Dr. Ali Özyurt
–
27 Mayıs askeri darbesi sonrası 114 sayılı kanunla 147 öğretim üyesi ihraç edilir. Bu öğretim üyeleri en yakın çalışma arkadaşları ve askeri yönetime yakın üniversite çevresi tarafından komünist vb. yaftalamalar ile büyük bir haksızlığa uğrayan, hiçbir suçu olmayan profesör, doçent ve diğer üniversite öğretim üyeleridir. Bu öğretim üyelerinin bir kısmı depresyona girer, bir kısmı inzivaya çekilir. Geriye kalanlar ise kamuoyu oluşturmak için bir şeyler yapmak isterler. Bunların içinde inatçı ve kararlı bir isim vardır: Haldun Taner. 147’ler arasında bulunan tiyatro yazarı ve edebiyatçı Haldun Taner kamuoyu oluşturmak ve bu haksızlığa dikkate çekmek için bir oyun yazmaya karar verir. Aynı zamanda Devekuşu Kabare kurucusu da olan Haldun Taner kamuoyunun dikkatini çekerek, 147’lerin işe iadesini sağlamayı amaçlar. Tiyatro oyunu olarak Dostoyevksi’nin Timsah adlı yarım kalmış öyküsünü uyarlayarak oyunlaştırır.
Öykü 1860’ların Rusya’sında geçmektedir. Oyunda Rus bürokrasisi ve Rus aydınları hicvedilir. Oyunun ana karakteri olan üst düzey bürokrat İvan İvanoviç 30 yıllık meslek yaşamının sonunda teyzesinden kalan bir mirasla Avrupa turuna çıkmak üzere bir bilet alır. Tura çıkmadan önce şehre gelen hayvanat bahçesine gitmeye karar verir. İvan, en yakın dostu Aleksey, eşi Elena, kızı Dureşka ve damat adayı Abulofile gazetelere konu olan Timsah’ı görmek için hayvanat bahçesine gider. Havuzun içinde yüzen timsahın yanına giden İvan, onu sevmeye ve dürtmeye başlar. Bu sırada ayağı kayarak havuza düşen İvan’ı timsah yutar. Bağırış ve çağırışlar olur. Ancak İvan bir türlü kurtulamaz. Bir süre sonra çaresizce ne yapacağını bilemeyen ailesi ve arkadaşları timsahın midesinden konuşan İvan’ın sesiyle sevince boğulurlar.
İvan’ın yaşadığını görünce hemen onu kurtarmak için akıl yürütmeye başlarlar. İvan ise hiç de kötü bir durumda olmadığını ve içerisinin dışarıdan daha iyi bile olduğunu söyler. Aleksey ise İvan çıldırmış olmalı diye düşünerek onu kurtarmanın yollarını arar. Hemen İvan’ın müdürü Popoviç’e koşar. Popoviç hiç oralı olmaz ve Aleksey’inde bu işin peşini bırakmasını salık verir. Aleksey ve İvan’ın kızı Dureşka babasını kurtarmak için çalmadık kapı bırakmazlar. Ancak bütün kapılar yüzlerine kapanır. Umutsuzluğa düşen Aleksey’in aklına son çare olarak cin gibi bir fikir gelir. Şehrin en üst rütbeli generali olan Konserdof’a çıkarak durumu anlatmaya karar verir. Ancak bir senaryo yazması gerekir. General ile görüşmesinde, ulusal güvenliğin tehdit altında olduğunu söyleyerek komutanlığın önemli bir evrakını çaldığını söylediği “Casus” İvan’ın bu gece S. Petersburg’dan ülke sınırına kaçırılacağını söyler. Bunun üzerine General Konserdof bir operasyon düzenleyerek İvan’ı, Timsahın karnından çıkartarak tutuklar. Dostoyevski’nin öyküsü yarım kalmış halde bu şekilde biter.
