Her koşulda yaşamdan yana tavrımızı sürdürüyoruz

Gündem

2016-2018 dönemi TTB Merkez Konseyi, 8-10 Haziran tarihlerinde gerçekleştirilecek 69. Büyük Kongre’nin ardından görevi yeni seçilecek Merkez Konsey’e devredecek. Neredeyse tamamı OHAL koşullarında geçen bu dönemde TTB Merkez Konseyi Başkanlığını yürüten ve görev süresi yeni dönemde sona erecek olan Prof. Dr. Raşit Tükel ile bu dönemde yürütülen mücadelenin zorluklarını, sağlık alanında yaşanan sorunları, TTB’nin ve hekimlerin yeni hükümetten ve cumhurbaşkanından beklentilerini konuştuk.

OHAL’in diğer tüm alanlarda olduğu gibi sağlık alanında da hukuksuzluğu artırdığını belirten ve Merkez Konseyi üyelerinin gözaltına alınması dâhil olmak üzere bu dönemin tüm baskı ve zorluklarını yaşadıklarını belirten Prof. Dr. Tükel, buna karşın baskıların kendilerini yıldıramayacağını söylüyor ve ekliyor: “İnsan sağlığına ve yaşamına zarar veren her şeyi, hekimliğin doğasına aykırı ve kabul edilemez buluyor, her koşulda yaşamdan yana tavrımızı sürdürüyoruz. Temel hak ve özgürlükleri ortadan kaldıran, hekimlik değerlerini yok sayan, halkın sağlık hakkını engelleyen OHAL’in kaldırılması için sağlık alanından mücadeleye devam ediyoruz.”

Mutlu Sereli Kaan

– Sayın Tükel, OHAL dönemi koşullarında TTB Merkez Konseyi’nin başkanlığını yürüttünüz. Bu koşullar sağlık alanındaki faaliyetlerinizi nasıl etkiledi?

Göreve gelmemizden kısa bir süre sonra, 15 Temmuz 2016 tarihinde askeri darbe girişimi yaşandı. Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi olarak askeri ve sivil darbelere karşı olduğumuzu ilk günden açık bir dille ifade ettik ve darbe girişiminde bulunanları lanetledik. Darbe girişiminin hemen ardından, hükümet darbeye karşı mücadelede demokratik yöntemlere başvurmayı değil, Olağanüstü Hal (OHAL) ilan etmeyi tercih etti. Böylece ülkemiz temel hak ve özgürlüklerin askıya alındığı, Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile yönetilen bir döneme girdi. İki yıla yakın bir zamandır uygulanmakta olan OHAL, KHK’larla etki alanını giderek genişletti. OHAL gerekçe gösterilerek yapılan pek çok işlemin, herhangi bir yargısal denetime tabi tutulamamasının da etkisiyle, sağlık alanında çok sayıda hukuka aykırı durumla karşılaştık. OHAL döneminde çıkartılan KHK’larla kamudaki görevlerinden ihraç edilen hekimlerin sayısı üçbini geçti. Güvenlik soruşturmaları olumsuz olduğu gerekçesiyle çok sayıda hekimin ataması yapılmadı, hekimlik yapmaları engellendi.

OHAL ile birlikte güvenceli çalışma hakkının olmadığı, hukuksuz işten atılmaların yaşandığı bir dönemi yaşıyoruz. İş güvencesi olmayan bir hekim, özgür olamaz ve hekimliğini icra ederken kendini baskı altında hisseder. Güvenceli çalışma hakkı, iyi hekimlik uygulamaları ve nitelikli sağlık hizmetlerinin sunulabilmesinin önde gelen koşullarındandır.

