SGK Yüksek Danışma Kurulu toplantısına katılan TTB İşçi Sağlığı İşyeri Hekimliği Kolu Başkanı Dr. Sedat Abbasoğlu, kayıt dışı istihdam sorunundan iktidarın sorumlu olduğunu söyledi. Abbasoğlu, kayıt dışı çalışmayı kayıt altına almanın siyasal iktidarın niyeti ve isteği ile ilgili olduğunu vurguladı.
Tıp Dünyası – ANKARA
Sosyal Güvenlik Kurumu’nca (SGK) her yıl Mart ayında düzenlenen "Sosyal Güvenlik Kurumu Yüksek Danışma Kurulu" toplantısı 15 Mart 2017 tarihinde "Kayıt Dışı İstihdamla Mücadele Kapsamında Kamu Kurum ve Kuruluşları, Sivil Toplum Örgütleri, Bankalar ve Toplumun Diğer İlgili Kesimleri ile İş Birliği Bilincinin Yaygınlaştırılması" gündemiyle toplandı.Toplantıya Kurul’un doğal üyesi olan TTB adına, İşçi Sağlığı İşyeri Hekimliği Kolu Başkanı Dr. Sedat Abbasoğlu katıldı.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu burada yaptığı konuşmada, siyasal iktidarın işverenlerin / sermaye sahiplerinin yükünü hafifletmeye yönelik yaptıklarını bir propaganda malzemesi olarak sunarken, iktidarın yönelimini de açıkça dile getirmiş oldu.
Dr. Sedat Abbasoğlu da, kayıt dışı çalışmanın iş kazaları ve meslek hastalıklarına, dolayısıyla işçi sağlığına etkilerini anlattı. Abbasoğlu’nun konuşması şöyle:
Kaybettiğimiz emekçilerimizin yasını tutuyoruz
Soma’da yaşanan maden cinayetinde kaybettiğimiz 301 madencimizin acısını halen yüreğimizde hissediyoruz. Torunlar İnşaat’da asansör kazası diye kayıtlara geçen işçi cinayetinde, Ermenek’te maden kazasında, Ostim-İvedik’te, Siirt Şirvan’da yaşamlarını kaybeden emekçilerimizin halen yasını tutuyoruz. Öte yandan kot kumlama işinde kayıt dışı çalışıp (işçilerin patronları bile bulunamamıştı) silikozis nedeni ile (silikozis hastalığı o işte çalışmayanlarda görülmesi mümkün olmayan ölümcül bir meslek hastalığıdır) yaşamlarını yitiren ve bir o kadar da ölümü bekleyen silikozisli işçiyi anmadan geçemeyeceğim. Biz hekimler, mesleki ve vicdani sorumluluğumuz gereği olarak bir kişinin bile yaşamını ne kadar uzatabilirizin gayreti içindeyiz.
2016 yılında işçi cinayetlerinde 1970 işçi yaşamını yitirdi
2016 yılında 1970 işçimizi işçi cinayetlerinde kaybettik. Meslek hastalıklarından ölümlerin işçi cinayetlerinden ölümlerin 6 kat fazla olması gerektiğini epidemiyoloji bilimi bizlere söylüyor. Bir diğer bilimsel tespit ise kanserden ölümlerin yüzde 10’unun meslek hastalıkları kaynaklı olduğu. Çalışma Bakanlığı’nın çıkardığı yayınlardan “Meslek Hastalıkları Tanı Rehberi” broşüründe 2014 yılında 494 meslek hastalığı tespit edildiği, oysa beklenen meslek hastalığı sayısının 52 bin – 108 bin olması gerektiği söylenmekte. Bunu şu şekilde de okumamız gerekiyor. Aslında bu kadar meslek hastalığı meydana gelmiş ve bu sadece kayıt altına alınmamıştır. Bunlardan kaçının yaşamını yitirdiğini ise maalesef bilmiyoruz.
