Prof. Dr. Sinan Adıyaman
TTB Merkez Konseyi Başkanı
Sağlığın tanımını biliyorsunuz… Sağlık; fiziksel, ruhsal, sosyal tam bir iyilik halidir. Türkiye’de bugün fiziksel sağlıktan söz etmemiz mümkün mü? Ya da ruh sağlığından, sosyal iyilik halinden? Mevcut iktidar döneminde bunların tamamı ortadan kalkmıştır. Bu güzel ülke tam bir sağlıksızlık ülkesi olmuştur. Yurttaşlarımız artık kat kat fazla doktora gidiyor, ameliyat oluyor, MR, tomografi çektiriyor, ilaç kullanıyor, acil servisleri dolduruyor, ama bir türlü nitelikli sağlık hizmetine ulaşamıyor, tedavi olamıyor.
Türkiye’de 16 yıldır Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarıyla şekillenen sağlık ortamı hekimler ve sağlık çalışanlarında derin mutsuzluğa, gelecekten umutsuzluğa, atamalarda, meslekte yükselmelerde liyakat duygusunun kaybolmasına, sağlık hizmetlerinde nitelik kaybına, tıp ve sağlık eğitiminde bozulmaya yol açtı. Birinci basamaktan üniversitelere, özel sağlık kuruluşlarından, acil servislere sağlık alanının tamamı bu tahribattan nasibini aldı. Sağlık Bakanlığı TTB’nin de içinde olduğu sağlık emek ve meslek örgütlerinin değerlendirmelerine, önerilerine, taleplerine gözlerini kapadı, kulaklarını tıkadı.
Kamu-özel ortaklığı uygulaması sağlık alanında şehir hastaneleri olarak karşımıza çıkıyor. Kamu kaynaklarını özel sektöre transfer etmenin yeni bir aracı olarak ortaya konan bu kurumları otoyollar, köprüler ve tünellerden zaten biliyoruz. Şimdilik 31 adet olarak belirlenen şehir hastanelerine devlet tarafından ödenecek 4 yıllık kira bedeli ile inşaat maliyetlerinin karşılandığını düşünecek olursak, 25 yıllık kira sözleşmesi ile devletin ne kadar zarara sokulacağını tahmin etmek hiç de zor olmayacaktır. Üstelik hazine garantisi ile… İşte biz bu yüzden şehir hastanelerinin bir an önce Sağlık Bakanlığı’na devredilmesini talep etmeye devam edeceğiz.
OHAL sona erdirilmelidir
20 Temmuz 2016 tarihinde ilan edilen OHAL ile birlikte, Anayasa ve uluslararası sözleşmelerden gelen ve hiçbir koşulda vazgeçilmemesi gereken temel hak ve özgürlüklerin askıya alındığı, ülkemizin kanun hükmünde kararnamelerle (KHK) yönetildiği bir döneme girilmiştir. 27 Temmuz 2016 tarihinden başlayarak 14 KHK ile yüz bini aşkın kamu görevlisi herhangi bir kanıta dayanmadan, savunma hakkı tanınmadan ve adil yargılanma yolları tıkanarak kamu görevinden çıkarılmıştır. OHAL döneminde KHK’larla ihraç edilen hekim sayısı 3 bini geçmiştir.
TTB olarak üyelerimizin ve arkadaşlarımızın görevlerine geri dönmesi için bütün hukuksal ve örgütsel olanaklarımızı seferber edeceğimizi, onlarla olan dayanışmamızı büyüteceğimizi buradan bir kez daha ilan ediyoruz. Emeğin, demokrasinin, hukukun, toplumsal barışın ve iyi hekimlik değerlerinin güçlenmesi ve görevlerine son verilen meslektaşlarımızın öğrencilerine ve hastalarına bir an evvel kavuşabilmeleri için verdiğimiz mücadeleyi tüm gücümüzle sürdüreceğiz.
Sağlık alanında kamudan ihraçlar kadar önemli olan bir konu da, OHAL döneminde çıkartılan bir KHK ile kamu görevine başlayanlara güvenlik soruşturması yapılma zorunluluğunun getirilmesidir. Mecburi hizmet yapmak üzere sağlık kuruluşlarına ataması yapılan çok sayıda hekimin, haklarında yapılan güvenlik soruşturması olumsuz geldiği gerekçesiyle atamaları engellenmekte, özel sektörde çalışmalarını sağlayacak muafiyet işlemleri yapılmamaktadır. Sayıları 400’e yaklaşan bu arkadaşlarımızın yanında olmaya devam edeceğiz.
