Kadınların sağlık hakkı için “ataerkil sisteme hayır!”

Haberler

TTB Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kongresi’nin 5.’si Bursa Tabip Odası’nın ev sahipliğinde 23-25 Şubat 2018 tarihleri arasında gerçekleştirildi.

Tıp Dünyası – HABER MERKEZİ

“Kadın, sağlık ve muhafazakârlık” konularının masaya yatırıldığı 5. Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kongresi’nin sonuç bildirgesi açıklandı. Muhafazakârlık ve neoliberal sağlık politikaları birlikteliğiyle, kadın sağlığını bütüncül ele alan yaklaşımdan çok annelik ile ilişkili sağlık hizmetlerinin öne çıkarıldığı belirtilen raporda, toplumsal cinsiyet eşitliğini temel alan uluslararası düzenlemelerin hayata geçirilmesi gerektiği vurgulandı.

Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve Bursa Tabip Odası (BTO) tarafından bu yıl 5.’si düzenlenen Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kongresi’nin sonuç bildirgesi açıklandı. BTO’nun ev sahipliğinde 3 gün süren kongrenin ana teması “Kadın, Sağlık ve Muhafazakarlık” oldu. 10 oturumda, kadın emeğinden, kadın bedenine, hukuktan felsefeye, cinsellikten ruh sağlığına, kadına yönelik şiddetten kadın mücadelesi biçimlerine kadar geniş bir yelpazede kadın, sağlık ve muhafazakârlık konuları masaya yatırıldı. 5. Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kongresi’nin sonuç bildirgesi, BTO’da düzenlenen basın toplantısıyla açıklandı.

Açıklamayı okuyan BTO Yönetim Kurulu üyesi Doç. Dr. Emel İrgil, kongrenin Türkiye’de kadınlara karşı ayrımcılık ve eşitsizliğin derinleştiği, gündelik yaşam ve uygulamalarla yerleştiği, kadın cinayetlerinin sıradanlaştığı, kadının kamusal ortam ve çalışma yaşamından dışlanarak aileye hapsedilmeye çalışıldığı, çocuk yaşta evliliklerin yasal zeminin oluşturulduğu bir ortamda gerçekleştirildiğini söyledi. Muhafazakârlık kavramının kadın bedeni ve emeği üzerinden eril denetimin arttığını, yeni bir baskı biçimine dönüştüğünü ve evrim geçirdiğini ifade eden İrgil, “Günümüzde öne çıkan ‘güçlü aile’ kavramı, ulusal ve dinsel kimlikleri araçsallaştırarak, aslında neoliberalizmin bir stratejisi olarak bir işlev görmektedir. Bir değer olarak sunulan ‘güçlü aile’ temelde görev ve itaate dayanmaktadır, bu yönüyle de kadın ve çocukları kişi olmaktan çıkarıp nesneleştirmektedir. Ataerkil ile neoliberalizmin işbirliği zemininde, sosyal devletin boşalttığı alanların kadının ev içi karşılıksız emeğiyle doldurulması meşrulaştırılmaktadır. Çalışma yaşamında kadın emeği, iş güvencesinden yoksun, esnek çalışma koşullarında ucuz emek gücü haline gelmektedir. Verilen siyasi popülist mesajlar, kadınların tek kariyerinin annelik olduğunu her geçen gün daha yüksek sesle vaaz etmektedir” dedi.

Ataerkil sistem kadına yalnızca “annelik” misyonunu yüklüyor
Muhafazakârlık ve neoliberal sağlık politikaları birlikteliğiyle, kadın sağlığını bütüncül ele alan yaklaşımdan çok annelik ile ilişkili sağlık hizmetlerinin öne çıkarıldığına değinen İrgil, bilimsel olarak dayanaktan yoksun bir biçimde doğurganlığı teşvik eden bir politikaya geçildiğine dikkati çekti. Bununla birlikte aile planlaması hizmetinin ihmal edildiğini, kürtaj hizmetinin fiilen verilemez hale geldiğini vurgulayan İrgil, “Kadın cinselliğinin üremeye indirgenmesi, kadınların cinsel sorunlarını görülmez hale getirmektedir. Türkiye’de yaşamı şekillendiren ataerkil normlar, kadınların bedensel sağlığının yanı sıra ruhsal sağlığını da bozmakta, farklı cinsel kimliklerin yok sayılmasına yol açmaktadır. Toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin, ataerkil yapının doğasında taşıdığı eşitsizlik sonucu ortaya çıktığı kabul edilmelidir. İtaate dayalı güçlü aile modeli, günümüzde kadına yönelik şiddet olgularını artıran nedenlerin başında gelmektedir” diye konuştu.

Cinsiyet eşitliğini temel alan uluslararası düzenleme
Kongre sonucunda çözüm önerileri de açıklandı. Kadına yönelik şiddetin önlenmesinde cezasızlık ya da kısasa kısas ilkesine dayalı uygulamalar yerine, toplumsal cinsiyet eşitliğini temel alan uluslararası düzenlemelerin hayata geçirilmesi gerektiğine işaret eden İrgil, “Konuya ilişkin politikaların oluşturulmasında sorunun yapısal kaynaklarına odaklanılarak zihniyet dönüşümünü de içeren bütüncül bir yaklaşımın benimsenmelidir. Bu bağlamda; Türkiye’nin de imzaladığı uluslararası metinler, Kadına Yönelik Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW) ve İstanbul Sözleşmesi ile ulusal mevzuattaki 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun etkili bir biçimde uygulanmalıdır. Kongremiz, kadına yönelik her türlü baskıya, şiddete ve ayrımcılığa karşı bütüncül bir mücadeleyi sürdürme kararlığını bir kez daha pekiştirmiştir. Kadınların sağlık hakkı için ‘ataerkil sisteme hayır!’ diyoruz” ifadelerini kullandı.