Ülkemizde 15 Temmuz 2016 tarihinde askeri darbe girişiminde bulunanlar, halka karşı bir insanlık suçu işlemişlerdir. Türk Tabipleri Birliği (TTB) askeri ve sivil darbelere karşı olduğunu açık bir dille ifade etmiş ve darbe girişiminde bulunanları lanetlemiştir.
Darbe girişimi sonrasında Olağanüstü Hal (OHAL) ilan edilmesiyle birlikte ülkemiz Kanun Hükmünde Kararnamelerle (KHK) yönetilmeye başlanmış; demokratik hak ve özgürlüklerin askıya alındığı bir döneme girilmiştir. Darbe girişiminin faillerine yönelik olarak başlatıldığı belirtilen soruşturmalar, gözaltılar, tutuklamalar, kamu görevinden ihraç etmeler, giderek muhalif kesimlere yönelen bir cadı avına dönüşmüştür. Geçtiğimiz günlerde çıkartılan 672 No’lu KHK ile 2 bin 346 akademisyen kamu görevinden çıkartılırken, ÖYP’li araştırma görevlilerinin iş güvencesi ortadan kaldırılmıştır. Aynı kararname ile, aralarında TTB’nin yönetiminde ve çeşitli kurullarında görev alan arkadaşımızın da olduğu, barış bildirisine imza atan 41 akademisyeninin üniversite ile ilişkisi kesilmiştir. TTB Merkez Konseyi olarak bu tür uygulamaları bir darbe fırsatçılığı olarak gördüğümüzü çeşitli açıklamalarımızda dile getirdik. Baskılara ve antidemokratik uygulamalara karşı mücadeleyi, temel bir görev olarak sürdüreceğiz.
OHAL uygulamasının toplumsal yaşama olduğu gibi sağlık alanına da son derece olumsuz etkileri olmaktadır. Birliğimize ulaşan hekimlik uygulamaları alanındaki sorunların başında; gözaltında ya da cezaevinde olanların muayenelerinin tıbbi etik ve İstanbul Protokolü ilkelerine göre yapılmaması ve tıbbi raporların buna uygun düzenlenmemesi gelmektedir. Birlik olarak, adli muayeneler sırasında olağanüstü durum gerekçe gösterilerek hekimler üzerinde baskı ya da yönlendirme yapıldığı yönünde çok sayıda şikayet alıyoruz. Gözaltı muayenelerinin, hekimlik mesleğinin, özgürce, evrensel etik ilkeler ve bilimsel standartlara göre uygulandığı ve resmi otoritenin baskısının hissedilmediği bir sağlık ortamında yapılması gerekirken, sıklıkla muayenelerin kişilerin gözaltında tutulduğu yerlerde yaptırılması, adli yargılama sürecine ilişkin ciddi bir hak ihlali oluşturmaktadır. Acilen çözülmesi gereken bu sorunla ilgili öneri ve değerlendirmelerimizi Adalet Bakanlığı’na bir dosya olarak ilettik.
OHAL ilanından sonra yayımlanan ilk KHK ile, çeşitli özel sağlık kurum ve kuruluşları kapatılmıştır. Bakanlığın kapatılan bu yerlerdeki sağlık hizmet sunumunun aksamaması, hastaların mağdur olmaması için ne tür önlemler aldığı açıklanmamış; buralarda çalışırken bir gecede kendini işsiz bulan hekimler ve diğer sağlık çalışanlarının akıbetiyle ilgili bir bilgilendirme yapılmamıştır. Bakanlık, bu alanda yaşanan mağduriyetlerin giderilmesine yönelik bir eylem planı oluşturmalı ve kamuoyu ile paylaşmalıdır. Sağlık Bakanlığı ile OHAL koşullarında yaşanan sağlık alanındaki sorunları ele almak üzere yaptığımız görüşme taleplerine, şu ana kadar bir yanıt alamadığımızı da belirtelim.
672 No’lu KHK ile kamu kurumlarından 50 bin 875 personel ihraç edilmiş bulunuyor. Sağlık Bakanlığı'ndan ihraç edilenlerin sayısı ise 2 bin 81 olarak açıklandı. Sağlık Bakanı geçtiğimiz günlerde, bu yılın sonuna kadar yaklaşık 20 bin kişinin, sözleşmeli personel olarak göreve başlayacağını söyledi. Kamudaki görevinden ihraç edilenlerin yerine getirileceklerden başlayarak sözleşmeli olarak güvencesiz çalışmanın, eğitim ve sağlık başta olmak üzere tüm kamu alanlarında hakim bir çalışma biçimi haline getirileceği görülmektedir. Şimdiye kadar olduğu gibi OHAL döneminde de iş güvencesi için, güvenceli ücret, güvenceli geleceğe sahip olmak için tüm çabamızı göstereceğiz.
OHAL uygulamaları, baskıları ve antidemokratik uygulamaları artırmasının yanında, 13 yıldır uygulanmakta olan Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın oluşturduğu sorunları da derinleştirmektedir. TTB olarak, olağanüstü koşullar altında da olsak, hekimlik değerlerini ve halkın sağlık hakkını savunmaya, barışın egemen olduğu demokratik ve özgür bir ülke için mücadele etmeye devam edeceğiz.
Prof. Dr. Raşit Tükel
TTB Merkez Konseyi Başkanı