10 Ekim 2015’te, DİSK, KESK, TMMOB ve TTB’nin çağrısıyla Ankara’da bir araya gelenlerin emeğin haklarının genişletilmesi, barış ve demokrasi taleplerine ölümle, acıyla karşılık verildi. 10 Ekim katliamı, barış içinde bir arada yaşama iradesine karşı yapılmıştır.
O gün alanda güvencesiz, kölece, ölümüne çalıştırmaya, doğayı, kentleri yağmalayan sermayeye karşı mücadele eden, ölüme karşı yaşamı, savaşa karşı barışı, ayrımcılığa karşı eşitliği savunan dostlarımız, arkadaşlarımız vardı.
Katliamlarla, benzer acılarla 10 Ekim öncesinde de karşılaştık. Ancak 10 Ekim 2015, ardı sıra yeni katliamların yaşandığı, şiddet ve çatışma ortamının ülkemizi sardığı bir tarih ve bu yönüyle de bir dönüm noktası oldu.
Katliamların amaçlarından birinin toplumsal düzeyde korku, endişe ve güvensizlik duygularını hakim kılma, insanları bir araya gelmekten, toplumsal mücadele içinde yer almaktan uzak tutma, bir yönüyle gözdağı vererek sindirmek olduğunu söyleyebiliriz. Bu nedenle, katliamlar sonrasında toplumsal sorunlarla etkin bir şekilde birlikte mücadele edilmesi ve sosyal dayanışmanın artırılması, insanların korku karşısında güçlenmesi için olanak sağlanması önemlidir. Unutmamak, unutturmamak, ancak bu tür dayanışma ortamlarının oluşturulmasıyla mümkün olabilir.
Katliamlar toplumsal yaşamın temel dokusuna, temel güven duygusuna ve toplumu birbirine bağlayan bağlara hasar verirken, bir yandan da kişilerde fiziksel ve ruhsal yaralara yol açabilmekte; katliamların sonuçlarıyla başa çıkmakta zorlanmaya neden olabilmektedir. Tüm bunlara, katliamın yıl dönümünde anma etkinlikleri yasaklanarak yasın yaşanmasının engellenmesi; kaybedilenlere yönelik özlemin, o insani duygunun sımsıcak bir ifadesi olarak karanfillerini alana bırakmak isteyenlere karşı zora başvurulması eklendiğinde, baskı ve zulmün karşısında tek başına değil, ancak birlikte ve dayanışmayla durulabileceğini daha iyi görebiliyoruz.
Fiziksel ve psikolojik yaralarımızı sarmanın dayanışmasını da, toplumsal dayanışmanın bir parçası olarak görebiliriz. Katliamların olası etkileriyle başa çıkabilmek için; sosyal destek sistemlerinin harekete geçirilmesi, işbirliği, dayanışma ve mücadele yöntemlerinin sağlanması, gerektiğinde ruh sağlığı alanında çalışan kişilerden destek alınması önem kazanmaktadır. İşte bu amaçla Ankara, İstanbul, İzmir, Diyarbakır, Kocaeli ve Mersin’de oluşturulan ve TTB’nin de içinde yer aldığı Psikososyal Dayanışma Ağı aracılığıyla katliamlardan etkilenenler için başvuru yolları oluşturulmakta; doğrudan katliama maruz kalan, tanıklık edenlerle veya katliamdan etkilenenlerin yakınlarıyla bireysel görüşmeler gerçekleştirilmekte, psikoterapi çalışmaları sürdürülmektedir.
Travmayla başa çıkabilmeye etki eden faktörlerden biri de zedelenen adalet duygusunun yeniden tesis edilmesidir. Katliamı gerçekleştirenlere ve arkasındakilere ulaşılabilmesi, sorumluların yargılanması, kişilerin travmayı yaşantılama ve anlamlandırma süreçlerinde ve travmanın etkileriyle başa çıkılmasında belirleyici olabilmektedir.
10 Ekim katliamının ilk duruşması, 7 Kasım 2016 tarihinde görülecektir. Açık, tarafsız ve adil bir yargılama yürütülmesiyle ilgili olarak kamuoyunda bir güvensizliğin olduğu gözleniyor. Sadece eylemin hayata geçirilme aşamasını aydınlatmayı amaçlayan, siyasal arka planı dikkate almayan bir yargılama, gerçekliği görmezden gelen bir hukuki süreç anlamına gelir. Hukuk alanındaki mücadele, katliama zemin hazırlayanlar, sürecin gelişimini görmezden gelenler ortaya çıkartılıncaya, kamu vicdanında mahkûm olanların bağımsız yargı önünde de mahkûm olmalarına dek sürmelidir.
Katliamlara karşı mücadele; askeri ve sivil darbelere, tüm baskıcı, antidemokratik uygulamalara, savaş yanlısı politikalara, ayrımcılığa, emeğin haklarının gaspına karşı verilecek emek, barış ve demokrasi mücadelesinden ayrı düşünülemez.
10 Ekim katliamının birinci yıldönümünde kaybettiğimiz canları sevgiyle ve özlemle anıyoruz. Anıları, barışın egemen olduğu laik ve demokratik bir ülke için verdiğimiz mücadelede bizlere güç verecek, önümüzü aydınlatacaktır.
Prof. Dr. Raşit Tükel
TTB Merkez Konseyi Başkanı