TTB Merkez Konseyi’nin Tıp Dünyası okurlarına mesajı…

Haberler

Ülkemiz yangın yeri, sağlık ortamı keza farksız…

Görevimizin ilk günleri, Türkiye’de ve dünyada insan hakları mücadelesine can vermiş arkadaşlarımızın tutuklanmasıyla başladı. Şebnemimizin serbest bırakılmasına dair sevincimiz, iktidar eliyle besleyip büyütülen bir örgütün darbe girişimi ve ardından gelen OHAL ile kursağımızda kaldı. Darbe girişimini darbe fırsatçılığı ve akıl almaz bir cadı avı izledi; bu satırlar kaleme alınırken meslek örgütümüze nice emekler vermiş olan Hocalarımız, arkadaşlarımız görevlerinden ihraç edildiler. Ülkemiz ve dünya akademik birikime nice katkıları olan onlarca değerli akademisyen akademi ortamından uzaklaştırıldı.

Yüreklerimiz yorgun; Cumhuriyet tarihinin en kanlı katliamı olan 10 Ekim’in üzerinden henüz bir yıl geçmemişken her gün bir şehrimizde patlatılan bombalar, yitirdiğimiz gencecik yurttaşlarımız ve hatta çocuklarımızın cenazeleri, yas evine döndürülen düğün alaylarımıza artık can dayanmıyor…

Akıl almaz bir politika ile kan gölüne çevrilen Suriye’den topraklarımıza göçe zorlanan dört milyon insan ve beraberinde insanlık dramı her gün yeni dramlar doğuruyor; insan hayatı vize pazarlıklarına malzeme edilirken, iktidar göçmen sağlıkçıları neredeyse hiç bir şart aramak ve nitelikli bir eğitim vermeksizin ucuz işgücü olarak değerlendirmenin peşinde.

Ya 21. yüzyılda kanalizasyon sularından zehirlenen on binlerce insana yetişmek zorunda kalmanın utancına ne demeli? İnsancıl koşullarda barınma ve kentleşme ile önlenebilir sorunlar olan çevre sağlığı sorunları ile “hala” boğuşmanın verdiği isyan…

Soma katliamının hesabı hala sorulamamışken bir salgın mahiyetindeki iş cinayetleriyle uyanıyoruz her yeni güne… Hepsi ne yazık ki yeni iş cinayetlerine gebe onlarca denetimsiz iş yeri, çoğu göçmen çocuk işçilerle doldurulmuş merdiven altı imalathanelerin varlığını bilmek yürek dağlıyor…

İktidar temsilcileri dört koldan kadın bedenine saldırma yarışında. Bir gün sezaryen, bir gün 5 çocuk dayatması, başka bir gün gasp edilen süt izinleri ile kadın sağlığını ayaklar altına alıyorlar. Dile kolay, ülkemizde bugün kürtajın tecavüze uğrayan kadınlar için dahi fiilen yasak oluşunu bilmek tarifsiz bir öfke doğuruyor. Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın önceki dönem bakanlığında sarf ettiği, “Tecavüze uğrayan doğursun, çocuğa devlet bakar” sözleri akıldan çıkmıyor…

Yine bu satırların yazıldığı günlerde 140 TL katılım farkını veremediği için öl(dürül)en tüberküloz hastası genç bir kadın geliyor akla; sağlığa ayrılan bütçenin yerlerde oluşu, mevcut bütçede ciddi bir kısmın hastane imamlarının istihdamına ayrılması, üniversite hastanelerinde sarf malzemeleri dahi ihalelerden kaynaklı sorunlar gerekçe gösterilerek eksik bırakılırken hastane odalarına üstelik de yalnızca sünni islamı kapsayan ibadet malzemelerinin satın alınmasına isyan ediyor insan. Sağlığımız, her geçen gün yeniden satılığa çıkarılıyor, gericiliğe teslim edilmeye çalışılıyor…

Sağlığın ve sağlık hizmetlerinin rant olarak görüldüğü bir ortamda sağlıkta şiddet her geçen gün artarak devam ediyor. Ehliyet raporu vermediği için bıçaklanan hekim mi dersiniz, ambulanstan indirilip fiziksel şiddet uygulanan ambulans şoförü mü… Çalışma ortamlarımızda hastalarımız ile karşı karşıya getiriliyor, hedef gösteriliyor, can güvenliğimizden yoksun hizmet veriyoruz. Soruyoruz, meslek hayatı boyunca fiziksel yada duygusal şiddete uğramayanımız var mı?

Tıp eğitiminden emekli hekimlere, ülkemizin sağlık emek ortamından göçmen sağlığı sorunlarına, sağlıkta şiddetten kadın sağlığı politikalarına, işçi sağlığı ve güvenliğinden insan hakları ihlallerine nice başlıkta on yıllardır ürettiğimiz birikimi sırtlayarak 2016-2018 dönemi Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi üyeliği görevimizi çok değerli arkadaşlarımızdan devraldık.

Başa dönersek, evet ülkemiz yangın yeri, sağlık ortamı keza farksız; ancak bizler, nice katliam günlerinde, darbelerde, afetlerde bayrağını hiç yere indirmemiş bir meslek örgütünün mensupları ve yöneticileriyiz. Bizler ayrıca, eğitimi ömür boyu süren “TTB Okulu”nun devamsızlığı olmayan öğrencileriyiz.

Türk Tabipleri Birliği hiç bir zaman vazgeçmedi, umutsuzluğa kapılmadı, köşesine çekilmedi; asla da vazgeçmeyeceğiz. Gerek sağlık emek ortamımızın iyilik hali, gerekse ülkemiz genelindeki emek, demokrasi ve barış mücadelesi için her gün daha da güçlenerek yolumuza devam edeceğiz.

Üstlendiğimiz tarihsel sorumluluğun bilincinde olmakla birlikte, kutup yıldızımız olan Türk Tabipleri Birliği’nin tüm meslektaşlarımızın değerli katkıları ile büyüyüp daha da güçleneceğini vurgulamak isteriz. Bu onurlu görevi bizlere bahşeden tüm değerli meslektaşlarımıza ise teşekkürü borç biliriz.

Türk Tabipleri Birliği
Merkez Konseyi