Haldun Taner, bu öyküden esinlenerek bir tiyatro oyunu yazar. Ancak tiyatro salonu sahipleri ve tiyatrocular askeri yönetiminden korkularından bu oyunu oynayamazlar. Bunun üzerine Haldun Taner oyunu değiştirip tek seferlik radyo tiyatrosu olarak oynatır. Oyunu kurucusu olduğu Devekuşu Kabare oyuncuları seslendirir.
Aradan uzun yıllar geçer ve Haldun Taner ölür. Haldun Taner’in yakın dostu Selçuk Erez olayı başından beri bildiği için bu oyunun peşine düşer. Çünkü babası Prof. Dr. Naşit Erez de 147 ile atılan öğretim üyeleri arasındadır. Selçuk Erez, Demet Taner’e başvurarak oyunu ister. Ancak oyun bulunamaz. Aradan 10 yıl geçtikten sonra oyun bulunur ve Selçuk Erez, bir kitap yazarak Haldun Taner’in bu oyunu neden ve nasıl yazdığını anlatır. Ayrıca kitaba Haldun Taner’in radyo için yazdığı oyunu bazı ilavelerle sahnede oynanacak şekilde geliştiri.
Zaman akıp geçer ve her şey unutulur. Kitabın baskısı biter. Araya 12 Mart, 12 Eylül girer. 147’lere benzer süreç 1402’liklere de uygulanır ve yüzlerce akademisyen ve kamu görevlisi yine 60’larda olduğu gibi işlerinden ihraç edilir. Tarih tekerrür edercesine 15 Temmuz darbe girişimi sonrası ülke OHAL rejimine geçer ve hızla ardı arkasına çıkanKanun Hükmünde Kararname(KHK) ile yüz bini aşkın kamu görevlisi ihraç edilir. Bunların arasında BAK(Barış İçin Akademisyenler), üniversite öğretim üyeleri, sendika üyeleri ve demokrat hekimler de vardır.
İşte tam bu sırada İstanbul Tabip Odası Başkanı ve aynı zamanda kendi babası 147’lik olan Prof. Dr. Selçuk Erez’in aklına Haldun Taner’in bir türlü sahnelenemeyen Timsah oyunu gelir. Haldun Taner’in yapamadığını yapmaya kara vererek Timsah’ı sahnelemek için girişimlerde bulunur. İlk iş olarak oyunu eline alıp eski Şehir Tiyatrosu Genel Yönetmeni Orhan Alkaya’nın yanına giderek bu fikrini açıklar. Kendisi de 1402’lik olan Orhan Alkaya bu fikri benimser. İhraçlara karşı yapılan protestolara bir renk katma fikri hoşuna gider. Ayrıksı bir şekilde farklı bir yöntem kullanarak, sanatın gücünü arkalarına alıp tiyatro diliyle itiraz etmeye yönelik bu oyunu yönetmeye karar erir.
Bunun üzerine BAK, KHK ile ihraç edilen hekimler ve OHAL mağduru çoğu akademisyenden oluşanbir amatör tiyatro ekibi kurulur. İki aylık provalardan sonra 27 Mayıs akşamı Şişli Kent Tiyatrosu’nda Timsah okuma tiyatrosu ilk kez seyirciyle buluşur.
Sahneden Notlar
Tarih: 27 Mayıs 2017
Saat: 20.00
Yer: Şişli Kent Cemil Candaş Kültür Merkezi
90 dakika süren oyun tıklım tıklım dolu bir salonda pür dikkat izlendi. İzleyiciler kâh güldüler, kâh ağladılar. Ama hiç bir şekilde dikkatlerini dağıtmadılar. Oyun bitti, ışıklar söndü. Ve izleyicilerin alkış tufanı tüm salonu çınlattı. Oyun dakikalarca alkışlandı. Sonra sahneye ihraç edilen ve edilmeyen tüm barış akademisyenleri davet edildi. İzleyiciler “akademi, sanat, barış her yerde” sloganı atmaya başladılar.
