Sağlık emekçileri endişe içinde

Haberler

2014-2016 dönemi Diyarbakır Tabip Odası Başkanı Dr. Cengiz Günay, Doğu ve Güneydoğu’da çatışmaların sürdüğü kentlerde başta yaşam hakkı olmak üzere, sağlık eğitim, beslenme, barınma ve iletişim gibi tüm temel hakların ihlal edildiğini söyledi. Ağustos 2015’den bu yana 7 ilde, 22 ilçede, en az 63 kez süresiz ve aralıksız sokağa çıkma yasağı uygulandığını belirten Günay, bu dönemde 310 sivil yurttaşın hayatını kaybettiğini bildirdi. Sağlık emekçilerinin olağanüstü zorluklar altında görevlerini yapmaya çalıştıklarını anlatan Günay, en acil gereksinimin BARIŞ olduğunu vurguladı. Dr. Cengiz Günay, bölgede sağlık çalışanlarının ve sağlık hizmetlerinin durumuyla ilgili olarak Tıp Dünyası’nın sorularını yanıtladı.


– Bölgede, sokağa çıkma yasağının uygulandığı ve sürdüğü yerlerde yaşamın nasıl devam ettiğini anlatabilir misiniz? Barınma, beslenme ve yaşam koşulları açısından genel durum nedir?
Ağustos 2015 tarihinden beri 7 ilde 22 ilçede en az 63 kez süresiz ve aralıksız sokağa çıkma yasağı uygulandı. Başta yaşam hakkı olmak üzere sağlık, eğitim, beslenme, barınma, iletişim gibi temel tüm haklar ihlal edilmiş,  yaşam alanları ve doğa tahrip edilmiştir. Bu dönem itibari ile 72 çocuk, 62 kadın, 29 altmış yaş üstü toplam 310 sivil yurttaş hayatını kaybetmiştir. Sokağa çıkma yasakları sona erdiğinde oradaki patlamalar ve çatışmalar sonrasında insanların evlerinin büyük bir kısmı yıkılmış, kapı pencereler yerle bir olmuş, su depoları, elektrik trafoları hasar görmüş, su ve kanalizasyon şebekeleri patlamış, sokakta bulunan ağaçlar yılıkmış ve birçok hayvan telef olmuştur. Sokaklarda biriken kanalizasyon ve su şebekelerinin zarar görmesi sonucu göletler oluşmuş, etrafa kötü kokular yayan bu birikintilerde çocukların oynadığı tespit edilmiştir. Toplanamayan çöpler, tüm sokaklara gelişi güzel dağılmış hayvan leşleri ile birlikte oluşan kokular kat be kat artmıştır. Sokağa çıkma yasağı boyunca elektriklerin olmaması nedeni ile insanların gıdaları bozulmuş, patlayan su şebekeleri nedeni ile temiz içme ve kullanma suyu bulmakta zorlanmıştır. Temiz su bulamayan bir annenin beyanında bahçede bulunan kirli su birikintisinden aldığı suyu kaynatarak çocuklara verdiğini belirtmiştir. Onlarca gün süren çatışma, silah sesleri ve patlamalar sonucunda birçok çocukta gece ağlayarak uyanma, altına kaçırma, küçük bir seste irkilme, korkma, bağırma, içe kapanma şeklinde bulgular ortaya çıkmıştır. Birçok işyeri kapanmış birçok çalışan işsiz kalmış birçok aile göç etmek zorunda kalmıştır. Yaklaşık 2 milyon insanın etkilendiği bu çatışmalı süreçte göç eden yurttaşların büyük çoğu evlerinde bulunan eşyaların hiç birini alamadıkları için iki defa mağdur konumuna düşmüşlerdir.
-Bu şartlarda sağlık hizmetleri sürdürülebilmekte midir? Sağlık hizmetlerini sürdürürken yaşanan zorluklar nelerdir?
Sokağa çıkma yasağı ilan edilen yerlerde bulunan Aile Sağlığı Merkezleri, Toplum Sağlığı Merkezleri ve bazı özel hastaneler yasak boyunca kapalı kalmıştır. Bu dönem içerisinde hastalanan veya yaralanan yurttaşlara güvenlik gerekçesi nedeni ile ambulans gönderilmemiş çatışmaların yoğun olduğu bölgelerde hastalar çatışmaların arasında kaldıkları için dışarı bile çıkamamışlardır. Sur’da sokağa çıkma yasağının olduğu ve çatışmanın dışındaki mahallede yaşayan 55 yaşında Abdülaziz Talug adındaki yurttaş kalp krizi geçirmiş 112 haber verilmiş güvenlik nedeniyle ambulans gelmemiş hasta yakınları kendi imkânları ile hastayı hastaneye götürmüş ve hasta hayatını kaybetmiştir. Diyaliz hastaları diyaliz ünitelerine gidememiş, gebeler takiplerini yaptıramamış ve bazı gebeler evde doğum yapmak zorunda kalmış, çocuklara aşılar yapılamamış takipleri gerçekleştirilememiş, kronik hastalıkların takipleri yapılamamıştır. Hastaların sağlık merkezlerine ulaşımında çok ciddi zorluklar gerçekleştiği, açık olan merkezlere gelen hasta sayılarının yüzde 50 ile 80 oranında düşmesi bu durumu desteklemektedir. Birçok sağlık merkezinde çalışan sağlık emekçileri güvenlik gerekçesi ile işe gidememiştir.  