İki yıllık görev süremizin çok büyük bir kısmında sağlık alanındaki faaliyetlerimizi OHAL koşulları altında gerçekleştirmek durumunda kaldık ve bunun getirdiği zorlukları yaşadık. OHAL uygulamalarının bir parçası olarak değerlendirilebilecek baskılara maruz kaldık. 24 Ocak 2018 tarihinde “Savaş Bir Halk Sağlığı Sorunudur” başlıklı açıklamamız nedeniyle ülkeyi yönetenler tarafından hedef gösterilerek gözaltına alındık. Hakkımızdaki savcılık soruşturması halen sürüyor. Sağlık Bakanlığı aynı açıklama nedeniyle Merkez Konseyi üyeleri olarak bizlere görevden alma davası açtı. Ayrıca, Sağlık Bakanlığı ve üniversite rektörlükleri, Merkez Konseyi üyelerimize idari soruşturma başlattılar. Bu soruşturmalar kapsamında Sağlık Bakanlığı başdenetçileri iki Merkez Konseyi üyemiz için aile hekimliği sözleşmesinin sona erdirilmesini öneren bir rapor hazırladı. TTB yöneticilerini baskı altına almaya çalışma, TTB faaliyetlerine müdahale etme anlamı taşıyan bu tür uygulamalarla, üstlendiğimiz kamusal görevleri, hekimlik değerlerine ve insan haklarına uygun olarak yerine getirmemiz engellenmeye çalışıldı. Ancak, baskılarla yılmayız. İnsan sağlığına ve yaşamına zarar veren her şeyi, hekimliğin doğasına aykırı ve kabul edilemez buluyor, her koşulda yaşamdan yana tavrımızı sürdürüyoruz.

– AKP’nin yaklaşık 15 yıl önce büyük iddialarla yaşama geçirdiği Sağlıkta Dönüşüm Programı çöktü. Sağlık Bakanlığı artık Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın adını anmıyor. Nedenleriyle birlikte değerlendirir misiniz?

Sağlıkta Dönüşüm Programı (SDP), uygulamaya başlanmasından bu yana geçen 15 yılda, Türkiye’de sağlık ortamını birçok açıdan etkileyerek çok sayıda soruna yol açtı. SDP’nin geldiği noktayı daha iyi ortaya koyabilmek için SDP’nin temel ayaklarından olan biri olan Kamu Hastane Birliklerinden kısaca söz etmek isterim.
SDP’nin öncelikli amaçlarından biri, kamu hastanelerinin yapısını değiştirmek, onları idari ve mali özerkliğe sahip biçimde yapılandırarak rekabete açık sağlık işletmeleri haline getirmekti. Bu süreç 2004 yılında Sağlık Bakanlığı hastanelerinde performansa dayalı ek ödeme sistemine geçilmesiyle başladı. Hasta bakma ve işlem sayısında artışın her şeyin önüne geçtiği bu sistemde, daha fazla hasta muayene etmek için her bir hastaya düşen muayene süresi 5 dakikaya kadar indi. Hastaneye başvuru, tıbbi işlem ve tetkik sayılarındaki artışlar çok yüksek boyutlara ulaştı. Tetkik ve tedavi süreçlerinde, tıbbi gerekliliklerden çok performans ölçütlerinin karşılanmasının öne çıkmasının bir sonucu olarak, sağlık hizmetlerinde nitelik giderek düştü.

2 Kasım 2011 tarihinde yayımlanan 663 sayılı KHK ile, Sağlık Bakanlığı teşkilat yapısında değişiklik yapılarak, merkezinde ayrı tüzel kişiliğe sahip ve idari yönden özerk olan Kamu Hastane Birliklerinin yer aldığı yeni bir düzenlemeye gidildi. Bu süreçte, kamu sektörünün esneklik, verimlilik, maliyet etkinlik, kârlılık gibi kavramlar üzerinden yeniden düzenlenmesi, hastanelerde gelirlerin artırılması yönündeki çabalar herşeyin önüne geçti. Ancak, kaynakların etkili ve verimli kullanılacağı iddiası ile getirilen Kamu Hastane Birlikleri yapılanmasının ömrü uzun sürmedi. KHK ile kurulan ve iflasın eşiğinde olduğu Sayıştay raporlarında belirtilen Kamu Hastane Birlikleri, 6 yılın sonunda, 25 Ağustos 2017’de yayımlanan 694 sayılı KHK ile kaldırıldı. Bağlı kuruluş statüsü ile belirli yönlerden özerk hale getirilen bu yapı tekrar Bakanlık merkez teşkilatına bağlandı. Bu gelişme, SDP’nin başarısızlığının bizzat bu programın hazırlayıcıları ve uygulayıcıları tarafından kabul edilmesi ve belgelenmesi anlamına gelmektedir.

Benzer şekilde, SDP’nin temel ayakları arasında yer alan ve 6 milyondan fazla kişinin prim borcu nedeniyle kapsam dışında kaldığı genel sağlık sigortası sistemi iflas aşamasına gelmiş; birinci basamak sağlık hizmetlerini piyasa yönelimli hale getirerek içinden çıkılmaz sorunlarla karşı karşıya bırakan aile hekimliği sistemi halkın sağlıkla ilgili gereksinimlerini karşılamaktan uzak kalmıştır. Bu gelişmelere bağlı olarak SDP’nin çöktüğünü söylüyoruz. Sağlık Bakanlığı’nın sağlık alanını sorun yumağına dönüştüren SDP’nin adını anmaması bu nedenle anlaşılır geliyor.

