TTB Merkez Konseyi, 2018 yılında kızamık vakalarında yaşanan artışla ilgili olarak Sağlık Bakanlığı’nı uyardı.
Tıp Dünyası – ANKARA
Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi, 2018 yılında kızamık vakalarında yaşanan artışla ilgili olarak Sağlık Bakanlığı’nı uyardı. Artışın, yetkililerin 2010 yılından bu yana yaptığı gibi “yabancı vakalarla” açıklanabilir olmadığını belirten TTB Merkez Konseyi, Sağlık Bakanlığı’nın aşılarla ilgili verilerinin de sorgulanması gerektiğine dikkat çekti.
Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi, kızamık vaka sayısındaki artışa ilişkin olarak 29 Ocak 2019 günü TTB’de basın toplantısı düzenledi. 2011-2013 yıllarında yaşanan kızamık salgınından sonra, 2018 yılında da Türkiye’deki kızamık vakalarında artış yaşandığına dikkat çekilen basın toplantısında, Sağlık Bakanlığı sorunun çözümüne yönelik olarak, TTB ve uzmanlık derneklerinin de katılımının sağlanacağı, kapsamlı bir planlama yapmaya davet edildi. Açıklamada yer verilenler şöyle:
2011-2013 arasında dikkat çekici artış
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre, ülkemizde kanıtlanmış (laboratuvar testleri ile konfirme edilmiş) kızamık hastası 2007 ve 2008 yılında 3, 2009 yılında 8, 2010 yılında 15 kişi iken, 2011 yılında 2010 yılındaki vaka sayısının 7 katına (105 vaka) yükseldi. Vaka sayısı, 2012 yılında ise 2011 yılının yaklaşık yedi katına çıkarak, 698’e ulaştı. Recep Akdağ’ın Sağlık Bakanlığı görevinden alındığı 2013 yılında, laboratuvarda doğrulanmış kızamık hasta sayısı 2012 yılına göre, yaklaşık 11 kat artarak, 7415’e yükseldi.
2014’te sönümlenen hastalık 2017’de tekrar artışa geçti
Salgın, takip eden yıllarda bilinen doğallığında sönümlendi. DSÖ verilerine göre, Türkiye’de laboratuvarda doğrulanmış 2014 yılında 572, 2015 yılında 342 ve 2016 yılında da 9 kızamık hastası görüldüğü bildirildi. Buna karşın, 2017’de kızamık vakalarında yeniden artış görüldü. Türkiye’de laboratuvarda doğrulanmış kızamık hasta sayısının 2017 yılında 69 ve 2018’in ilk 9 ayında da 510 olduğu yine DSÖ (Reported measles cases and incidence rates by WHO Member States, November, 15) tarafından rapor edildi.
Aşılar mı bozuk? Soğuk zincirde mi sorun var?
Sağlık Bakanlığı tarafından yayımlanmakta olan “Sağlık İstatistikleri Yıllığı” verilerine göre, kızamık aşılama oranı 2008 ve 2009 yılında %97, 2010 yılında %95, 2011 yılında %98, 2012 yılında %96, 2013 yılında %97, 2014 yılında %96, 2015 yılında %97, 2016 yılında %98 ve 2017 yılında ise %96 idi. Bu düzeylerdeki aşılama eğer doğru bilgiye dayanıyorsa, o zaman, ya aşılar bozuk veya eksik dozajlı olarak ithal ediliyor ya da soğuk zincir sorunu olmalı. Aksi halde aşılanmadığı için biriken aşısız olguların bu kadar kısa periyodda salgın ortaya çıkacak sayıda olmaması gerekiyor. Çünkü aşılama oranının %92-95 düzeyinde olması kızamık virüsünün dolaşımını durduruyor. Bu nedenle, son yıllardaki kızamık hasta sayıları göz önünde bulundurulduğunda, en başta Sağlık Bakanlığı verilerinin doğruluğunun sorgulanması bir zorunluluktur.
Hükümet de, yetkililer de suç işliyor
2011-2013 yıllarında olduğu gibi, bugün de Sağlık Bakanlığı suskun, danışmanlar suskun, Bağışıklama Danışma Kurulu da, üyeleri de suskun. Oysa, böyle bir konuda susmak sorumluluk doğurur. Salgına karşın hiçbir şey yapmamanın ülkemiz hukuk sistemi kapsamında suç olduğunu da belirtelim. 1593 sayılı Umumî Hıfzısıhha Kanunu’na göre Hükümet de yetkililer de suç işliyor.
Acil önlem alınmalıdır
Bu artışın sorumlusu, kişiye ve çevreye yönelik koruyucu sağlık hizmetlerinin tek kurumdan (sağlık ocağı) sunumunu ortadan kaldırıp bunları ayrı ayrı kurumlara bölen, birinci basamak sağlık hizmeti sunumunda bölge ve nüfus temelini, ekip çalışmasını ve fiili olarak ev ziyaretlerini ortadan kaldıran AKP hükümetleri ve sağlık bakanlarıdır. Yetkili ve sorumlu konumundaki Sağlık Bakanı, kızamık salgınının varlığını kabul edip, Türk Tabipleri Birliği ve ilgili uzmanlık (halk sağlığı, infeksiyon, mikrobiyoloji vb.) dernekleriyle konuyu paylaşarak tartışmalı ve kapsamlı (salgın ile mücadele ve sonrası için) bir planlama yapmalıdır. Devamında da yapılması gerekenleri, bu kuruluşların da katılımını sağlayarak, “şeffaf” olarak ve bir an önce hayata geçirmelidir.