerini düşünüyorum. Aynı zamanda sağlık etkileri tek tek santraller bazında değil, kümülatif olarak değerlendirilsin istiyoruz. İlgilenen kuruluşlarla beraber bu sesi güçlendirmek istiyoruz.

  • Peki ÇED raporlarına ne kadar güvenebiliyoruz da SED’e güveneceğiz?

En azından davaya götürebiliyoruz. En azından mücadele edilebilecek bir alan var ya da böylece vatandaşların haberi oluyor. Ama sağlık konusunda şu anda ortada hiçbir şey yok. Bu sadece bir araç. Bence talep etmeye ve arkasından koşmaya değer.