– Sağlık çalışanlarının durumu nedir? Sağlık hizmetlerini sunarken karşılaştıkları zorluklardan söz eder misiniz?
Sokağa çıkma yaklarının başladığı günden bu güne kadar 3 sağlık emekçisi hayatını kaybetmiştir. Cizre’de Eyüp Ergen hastaneden çıkıp eve gittiği sırada çıkan çatışmanın arasında kalmış ve hayatını kaybetmiştir. Beytüşşebap’ta ambulans şoförü olarak çalışan Şeyhmus Dursun görevi başında hayatını kaybetmiştir. Ayağından yaralanan anneye yardım etmeye giden Abdülaziz Yural keskin nişancılar tarafından vurulmuş ve hayatını kaybetmiştir. Lice Devlet Hastanesi’ne getirilen ateşli silah sonucunda yaralanan bir genç için hastaneye gelen güvenlik güçleri sağlık emekçilerini bir odaya toplayarak yere yatırmış tehdit etmiş, hastane odalarının kapılarını kırarak tüm odaları aramış getirilen yaralı gencin ağzına silah sokarak öldürme ile tehdit etmiş, güvenlik kamerası görüntülerini alarak hastaneden ayrılmıştır. Silopi’de çatışmalar sonrası hastaneye gelen güvenlik güçleri tarafından havaya ateş açılmış, hastane ve bahçesinde bulunan yurttaşlar zor kullanılarak dışarı çıkarılmış, sivil yaralıları hastaneye getiren yurttaşlar gözaltına alınmıştır. Hastaneye getirilen yaralılara müdahale eden doktor olay yerindeki polislere müdahale için götürülmek istenmiş, gitmek istemeyen doktor arkadaşımızın kafasına silah dayatılarak tehdit edilmiştir.  Nusaybin Devlet Hastanesi Acil’de çalışan Dr. Abdullah Köçeroğlu örgüt elemanlarını tedavi ettiği gerekçesi ile önce Kızıltepe’ye geçici görevle gönderilmiş sonrada tutuklanarak cezaevine atılmıştır. Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne getirilen yaralı güvenlik görevlilerine iyi bakılmadığı, bu gerekçe ile birçok kişinin hayatını kaybettiği gerekçesi ile sosyal medya, görsel ve yazılı basın tarafından yapılan haberler sonucunda birçok Sağlık emekçisi hedef gösterilmiştir. Bazı sağlık emekçisi arkadaşlarımızın resimleri yayınlayarak linç kampanyası geliştirilmiştir. Hiçbir gerçekliği ve geçerliliği olmayan bu iddialar sonrasında güvenlik personeli Dicle Üniversitesi’ne gitmek istememiş askeri hastaneye dışarıdan ‘’destek’’ amaçlı birçok uzman doktor ve sağlık emekçisi getirilmiştir. Yine ambulansta çalışan sağlık emekçisi arkadaşlarımıza “Yaralıya müdahale etme, hemen askeri hastaneye götür” şeklinde paranoyak tavırlar ve yaklaşımlar gerçekleşmiştir.  Diyarbakır Sur ilçesinde yaşanan sokağa çıkma yasaklarının kalkması, yaşam koridorunun oluşturulması amacı ile sağlık emekçileri olarak resmi makamlarla birçok görüşme yapılmıştır. Hasta ve yaralı yurttaşlarımıza sağlık hizmetlerinin ulaştırılması ihtiyacı olan hastaların hastaneye götürülmesi için yapılan bu girişimlerimiz kabul edilmeyince Büyükşehir Belediyesi önünde “Ölüme Karşı Yaşam Siyaha Karşı Beyaz Duruş” adında bir nöbet eylemi gerçekleştirildi. Beyaz önlüklerimizden aldığımız güçle insanları yaşatmaya karşı yürüttüğümüz bu eylemimiz ve burada bulunan sağlık emekçilerine karşıda sosyal medya üzerinden bir linç kampanyası başlatılmıştır.   
– Temel sağlık hizmetlerindeki acil gereksinimler nedir?