– Hekimlerin ve sağlık çalışanlarının çalışma koşullarının giderek zorlaştığını görüyoruz. Başta sağlık alanında şiddet olmak üzere hekimler/sağlık çalışanları giderek büyüyen güvencesizlik/güvensizlik ortamında hizmet sunmaya çalışıyorlar. Neler söylersiniz?

Türkiye’de sağlık çalışanlarına yönelik şiddet sağlık alanındaki en önemli sorunlardan biri haline gelmiştir. Uygulanan sağlık politikaları, sağlık çalışanlarının değersizleştirilmesi ve hedef gösterilmesi, şiddetin altında yatan önemli nedenler arasında yer alıyor.

Sağlık ortamındaki şiddet olaylarında hedefin çoğu zaman sağlık sistemi olduğu, sistemden kaynaklanan aksaklıkların, ihmallerin şiddet olaylarına zemin hazırladığı görülüyor. Bu nedenle de uygulanmakta olan sağlık politikalarını ele almadan, sağlıkta şiddetin çözümüne yönelik geçerli bir yaklaşım ortaya konamayacağını biliyoruz. Öncelikle, sağlık alanını ticarileştiren, sağlık çalışanlarını iş güvencesinden yoksun, güvenliksiz ortamlarda, performansa dayalı, gece gündüz demeden çalıştırıp her türlü şiddete maruz bırakan bu politikalardan bir an önce vazgeçilmesi gerekiyor.

Sağlık hizmetinin gereği gibi yürütülebilmesi, ancak güvenli ve sağlıklı çalışma koşullarıyla mümkün olacaktır. Böyle bir çalışma ortamı; sağlık hizmetinin sunulabilmesinin, bireylerin tedaviye ulaşma haklarını kullanabilmesinin, diğer bir ifadeyle hasta haklarının korunmasının da ön koşulunu oluşturuyor.

Sadece bildirilenler üzerinden bir değerlendirme yapıldığında bile, Türkiye’de günde en az 30 sağlık çalışanının sağlık hizmeti sunulan alanlarda şiddete maruz kaldığı görülüyor. Sağlık alanındaki şiddet, sağlık hizmet sunumunun hemen tüm aşamalarında ciddi bir sorundur; hekimler ve diğer sağlık çalışanları açısından mesleki bir risk konumundadır.

– Bu dönemin özel bir sorunu olarak genç hekimlerin atamalarının yapılmaması, geciktirilmesi durumuyla karşılaştık. Bu sorunun hekimler ve sağlık hizmetinin sunumu açısından etkileri ne oldu?

Mecburi hizmet yapmak üzere sağlık kuruluşlarına ataması yapılan çok sayıda hekim, haklarında yapılan güvenlik soruşturması tamamlanmadığı gerekçesiyle aylarca göreve başlatılmamaktadır. Sağlık Bakanlığı’na bağlı sağlık kurum ve kuruluşlarında çalıştırılmak üzere atanacak hekimler yönünden güvenlik soruşturması yapılmasını haklı kılacak bir nedenin olmadığı açıktır. Çünkü hekimler çok özel durumlar dışında gizlilik gerektirecek bir görev yapmamakta; sağlık kurum ve kuruluşlarında hasta görmekte, eğitim ve öğretim çalışmalarına katılmaktadırlar.

Haklarında yürütülen güvenlik soruşturmalarının olumsuz geldiği durumlarda, hekimler devlet memuru olamadıkları gibi mesleklerini de icra edemez duruma düşmektedirler. Tıp fakültesinde bir öğrenci kulübünün faaliyetlerine ya da öğrenci etkinliğine katılmak güvenlik soruşturmasının olumsuz gelmesi için yeterli olabilmektedir.

Çok sayıda hekimin güvenlik soruşturmasının olumsuz gelmesi, kamu sağlık hizmetinin etkin biçimde sunumunda aksamalara neden olmaktadır. Güvenlik soruşturması olumsuz gelen hekimler açısından ise, maaş alamama, sosyal güvenlik ve sağlık güvencelerinden yoksun kalma, uzmanlık eğitimi hakkını kaybetme gibi giderilmesi olanaksız mağduriyetler ortaya çıkmaktadır. Mecburi hizmet yapmamış olmaları, genç meslektaşlarımızın özel sağlık kuruluşlarında iş bulmalarını da zorlaştırmaktadır.