SDP hekimleri tükenme noktasına getirdi
Sağlıkta Dönüşüm Programı, sağlık sistemini piyasaya teslim ederek hekimlerin çalışma koşullarını bozdu. Daha çok hasta görme, daha fazla işlem yapma üzerine kurulan performans sistemi, sağlık hizmetlerinde niteliği düşürmüş, sağlık çalışanlarını tükenme noktasına getirmiştir. Bugün hekimler yorgunlar. Tüm sağlık çalışanları anksiyete, huzursuzluk, tükenmişlik sendromu, duyarsızlaşma, yabancılaşma, kişiler arası ilişkilerde, aile içi rollerde, ebeveynlikte zorlanma, kronik yorgunluk, duygusal tükenme gibi yaşanılan zaman ve gelecek için son derece yıpratıcı, yaşama sevinci ve kalitesini azaltıcı sorunlarla baş etmek durumunda kalmaktadır. Bugün doktorlar intihar ediyor. Her 5 doktordan biri depresyon tedavisi görüyor.
Sağlık çalışanlarının gerek özel sektörde, gerekse kamuda çalışma koşullarının düzeltilmesi, gece çalışmalarının hukuken de uygun görüldüğü şekliyle sınırlı saatlere indirilmesi, fazla çalışmanın çalışanın talebi doğrultusunda olsa dahi yasal düzenleme ile önüne geçilmesi, sağlık çalışanı sayısının artırılması, sağlık çalışanlarına yoksulluk sınırının üzerinde, yaşam kalitelerini artıracak düzeyde, daha fazla çalışmak zorunda kalmayacakları düzeylerde ücret ödenmesi, yıpranma payı verilmesi, emekli olabilmelerine olanak verecek emekli maaşı ödenmesini istiyoruz. Bunları yıllardan beri her Sağlık Bakanı’na iletiyor ve taleplerimizi tüm meslektaşlarımıza duyuruyoruz. Takipçisi olmaya devam edeceğiz.
Sağlıkta şiddetin önlenmesi için önerilerimiz dikkate alınmalıdır
Türkiye’de sağlık çalışanlarına yönelik şiddet sağlık alanındaki en önemli sorunlardan biri haline gelmiştir. Uygulanan sağlık politikaları, sağlık çalışanlarının değersizleştirilmesi ve hedef gösterilmesi şiddetin altında yatan önemli sebepler olarak tespit edilmektedir.
Sağlık Bakanlığı kayıtlarına göre; Türkiye’de günde en az 30 sağlık çalışanının sağlık hizmeti sunulan alanlarda şiddete maruz kaldığı görülüyor. Sağlık alanındaki şiddet ister fiziksel, ister sözlü, ister psikolojik olsun, sağlık hizmet sunumunun hemen tüm aşamalarında ciddi bir sorun ve hekimler ve sağlık çalışanları açısından mesleki bir risk haline dönüşüyor.
TTB olarak, Türk Ceza Kanunu’na bir madde eklenmesi ile ilgili bir öneri geliştirdik. Geçen dönem temas kurduğumuz bütün sağlık bakanlarına bu sorunun çözümünü önermemize rağmen çabalarımız karşılık görmedi.
Ekonomik kriz riski kapıda
Bugün tüm uzmanlar, hatta hükümet yetkilileri bile bir krizin eşiğinde olunduğunu, 24 Haziran seçimini izleyen bu günlerden sonra hayat pahallılığının patlayacağını ve artan vergilerin tabana yayılacağını öngörüyorlar. Yani yine çözüm tercihi krizi halkın üzerine yıkmaktan geçiyor.
Bunun anlamı halkın yoksullaşmasıdır.Yoksullaşmanın ilk etkisi sağlığın bozulmasıdır. Beslenmenin bozulması öncelikle okul öncesi çocukları ,yaşlıları ve yoksulları vurur. Gebe kadın beslenmesinin bozulması, enfeksiyon hastalıklarında artış olması toplumda artan aşı reddini de göz önüne alırsak salgın hastalık riski altında olduğumuz aşikardır.
