Sağlık personeli, kurumları ve hizmetleri dokunulmazdır!

Makale

Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinde 14 Haziran 2018 günü meydana gelen; 4 kişinin öldürüldüğü, 9 kişinin yaralandığı olay, daha sonra hastanede devam eden saldırılarla, ölüm ve yaralanmaların bir kısmının hastane içinde meydana gelmesi dolayısıyla, bir kez daha sağlık alanında şiddet ve sağlık kurumları ile sağlık çalışanlarının güvenliği konusunu gündeme getirdi. Doğrudan, savaş ve çatışma koşullarında bile dokunulmazlığı olan sağlık hizmetlerinin sunulduğu alana yönelen bu olay, sağlıkta şiddetin yeni bir boyutuna dikkat çekiyor.

Mutlu Sereli Kaan – 

Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinde 14 Haziran 2018 günü seçim çalışmaları sırasında meydana gelen ve 4 kişinin öldürüldüğü, 9 kişinin yaralandığı olay, saldırıların daha sonra hastanede devam etmesi ve ölüm ve yaralanmaların bir kısmının hastane içinde meydana gelmesi dolayısıyla, bir kez daha sağlık alanında şiddet ve sağlık kurumları ile sağlık çalışanlarının güvenliği konusunu gündeme getirdi.

Olayın ardından Türk Tabipleri Birliği (TTB) Heyeti incelemeler yapmak, olayın yaşandığı hastanedeki meslektaşlarına ve sağlık çalışanlarına geçmiş olsun dileklerinde bulunmak, bu vahim olaya ilişkin gerçeklerin bir an önce açığa çıkarılmasına katkı sağlamak üzere iki kez Suruç’a gitti. İlk gidişinde engellenen Heyet, 22 Haziran 2018 günü gerçekleştirdiği ikinci ziyarette Vali Abdullah Erin, İl Sağlık Müdürü Himmet Durgut ve Suruç Devlet Hastanesi’nde görev yapan hekimlerle görüştü, hastane acil servisinde incelemelerde bulundu.

TTB Heyetinin tespitleri

TTB Heyetinin aldığı bilgiler arasında; seçim çalışmaları sırasında bir dükkânda başlayan çatışmada yaralananların Suruç Devlet Hastanesi’ne kaldırılmasından sonra, hastanenin kalabalık bir silahlı grubun baskınına uğradığı, olayların hastane içerisinde de devam ettiği, ölümlerden ikisinin hastane içinde gerçekleştiği, yaralıları çevredeki devlet hastanelerine sevk edecek olan 112 ambulanslarının engellendiği, hastane güvenlik kameralarının tahrip edildiği bulunuyor.
Yaralıların hastaneye kaldırılmasından hemen sonra polis ve jandarmanın aralarında olduğu güvenlik güçlerinin de hızla hastaneye intikal ettiği ancak olaylara müdahale etmediği/edemediği öne sürülen iddialar arasında. Olayda iki oğlunu ve eşini kaybeden Emine Şenyaşar’ın basına yansıyan ifadeleri bu iddiaları doğrular nitelikte. Eşi hastane içerisinde darp edilirken polislerin olaya seyirci kaldığını iddia eden Şenyaşar, polislerden şikâyetçi olduğunu dile getirmişti.
Olay günü orada görev yapan hekimlerse, meslek yaşamlarının en zor gününü yaşadıklarını ve yoğun silah kullanılan o kaos ortamında yaşamlarını yitirmediklerine ya da yaralanmadıklarına hala inanamadıklarını dile getiriyorlar. Saldırıların hastane içerisinde devam etmesi nedeniyle sağlık çalışanları olarak görevlerini yapamaz hale getirildiklerini, sağlık hizmetlerini sunamadıklarını, bu şartlarda sağlık hizmetini sürdürmenin güçlüklerine ve hastalar üzerindeki etkilerine dikkat çekiyorlar.

Sağlıkta şiddetin yeni boyutu

Bu olay, sağlıkta şiddetin yeni bir boyutunun tehlike çanları gibi… Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın uygulanmaya başlamasından bu yana giderek artan şekilde karşılaştığımız, hasta ve/veya hasta yakınlarının, uygulanan sağlık politikaları nedeniyle yaşadığı aksaklıkları, karşısındaki ilk muhatap olarak hekime ya da sağlık çalışanına yönelttiği şiddetten farklılık gösteriyor. Daha organize olması, adresi belli bir yer olarak hastanenin seçilmesi, sağlık kurumunun, sağlık çalışanlarının ve hastaların güvenliğinin bütünüyle ayaklar altına alınması gibi özellikler taşıyor. Doğrudan sağlık hizmetinin sunulduğu alana bir saldırı söz konusu.

Sağlık kurumları, sağlık personeli ve hastalar her hâl ve şartta dokunulmazdır!