– Bu iki yılda TTB’nin sağlık alanında yürüttüğü faaliyetlerden söz eder misiniz?

İki yıllık çalışma dönemimizde yürüttüğümüz faaliyetlerin bir kısmını aktarayım. Faaliyetlerimizle ilgili olarak daha kapsamlı bilgi, 1 Haziran 2016 – 31 Mayıs 2018 tarihleri arasındaki etkinliklerimizin yer aldığı “TTB Merkez Konseyi Çalışma Raporu”ndan edinilebilir.
1) “Emekli hekim ve hekim ücretlerinin artırılması” talebimizi dile getiren bir broşür hazırladı; kamuouyla paylaştık, Sağlık Bakanlığı ve TBMM Başkanlığı’na ilettik.
2) Fiili Hizmet Süresi Zammı için yasa değişikliği önerimizi bir broşür ile kamuouyla paylaştık, Sağlık Bakanlığı ve TBMM Başkanlığı’na ilettik.
3) Sağlıkta şiddet yasa teklifimizi içeren bir broşür hazırladık; kamuouyla paylaştık, Sağlık Bakanlığı ve TBMM Başkanlığı’na ilettik.
4) 20 Ocak 2018 tarihinde şehir hastanelerinin getirdiği sorunları ve çözüm önerilerini ele aldığımız “Tedavi Hizmetlerinde Gizli Özelleştirme: Şehir Hastaneleri” çalıştayını gerçekleştirdik.
5) 3 Mart 2018 tarihinde ihraç edilen hekimlerin, güvenlik soruşturması nedeniyle uzmanlık eğitimi engellenen, bekletilen ya da ataması yapılmayan hekimlerin sorunlarını ele alıp çözüm yollarını araştırdığımız “Genç Hekimler Eğitim ve Çalışma Hakları İçin Buluşuyor” çalıştayını düzenledik.
6) 5-25 Nisan 2018 tarihleri arasında aşı kampanyası gerçekleştirdik. Aşılama konusunda mevzuattaki belirsizliklerin sona erdirilmesi için, Umumi Hıfzıssıhha Kanunu ve Türk Ceza Kanunu’nda değişiklik yapılmasına yönelik yasa önerimizi kamuoyu ve Sağlık Bakanlığı ile paylaştık.
8) 28 Ekim 2017 tarihinde Ankara’da, göç ve sağlık konularındaki sorunları, olanakları ve alınması gereken tutumları tartıştıştığımız “Savaş, Göç ve Sağlık” çalıştayını yaptık.
9) 29 Ocak 2017 tarihinde “OHAL Sürecinde İşten Atılan Hekimler: Kurumsal ve Mesleki Sorumluluklarımız” çalıştayını yaptık. Çalıştayda oluşan görüş doğrultusunda TTB Merkez Konseyine bağlı olarak Kamu İhraçları Komisyonu’nu kurduk.

– AKP’nin 2011 yılından bu yana çalışmalarını yürüttüğü şehir hastaneleri projesi bu dönem yaşama geçti ve bu iki yıl içinde 5 şehir hastanesinin açılışı yapıldı. Şehir hastanelerinin kamu sağlık hizmeti, sağlık çalışanları ve vatandaşlar açısından nelere yol açabileceği ile ilgili değerlendirmeniz nedir?

Şehir hastanesi ismi verilen bu hastaneler, genellikle şehir dışında yapılıyor. Bu hastanelerin açılmasıyla birlikte, şehrin içinde yer alan kolay ulaşılabilir hastanelerin kapatılması, hastalar açısından sağlık hizmetlerine erişim zorluğunu ve halkın sağlık hakkının engellenmesini getiriyor.

Şehir hastanelerinin yapımında kullanılan kamu özel ortaklığı finansman yöntemiyle yurttaşların cebinden küresel sermayeye kaynak aktarılıyor. Öte yandan, kamu özel ortaklığı modeli ile; sağlıkta kamu hizmet ve yatırım alanlarının şirketleştirildiği, kâr oranlarını artırmak isteyen şirketlerin güvencesiz istihdama yöneldikleri, sağlık emekçilerinin sözleşmeli çalışmayla kamu çalışanı olma vasıflarının ortadan kaldırıldığı, kamudaki örgütlü işgücünün yerini örgütsüz ve ucuz emek gücünün aldığı, dolayısıyla sömürü mekanizmalarının giderek derinleştiği bir sistem kurulmuş oluyor.