Oyunun bitişi ve sahne ışıklarının sönmesiyle birlikte yüzlerce izleyicinin aynı anda senkronize alkışları ile salon adeta yıkıldı. İzleyiciler bizi tebrik etmek için kulisi işgal ettiler. Mutluluktan gözyaşı dökenler, umutlananlar, ağlayanlar ve sevinçten havaya zıplayanları görmenin kıvancı dünyaya bedeldi.
Timsah oyunu, ihraç edilenler, OHAL kıskacına alınanların sessiz sesine ses olmak için sergilendi. Böylece haksız, hukuksuz ve vicdansız ihraçlara karşı kamuoyunun dikkati bu yöne çekilecekti.
Akademinin yetiştirdiği en değerli bilim insanları gece yarısı KHK’ları ile onlarca yıl emek verdikleri, öğrenci yetiştirdikleri, kurucusu oldukları üniversitelerden ve kamu kurumlarından ihraç edildiler ve kapı önüne konuldular.
KHK ile ihraç edilen binlerce hekim meslektaşımız arasında dostumuz, yol arkadaşımız ve çalışma arkadaşlarımız vardı. Sadece hekimler değil hekim olmayanlarda aynı durumda ülkemizin değerli bilim insanları idi. Bunlar adına çok üzülüyor ve bir şey yapamama duygusuyla kendimizi çaresiz hissediyorduk.
Bir şeyler yapmak gerekiyordu. Basın bildirisi, kitlesel açıklamalar bir yere kadar etkili oluyordu. Yeterince basında yer almıyor ve kamuoyu birçoğundan haberdar bile olamıyordu. Biz İstanbul Tabip Odası aktivistleri olarak denenmemiş bir yöntemi denemek istedik. Böylece aklımıza sanatın gücünü kullanmak geldi. Farklı bir protesto yöntemi olarak bu okuma tiyatrosunu sergilemeye karar verdik.
Mağdur olanların, KHK ile ihraç edilenlerin, intihar edenlerin, ruhsal çöküntüye girerek umutsuzluğa düşenlerin, yani sesleri çıkamayanların sesi olmak istedik.
İstanbul Tabip Odası olarak bu sanatsal etkinlik ile sessizlerin sesi, ihraçların dili olduk. Yaygın medya ve sosyal medya duyuruları ile geniş bir kamuoyu oluşturduk. Böylece “ötekileştirilen”, adeta “terörist” muamelesi gören bu insanların yalnız olmadıklarını tüm dünyaya gösterdik. Şimdi onlar, üzerlerindeki yalnızlık, dışlanmışlık kabuğunu yavaş yavaş kırarak toplumsal hayata katılmaya başlıyorlar.
Bundan önce işlerinden haksız, hukuksuz ihraç edilenler eninde sonunda görevlerine geri dönecekler. Bundan eminiz. Biz bunun bir an önce gerçekleşmesini, hukuksuzluktan bir an önce dönülmesini istiyoruz. Bu oyunla isteğimizi haykırmış olduk. Biz amacımıza ulaşmanın gururunu yaşarken onlar sessiz çığlıklarının sesini duymaya başladılar.
Oyunumuz amacına ulaşmış, ulusal ve uluslararası medyada yer almıştı. Böylece BAK, ihraçlar, KHK ve OHAL gerçekleri bu kez bizim ağzımızdan ve doğrudan kamuoyu ile bir kez daha güçlü bir şekilde paylaşılmış oldu.
Böylece yaklaşık 60 yıl sonra Haldun Taner’in hayali olan Timsah oyunu, Selçuk Erez’in önerisi sonucu ilk kez sahnelendi. Oyunun hazırlanmasından sergilenmesine kadar atılmış adımların her basamağı tabip odasının aktivistlerinin ortak ve imece usulü çalışmasıyla gerçekleşmiştir. Burada başarı, bu oyunda yer alan yönetmeninden, yönetmen yardımcısına, dramaturgundan, sahne tasarımcısına, efektöründen, müzisyenine, oyuncusundan izleyicisine kadar herkesindir.