Oysa, sağlık kurumlarının, tıbbi personelin, yaralıların ve hastaların savaş ve çatışma koşullarında bile dokunulmazlıkları söz konusudur. Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nin 2016/2286 no’lu kararında hükümetlerin, silahlı çatışmadaki tarafların; yaralıların ve hastaların, tıbbi personelin ve yalnızca tıbbi görevler yapan insani yardım personelinin, bunların ulaşım araçlarının ve donanımlarının, hastanelerin ve diğer sağlık kuruluşlarının korunmalarıyla ilgili, her durum ve koşulda uluslararası insani hukuka saygı duyma ve saygı duyulmasını sağlama yükümlülükleri bulunduğuna dikkat çekilmektedir.
Yine Dünya Tabipler Birliği’nin (DTB) 68. Genel Kurulu’nda kabul edilen Silahlı Çatışmalarla İlgili Tutum Belgesi’nde şiddet ortamlarında sağlık çalışanlarının korunması amacıyla uluslararası insancıl hukuk kurallarına uyulması, sağlık tesislerinin askeri üs olarak kullanılmaması, sağlık kurumlarının, çalışanlarının ve araçlarının hedef alınmaması, yaralı kişilerin ve hastaların sağlık hizmetlerine erişiminin engellenmemesi istenmektedir.

“Normal” zamanlarda sağlık kurumlarının, sağlık çalışanlarının, yaralıların ve hastaların silahlı çatışmaların hedefi olabileceği öngörülemediğinden, uluslararası belgeler, doğal olarak, savaş ve çatışma dönemlerine yönelik olarak düzenlenmiştir. Bütün kurumlarının -OHAL şartlarında bile olsa- işlediğinin varsayıldığı bir ülkede sağlık kurum ve personelini, hasta ve yaralıları hedef alan bu denli açık bir saldırı kabul edilemez.

Güvenlik önlemleri güvenliği tehdit edenlere karşı alınmalıdır

Türkiye’de ne yazık ki sağlıkta şiddetin önlenmesi için çok fazla yol kat etmemiz gereken bir noktaya geldik. TTB olarak defalarca uyarıda bulunduk. Öncelikle sağlık çalışanlarını ve hastaları karşı karşıya getiren sağlık politikalarının ve iktidar dilinin terkedilmesi gerektiğini, şiddeti uygulayanların cezasız kalmaması gerektiğini yineledik. Türk Ceza Yasası’na sağlık hizmetlerinin engellenmesi başlığıyla yeni bir madde eklenmesi teklifini getirdik. Ne yazık ki bu çağrılarımıza olumlu yanıt alamadık.

Ancak Suruç olayının bize gösterdiği, bu önlemleri de aşan bir durumla karşı karşıya olduğumuzdur. Ülkede yükselen genel şiddet dili ve ortamının, özendirilen silah kullanımının, güvenlik güçlerinin görevini yapmaz/yapamaz duruma getirilmesinin önüne geçmenin gerekliliği açıktır. Sağlık kurumlarında güvenlik önlemlerinin artırılması bir seçenektir, evet, ancak bu önlemlerin kime/neye karşı uygulanacağı önem taşımaktadır. Zira sağlık kurumlarında güvenlik önlemlerinin artırılması deyince, sağlık personelinin retinasının okunması anlaşılıyor bu ülkede.

Sağlıkta şiddetin “ikinci faz”ına geçilmesin!

Yaşanan şiddeti Suruç’un kendi dinamiğinden, ülkede yaşanan ortamdan, OHAL koşullarından, şiddeti teşvik eden söylemlerden, şiddeti uygulayanların cezasız kalmasından bağımsız değerlendirmek mümkün değil. Ancak hemen, şimdi önlem alınmazsa, ülkenin içinde bulunduğu ortamda benzer olaylarla karşılaşılması kaçınılmaz olacaktır.

Hatırlatıyoruz; sağlık kurumları, personeli ve hizmetleri her şart ve hâlde dokunulmazdır. Sağlık Bakanlığı sağlık kurumlarının, sağlık personelinin ve sağlık kurumlarında bulunan hastaların güvenliğini sağlamak zorundadır. Sağlık hizmetini aksatacak her tür tehdide karşı gerekli önlemler alınmalı; cezasızlık önlenmelidir. Daha önemlisi, bu tür saldırılar normalleştirilmemeli, kanıksanmamalıdır. Sağlık Bakanlığı ve iktidar, mevcut sağlık politikalarını gözden geçirmeli, sağlık hizmetlerinin, personelinin ve kurumlarının korunması konusunda yasalardan ve uluslararası belgelerden kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmeli, hastanelerin güvenli çalışma ortamı haline getirilmesi için gereğini yapmalıdır. Dileğimiz; “Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın ikinci fazı” derken, sağlıkta şiddetin ikinci fazına geçilmemesidir.