– Türkiye’yi bir seçim bekliyor. Hekimler olarak, TTB olarak yeni seçilecek hükümetten /
cumhurbaşkanından beklentileriniz nelerdir?

Yeni seçilecek hükümetten ve cumhurbaşkanından taleplerimizi şu başlıklar altında özetleyebiliriz:
1) Sağlıkta performans sistemi kaldırılmalıdır. Performansa dayalı ek ödeme toplam ücretin yüzde 20’sinden fazla olmamalıdır. Güvenceli, emekliliğe yansıyan temel ücret talep ediyoruz. Emekli hekim maaşı en az yoksulluk sınırı kadar (2018 Mayıs ayı için 5 bin 492 TL), hekim maaşı en az yoksulluk sınırının iki misli kadar olmalıdır.
2) Sağlık Bakanlığı ve üniversite hastanelerinde döner sermaye uygulamaları kaldırılmalı; kamu hastaneleri merkezi yönetim bütçesinden finanse edilmelidir.
3) GSS sistemi terkedilmelidir. Şimdiki durumda 6.4 milyon kişinin prim borcu nedeniyle sigorta kapsamı dışında kaldığı GSS sistemi yerine, ülkedeki tüm bireyleri kapsamı içinde alan ve kimsenin cebinden ek para ödemek zorunda kalmadığı, finansmanı prim ödenerek değil, genel bütçeden karşılanan bir sosyal güvenlik sistemi oluşturulmalıdır.
4) 14 ayrı kalemde katkı ve katılım payı alınmasına son verilmeli, sağlık hizmetleri ücretsiz olmalıdır.
5) Şehir hastaneleri modelinden vazgeçilmelidir. Şehir hastanelerinin yerine, kamunun kaynaklarını kullanarak toplumun sağlık ihtiyacının karşılanmasını temel alan, içinde sağlık hizmetlerine kolay erişilebilen, tedavi hizmetlerinin etkin ve bütünlüklü olarak sunulabildiği hastanelerin yer aldığı yeni bir kamu sağlık hizmeti yapılanmasına gidilmelidir.
6) OHAL kaldırılmalıdır. OHAL KHK’larıyla kamu görevlerinden ihraç edilen hekimler/sağlık çalışanları görevlerine iade edilmelidir.
7) Hekimlere güvenlik soruşturması uygulaması kaldırılmalı; güvenlik soruşturmaları nedeniyle bekletilen ya da bu nedenle ataması yapılmayan hekimler görevlerine başlatılmalıdır.
8) Türk Ceza Kanunu’nda, sağlık alanında şiddet uygulayan kişiye iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası verilmesi, şiddet nedeniyle sağlık hizmeti kesintiye uğramış ise cezanın yarı oranında artırılması hükmünü içeren sağlıkta şiddet yasa teklifimiz doğrultusunda yasal düzenleme yapılmalıdır.
9) 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun “Fiili Hizmet Süresi Zammı” başlıklı 40. Maddesinde önerimiz doğrultusunda değişiklik yapılmalıdır.
10) Aşılama konusunda 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu ve Türk Ceza Kanunu’nda değişiklik yapılmasını içeren yasa teklifimizin yasalaşması sağlanmalıdır.
11) Bilimselliği kanıtlanmamış, etki mekanizması bilinmeyen geleneksel, alternatif ve tamamlayıcı sağlık uygulamalarının Sağlık Bakanlığı tarafından desteklenmesine son verilmeli; bilim dışı sağlık uygulamaları denetim altına almalıdır.
12) Bölünen üniversiteler birleştirilmeli, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi İstanbul Üniversitesi’ne yeniden bağlanmalıdır.
13) “Savaş Bir Halk Sağlığı Sorunudur” açıklaması nedeniye TTB Merkez Konseyi üyelerine açılan soruşturmalar geri çekilmelidir.

– Eklemek istedikleriniz var mı?
Yeni dönemde Merkez Konseyi, Onur ve Denetleme Kurullarında görev alacak arkadaşlarımıza başarılar diliyorum. Yeni seçilecek arkadaşlarımızın çalışmalarımızı bıraktığımız yerden daha ileriye taşıyacaklarına inanıyorum. Birlikte, halkın sağlık hakkını savunmaya, toplumsal sağlığımız için yaşamın her alanında eşitlik, özgürlük, barış ve demokrasi için mücadele etmeye devam edeceğiz.