Sağlık Bakanlığı teşkilat yapısında OHAL KHK’si ile değişiklik yapılmasının üzerinden yaklaşık üç ay geçti. Doç. Dr. Cavit Işık Yavuz, sağlık kamuoyunda “eskiye dönüş” gibi algılansa da, bu değişikliğin eskisinden farklı bir yapı getirdiğini belirtiyor ve ekliyor: Birleşme ile oluşan yeni yapıda yeni mekanizmalar oluşturulacağını beklemeliyiz. Şehir hastaneleri bunun en somut örneğini oluşturuyor.
Tıp Dünyası – ANKARA
Sağlık Bakanlığı teşkilat yapısında 694 sayılı Olağanüstü Hal (OHAL) Kanun Hükmünde Kararnamesi (KHK) ile değişiklik yapılmasının üzerinden yaklaşık üç ay geçti. Kamu Hastane Birlikleri’nin kaldırılmasının önemli yer tuttuğu bu değişikliğin sağlık alanına bugüne kadar olan yansımalarını Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Cavit Işık Yavuz, Tıp Dünyası için değerlendirdi.
- Sağlık Bakanlığı teşkilat yasası değişikliğinin üzerinden yaklaşık 3 ay geçti. Bu süreçte ne değişiklikler yaşandı?
Değişiklik birkaç yıldır dillendiriliyor, 663 ile gelen yapının özellikle taşra teşkilatlarında neden olduğu sıkıntılar ifade ediliyordu. 694 sayılı KHK’nın 25 Ağustos’ta yayımlanmasının ve 3 aylık bir geçiş süresi tanımasının ardından bir bekleme dönemine girildi, çünkü KHK ayrıntıları tanımlamıyor, sadece birleşmenin ana unsurlarını belirliyordu. Önce merkez teşkilattaki birleşmenin ayrıntıları çıktı ancak taşra teşkilat yapılanmasının ayrıntıları birkaç gün önce, yani Kasım ayının ilk haftası tamamlanırken bir yönerge ile belirlendi. Bu durum, birleşme sürecinde ayrıntıların 694 sayılı KHK çıktıktan sonra belirlendiğini ve öncesinde ayrıntılı bir hazırlık yapılmadığını düşündürüyor. İnternet medyasında yer alan haberlerden takip ettiğimiz kadarıyla henüz illerde yönetici atamaları tamamlanmadı, özellikle büyük illerde kimin müdür olacağı henüz netleşmiş değil. Bu durum da belirsizliğin uzamasına neden oluyor. Personel bir yandan hizmetlerin aksamaması için çaba sarf ediyor ancak bu belirsizlik ve geçiş döneminde kısa süreliğine de olsa aksamalar yaşanmış olabilir.
- Bu değişikliklerin pratikteki/sahadaki yansıması ne oldu? Hekimleri ve sağlık çalışanlarının nasıl etkiledi?
Aslında hekimler ve sağlık çalışanlarının bu geçiş döneminde doğrudan etkilendiklerini söylemek zor, çünkü bu geçiş döneminde eski yapı aynen sürdürülüyor, bundan sonrasına dair etkilere bakmak gerekebilir. Sahada özellikle birleşen üç yapıda (il sağlık, halk sağlığı müdürlüğü ve kamu hastane birlikleri) aynı adla faaliyet gösteren birimlerde çalışanların tedirgin olduklarını gözlemliyorum. “Birleşme ile acaba yerimiz değişecek mi”, “fazla personel ne olacak, nereye gönderilecek” kaygıları ön planda gibi görünüyor. Hizmet alımı ve taşeron çalışanlardaki güvencesizlik kaygılarının birleşme ile yoğunlaştığını söylemek mümkün. Öte yandan taşra yapılanmasını ortaya koyan yönerge ile özellikle halk sağlığı uzmanlarının çalışma alanlarının ve işlevselliğinin daraltıldığına dair tartışma başladı, dolayısıyla yapının ayrıntıları çıktıkça bazı sorunlar belirginleşecek gibi duruyor.
- Yeni düzenlemenin uyum yönetmeliklerinin de en geç 6 ay içinde yürürlüğe konulacağı bildirilmişti. Yayımlanan yönetmelik var mı? Uygulamaya nasıl yansıyor?
Benim bildiğim uyuma dair henüz yayımlanmış bir yönetmelik yok, iki yönerge yayımlandı onlar da merkez ve taşra yapısının ayrıntılarını belirliyordu. Bu noktada aslında önceden var olan ama bu yeni yapıyla biçim değiştiren “sözleşmeli yöneticilik” önümüzdeki dönemin önemli tartışma başlıklarından biri olacak gibi duruyor.
Bir diğer nokta da birleşme süreci sağlık kamuoyunda “eskiye dönüş” olarak algılansa da birçok açıdan eskiden farklı bir yapı oluşmuş durumda, kişisel olarak bu yapıda da eskiden olduğu gibi yönetim sorunlarının süreceğini ve yeni sorunların belirebileceğini düşünüyorum.
- Eklemek istedikleriniz var mı?
Değişim sırasında Sağlık Bakanı’nın yaptığı açıklamaları dikkat çekici, özellikle “çok başlılığı kaldırıyoruz” vurgusu. Birleşme ile Kamu Hastane Birlikleri yapısından vazgeçilmesi de çok manidar. 2007 yılında hastanelerin bir yönetim kurulu ile ve genel sekreterlik yönetimiyle yönetilmesini öngören bir taslak halinde gündeme gelen, 2011 yılındaki 663 sayılı KHK ile ise bu yönetim kuruluna yer vermeyip sadece genel sekreterliği koruyan bir yapı oluşturan Bakanlık, şimdi hastaneleri eski yönetim biçimine çeviriyor. Oysaki 663 sayılı KHK’da Kamu Hastaneleri Birlikleri’nin kurulma amacı “kaynakların etkili ve verimli kullanılması” olarak belirtiliyordu. Bu yapıya ve bu yapının bağlı olduğu Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu adıyla kurulan idari açıdan özerk yapıya son verilmesi “kaynakların etkili ve verimli kullanılması” amacına ulaşılamadığına işaret ediyor diyebiliriz ve bu anlamda da sorunun çok başlılıktan öte olduğunu söyleyebiliriz.
Ancak Sağlık Bakanlığı’nın Sağlıkta Dönüşüm Programı ile kamu hastanelerinin yapısını piyasa mekanizmalarına ve rekabete uygun hale getirilmesi ve böylece sağlıkta “kontrollü bir piyasa” ortamının oluşturulmasını amaçladığını düşünürsek birleşme ile oluşan yeni yapıda yeni mekanizmalar oluşturulacağını beklemeliyiz. Şehir hastaneleri bunun en somut örneğini oluşturuyor.