Atipik istihdam, asıl istihdam haline geldi
Gelişmiş kapitalist ülkelerde 1970’li yıllarda başlayan, Türkiye’de ise 24 Ocak kararları ile tanıştığımız ve uygulanması 12 Eylül Askeri darbesi sonrası yaşam bulan ve adına neoliberal ekonomik politikalar denen politikalar ile devletin ve ekonominin yeniden yapılandırıldığına tanık olmaktayız. Ekonominin yeniden yapılandırıldığı bir dönemde sağlıktan, sosyal güvenliğe doğal olarak çalışma yaşamı ve çalışma ilişkilerinin de yeniden yapılandırılması gerekiyordu. Adım adım bu düzenlemeler fiili olarak devreye sokuldu ve derken bunların hukuksal üst yapısı da bir bir oluşturuldu / oluşturulmakta. Daha önce çalışma yaşamında hiç tanışmadığımız çalışma biçimleri ile karşılaşır olduk. Kiralık işçilik, iş sözleşmesinin devri, çağrı üzerine çalışma, evde çalışma (kibar olsun diye” home ofis” diyorlar), telafi çalışması vb. birçok çalışma biçimi çalışma yaşamına girdi. Standart istihdam biçimi veya tipik istihdam biçiminin yerini atipik istihdam biçimi aldı. Ve atipik istihdam / çalışma ilişkileri asıl çalışma biçimi haline geldi. İşverenlerin / sermaye sahiplerinin katı dedikleri mevzuat ve çalışma ilişkilerinin “esnetilmesi” ile birlikte esnek çalışmanın her versiyonu (sayısal esneklik, ücret esnekliği, yapısal esneklik/ taşeronlaşma vb. ) çalışma yaşamında bir bir uygulamaya konuldu. Beraberinde her çıkan yasa, tüzük ve yönetmelik işçi sınıfının çalışma ve istihdam koşullarını kuralsızlaştırdı.
Emek sömürüsü emek yağmasına dönüştü
Kuralsız, güvencesiz, belirsizlik içeren esnek çalışma ilişkilerinin yaşama geçirilmesi sürecinde işverenlerin söylemi hep aynı oldu; “küresel rekabet koşullarına ayak uydurabilmek, emek piyasasını daha rekabetçi bir yapıya kavuşturmak.” Güzel, kulağa hoş gelen, masumane söylemlerle de süslenmeye çalışıldı.” Sürdürülebilirlik”, “sürdürülebilir büyüme”, “istikrarlı bir çalışma yaşamı” vb. Ulusal istihdam projeleri, toplum yararına çalışma programı gibi ilk etapta işçilerin çalışma ve yaşam koşullarını düzelteceği, meslek hastalıkları ve iş kazalarını azaltacağını beklediğimiz programlarla karşılaşır olduk. Hani aynı gemideyiz ya!!! Ama gördük ki bu proje ve programlar hiç de masumane değilmiş. Amaç işverenlerin karlarına halel gelmesin, daha fazla kar elde edebilsinler ve küresel rekabet koşullarına ayak uydurabilsinlermiş! Tüm esneklik uygulamaları, güvencesiz, kuralsızlaştırılmış çalışma biçimleri sonucunda ücretler baskılandı, emek yoğunluğu arttırıldı, işgünü uzatıldı, işçiler örgütsüzleştirildi. Bu süreci iktisat teorisyenleri emek sömürüsünün emek yağmasına dönüşümü olarak adlandırıyorlar.