Öncelikle insanların hayatlarını kaybetmemeleri için yaşanan çatışmalı sürecin sona ermesi gerekir. Sağlığın korunması için sağlıklı bir çevre, sağlıklı konutlar ve uygun beslenme koşullarının sağlanması gerekir. Sokağa çıkma yasaklarının yaşandığı yerlerde hasar gören tüm konutlar onarılmalı, insanların yaşamlarını kolaylaştıran ev eşyaları verilmeli, Elektrik trafoları onarılmalı, su ve kanalizasyon şebekeleri yenilenmeli, sokaklardaki çöp ve artıklar temizlenmelidir. Bir an önce burada bulunan Aile Sağlığı ve Toplum Sağlığı Merkezlerinin onarılarak açılması gerekli olan personelin atanması gerekmektedir. Tüm evler tek tek gezilerek sağlık gereksinimleri belirlenmeli çocukların varsa eksik aşıları yapılmalı, gebe takipleri gerçekleştirilmeli, evde bakım ihtiyacı duyan hastalara gerekli sağlık desteği sunulmalı, kronik hastalıkların takipleri yapılmalıdır. Daha önce o mahallede yaşayan göç eden yurttaşların gittikleri yerlerdeki sağlık gereksinimleri ve takipleri acilen yapılmalıdır. Çatışmalı süreç boyunca başta çocuklar ve kadınlara psikolojik destekler sağlanmalı alanında uzman ekipler oluşturularak Travmayla baş etme yöntem ve tedavileri sağlanmalıdır. 
– Sağlık çalışanları/hekimler açısından acil gereksinimler nedir?
BARIŞ, BARIŞ, BARIŞ, BARIŞ, BARIŞ!
– Bütün bu süreçte sağlık çalışanlarının ve sağlık tesislerinin korunduğunu söyleyebilir misiniz?
Cenevre sözleşmesinde belirtildiği üzere; Kime hizmet ettiğine bakılmaksızın tıbbi olanaklar ve araçlar korunmalı ve yok edilmemelidir. Askeri operasyonlar sırasında sağlık kurumları haritada belirlenip, zarar görmemesi için önlem alınmalıdır. Bütün tıbbi birimlerde tanınabilir bir tıbbi amblem (Kızılhaç, Kızılay) bulunmalı, personel ve ulaşım olanakları yalnızca tıbbi amaçlarla kullanılmalıdır. Sağlık kurumları her zaman korunmalı, hiçbir zaman saldırılmamalıdır. Sağlık kurumlarına hiçbir nedenle silahla girilmemelidir. Bu kurallar tüm uluslararası hukuk ile güvenceye alınmıştır. Fakat Lice’de, Nusaybin’de belirtiğimiz üzere silahları ile birçok güvenlik görevlisi hastanelerde havaya ateş açmış ve hastane odalarının kapılarını kırmıştır. Cizre Devlet Hastanesi bahçesine zırhlı araçlar konulmuş, hastane çatısına keskin nişancılar yerleştirilmiştir. Karşılıklı çatışmalar sonucunda birden fazla roket mermisi hastaneye isabet etmiştir. Sur ilçesindeki çatışmalar esnasında çevrede bulunan özel hastane, Devlet Hastanesi ve Üniversite Çocuk Hastanesi’ne birçok kez kurşun ve roket mermisi isabet etmiştir. Buralarda çalışan sağlık emekçileri kaygı ve endişe içerisinde mesleklerini yapmaya çalışmaktadır.
– “Sağlık hakkı”nı savunmaktan “yaşam hakkı”nı savunmaya “gerilemiş” bir hattan mı söz ediyoruz? Yıllarca “sağlık hakkı” mücadelesi vermiş bir tabip odası aktivisti/yöneticisi olarak buna ilişkin neler söylersiniz?
Bölgede uzun süredir yaşanan bu çatışmalı süreçte Tabip Odası aktivistleri olarak hep yaşam hakkını savunmuş ve savunmaya devam edecektir. 90 yıllarda hak ihlallerinin, faili belli cinayetlerin, işkencelerin olduğu dönemlerde incelemeler yapmış, raporlar oluşturmuş, alternatif adli muayeneler yaparak mahkemelere sunmuştur. Çözüm süreci ile birlikte ülkede ölümlerin olmaması herkesi umutlandırmış sosyal ve ekonomik hayat normale dönmüştür.  Bu dönemde odalar olarak sağlık hakkı mücadelesini yürütürken gelişen çatışmalı süreç sonucunda tekrar yaşam hakkı mücadelesi yürütmek her gün ölüm, patlama haberlerin almak toplum olarak hepimizi yaralamaktadır. Sağlığı tanımlarken siyasal anlamda da bir iyilik halinden bahsetmek gerekmektedir. Çatışmaların sona ermesi insanların yaşamlarının yitirmemesi için siyasal tarafların tekrar masaya oturması, buzdolabına kaldırılan ya da yok sayılan müzakere sürecine dönülmelidir. Bijî Aşitî