Krizin bir diğer etkisi de sağlık sisteminin bozukluğunun daha da artarak toplum sağlığını vurmasıdır. Sağlık kuruluşlarına baş vurmada azalma; özelden kamuya kayma ilk beklenecek sonuçlardır. Acile başvuruların artması ,tedavilerin ötelenmesi, reçete edilen ilaçların en gerekli olanı dışında alınmaması ilk akla gelen uygulamalardır. Bunlar, fakirleşen halkın göstereceği anlaşılabilir tepkilerdir.
Sağlık çalışanlarının koşulları olumsuz etkilenecek
Kriz nedeniyle sağlık çalışanları için negatif etkiler artarak sürecektir. İşten çıkarma, ücretlere yapılacak düşük zam/ücret artışı yapmama, yeni işe alımları durdurma, artan iş yükü, ücret ödemelerinde gecikme olarak yaşanabilmektedir. Ayrıca sağlık çalışanları kapsamında (sadece satış-pazarlama görevlileri değil tıbbi cihaz teknik servisleri dahil) medikal firma çalışanlarını da göz önüne alarak bir değerlendirme yapıldığında genişlik ve bir bütün olarak hizmetin olası aksama boyutu daha gerçekçi anlaşılabilir.
Acil servislere yığılmanın aynı zamanda sağlıkçıya yönelik şiddette artışa sebep olacağı aşikardır.
16 yıllık Sağlıkta Dönüşüm Programının getirdiği yıkımı iyi bilen, toplumsal sağlığı önemseyen, halk sağlığını her şeyin önüne koyan sağlık çalışanları elbette sorunların çözümünde katkı sunup sorumluluk alacaklardır.
Yaşamdan yana tavrımız sürecek
TTB olarak sağlığı sadece klinik düzeyde tanımlamıyoruz. Hastalıkların tedavisi kadar, sağlığın çevre koşullarıyla yaşadığımız ortamla ilişkisini her fırsatta vurguluyoruz. Toplumsal iyilik halinin ülkemizde ancak demokratik bir ortam oluşması ile mümkün olduğunu biliyoruz.
Biz yine yaşamdan yana tavrımızı sürdürüyoruz. İnsan yaşamını ve sağlığını her türlü kavramın önüne, her şeyin merkezine koyuyoruz. İnsan sağlığına ve dolayısıyla yaşamına zarar veren her şeyi hekimliğin doğasına aykırı ve kabul edilemez buluyoruz.
TTB olarak bir kez daha vurguluyoruz:
İnsanlık onurunu savunduk, savunmaya devam edeceğiz!
İtibarsızlaşmaya karşı hekimlik onurunu savunduk, savunmaya devam edeceğiz!
Yaşam hakkını savunduk, savunmaya devam edeceğiz!
Hekimler olarak sağlıkta taşeronluğa hayır dedik, demeye devam edeceğiz…
Sağlığın piyasalaştırılmasına, sağlıkta katkı/katılım paylarına hayır dedik ve diyeceğiz…
Laik, bilimsel ve çağdaş hekimlik uygulamaları için susmayacağız vazgeçmeyeceğiz…
Meslek örgütümüzden, adımızdan, barış içinde ve sağlıklı bir çevrede herkesin yaşam hakkını savunmaktan vazgeçmedik vazgeçmeyeceğiz…
İş güvencesine ve insanca çalışma koşullarına sahip olmanın, iyi hekimlik yaparak nitelikli sağlık hizmeti sunmanın, halkın sağlık hakkının ve toplumsal sağlığımızın, ülkemizde ancak laiklik ilkesinin tam olarak hayata geçtiği, demokratik bir ortamın oluşması ile gerçekleşebileceğini biliyoruz. Tam bağımsız, laik, demokratik bir ülke için söyleyecek sözümüz, büyütecek umudumuz var!
Son olarak; Onur Hamzaoğlu bizim onurumuzdur, arkadaşımızdır, yoldaşımızdır. Onur Hamzaoğlu bir an önce serbest bırakılmalı, aramıza dönmelidir.