Kayıt dışı çalışmanın istihdam içindeki oranı yüzde 40
Kayıt dışı çalışma da yukarıda kısaca değinmeye çalıştığımız çalışma biçimlerinden bir tanesi ve belki de işçiler açısından en kötüsü. Resmi rakamlar kayıt dışı çalışmanın tüm istihdam içinde yüzde 40’lar düzeyinde olduğunu söylüyor. Sayın Bakan konuşmasında bu oranı yüzde 33’lere indirdiklerini ifade etmiş oldu. Siyasal iktidar gerçekten kayıt dışı çalışmayı önlemek istemekte midir? Bu sorunun yanıtını vermeden önce tam adı “İş Kanunu ile Türkiye İş Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” olan , “Kiralık İşçilik Yasası” olarak adlandırılan ve 20 Mayıs 2016 tarihinde resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren yasadan birkaç cümle ile bahsetmek gerekecektir. Bu düzenleme taşeron çalışmaya bile rahmet okutacak, adeta taşeron çalışmaya işçileri razı edecek içeriktedir. Bu yasa ile işçilerin yıllık izin hakkı, örgütlenme hakkı, kıdem tazminatı, iş güvencesi vb. tüm işçilik hakları yok edilmektedir. Önümüzdeki aylar ve yıllarda kiralık işçiliğin çalışma yaşamının temel çalışma biçimi haline geleceğini şimdiden söyleyebiliriz. Bu yargıya kiralık işçilik düzenlemesinin uygulamaya girdiği diğer ülke deneyimlerine dayanarak söylüyoruz. Bu nedenle yukarda sorduğumuz soruyu, yani siyasal iktidar gerçekten kayıt dışı çalışmayı önlemek istiyor mu? Sorusuna olumlu bir yanıt veremiyoruz.
Kayıt dışı çalışma işçi sağlığını olumsuz etkiliyor
Kayıt dışı çalışma, güvencesizlik, esnek ve kuralsız çalışma işçilerin sağlığını nasıl etkiliyor? İş kazaları, işçi cinayetleri azalacak mı? Meslek hastalıkları ne olacak? Biz bu soruların yanıtlarını öğrenmek ve irdelemek istiyoruz. Bilinen o ki yukarda bahsettiğimiz çalışma koşulları işçilerin sağlığını olumsuz yönde etkilemektedir. İş güvencesizliği, işini kaybetme kaygısı, düşük ücretler nedeni ile yetersiz ve dengesiz beslenme, psikososyal stresler, meslek hastalıkları, iş kazaları vb.
Esneklik işçinin korunmasını yok edip, işverenin işgücü üzerindeki denetimini en az maliyetle en üst düzeye çıkartmanın aracıdır. Bu nedenle esnekliğin uygulandığı bir çalışma yaşamında iş kazaları ve meslek hastalıklarına bağlı ölümler artarak devam edecektir. Ve biz işçilerimizin yasını tutmaya devam edeceğiz.
Kayıt dışı çalışmanın sorumlusu iktidardır
Yarınlarını feda ederek kayıt dışı çalışma koşullarını niçin işçiler kabul etmektedirler. Bilinmektedir ki kayıt dışı çalışma, esnekleşme, güvencesiz çalışma işçinin beden bütünselliğine bir saldırı, beden bütünlüğünü yok ediştir. Peki işçiler neden böyle bir çalışma koşulunu kabul ediyorlar? Yedek emek ordusunun resmi rakamlarla yüzde 12,6, gerçek rakamlarla yüzde 20’lerde olduğu bir çalışma yaşamında işçilerin başka bir seçenekleri olmasa gerek.
Kayıt dışı çalışmanın ortadan kaldırılmasının çözümü yapısaldır. Esnek çalışmanın, taşeronlaşmanın, işsizliğin, örgütsüzlüğün olduğu bir çalışma düzeninde niyetlerden bağımsız olarak kayıt dışı çalışma da olacaktır. Sorunun yapısal olması sistem sorununun tartışılmasını da beraberinde getirmektedir. Üretimin toplumsal, temellükün bireysel olduğu bir üretim sürecinde kayıt dışılık da, esneklik de devam edecektir düşüncesindeyiz.
Kayıt dışı çalışmayı kayıt altına almak siyasal iktidarın niyeti ve isteği ile ilgilidir. Sorunun asli sahibi siyasal iktidardır.