Bu yıl Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS) 26-27 Haziran 2021 tarihlerinde pandemi koşulları altında gerçekleştirildi. 2 milyon 607 bin 903 adayın katıldığı sınavlarda geçmiş yıllarda olduğu gibi 955 bin 632 (%36,6) yeni aday bu yarışa girdi. Geri kalan bir milyon 652 bin 271 (%63,4) aday ise liseden mezun olmuş, bir yükseköğretim kurumuna yerleşmiş veya bir yükseköğretim kurumundan mezunlardan oluşmaktaydı.
Tıp fakültelerinde okumak isteyenler Yükseköğretim Kurulu’nun (YÖK) getirdiği karar doğrultusunda ilk 50 bine girmek zorundaydı. YÖK 2019-2020 eğitim-öğretim yılında 122 tıp fakültesinde 15 bin 500 kadro açmıştı. 2020-2021 yılında ise 139 tıp fakültesinde 16 bin 553 kadro açmıştı. Sağlık İnsan Gücü verilerini değerlendiğimizde, her yıl ülkemizde mevcut tıp fakültelerinden 14 bin 500 hekim mezun olmaktadır.
Türkiye’nin nüfusu TÜİK verilerine göre 84 milyon 339 bin 67’dir. Ülkemizdeki hekim sayısı ise gene TÜİK verilerine göre 164 bin 594’tür. Türkiye’de bir hekim başına düşen nüfus 498,2’dir. OECD ülkelerinde ise bu oran 341,3’tür. Kıyaslandığında OECD ülkeleri ile aramızda 156,9 gibi bir fark olduğu ortaya çıkacaktır.
Türkiye’de tıp eğitimi altı yıl ve beş bin 500 saat olarak belirlenmiştir. Tıp fakültelerinden mezun olan öğrenciler 360 Avrupa Kredi Transfer Sistemi (AKTS) puanı almak zorundadırlar. Bu puanlar yurtdışında hekimlik yapacaklar için bir zorunluluktur. İngilizce eğitim yapan tıp fakültelerindeyse eğitim süresi hazırlık sınıfı da dahil edildiğinde yedi yıla çıkmaktadır.
Altı yıllık tıp eğitimini tamamlayarak hekim olanlar uzmanlık yapmak istedikleri takdirde ÖSYM’nin yılda iki kez yaptığı Tıpta Uzmanlık Sınavı’na (TUS) girmek ve başarılı olmak zorundadır. Ülkemizde mezun veren 82 tıp fakültesinden çıkan 17 bin hekim her dönem bu sınavlarda başarılı olmak için ter dökmektedir.
Ülkemizde mezuniyet öncesi ve sonrası tıp eğitimini irdelediğimizde büyük sorunların varlığı karşımıza çıkmaktadır. Özellikle son yıllarda sayıları hızla artan yeni açılan tıp fakültelerinde Temel Bilimler Bölümü’nde başta Anatomi, Fizyoloji, Biyokimya, Mikrobiyoloji, Histoloji, Genetik gibi dallarda öğretim üyesi ve yardımcısı sayılarında büyük eksiklikler mevcuttur. Uluslararası akreditasyon kuruluşları ve YÖK’ün onayladığı ulusal akreditasyon kuruluşu TEPDAD’ın çalışmaları sonucunda mezun veren tıp fakülteleri içinde sadece %32,5’i akredite olabilmiştir.
Mezuniyet sonrası tıp eğitiminde de benzer sorunlar yaşanmaktadır. Kendi hastanesi olmayan tıp fakültelerinde okuyan öğrenciler her fırsatta yetersiz eğitim aldıklarını dile getirmektedirler. Bu konuda YÖK 17 Ekim 2020 tarihinde TBMM’de bir kanuni düzenleme getirerek vakıf üniversitelerinin tıp fakültesi kurabilmeleri için kendilerine ait bir hastanelerinin olması koşulunu getirmiştir.
Tıp fakültelerinde sadece altyapıda değil, aynı zamanda akademik kadrolarda da önemli sıkıntılar yaşanmaktadır. Deutsche Welle Türkçe’nin bir haberinde ismini açıklamayan bir öğretim üyesi şunları söylemiştir: “Son 7-8 ayda Sağlık Bilimleri Üniversitesi bünyesinde 627 profesör, 311 doçent olmak üzere toplam 938 kadro ilan edilmiştir. Hiçbir ülkede 8 ayda bu kadar sayıda akademik eleman yetişmez. Bunun nedeni her ilde yeni açılan tıp fakültelerindeki öğretim üyesi açığıdır.”
Geçen sene tüm dünyada olduğu gibi ülkemizdeki COVID-19 pandemisi sürecinde en fazla yoğun emek harcayan grup sağlık çalışanları oldu. Gece gündüz demeden çalıştılar, günlerce evlerine gidemediler. Çocuklarını göremediler. Bu kritik dönemde sağlık çalışanları içinde her biri kendi alanında değerli olan insanlar hayatlarını kaybetti. İlk kaybımız Prof. Dr. Cemil Taşçıoğlu hocamız oldu. Hocamızı diğer fedakâr sağlık çalışanlarımız izledi. Bugüne kadar 400 sağlık çalışanımızı COVID-19 pandemisi sürecinde kaybettik. Bu dönemde sağlık çalışanlarımızın yaptıkları olağanüstü çalışmalar asla unutulmayacak ve belleklerimizde hep muhafaza edilecektir. Sağlık çalışanlarımızın COVID-19 pandemisi nedeniyle hayatlarını kaybettiği hepimizce bilinmesine karşın bunun bir meslek hastalığı olduğunu kabul ettirebilmemiz için başta meslek örgütümüz Türk Tabipleri Birliği (TTB) olmak üzere 1,5 yıldır yoğun çaba harcamaktayız. Bu çabamız sonuç alınana kadar ısrarla devam edecektir. Bizler bu konuda kesin kararlıyız.
Euronews Türkçe’ye beyanat veren bir meslektaşımız bakın neler söylüyor: “Günde 50-60 hasta, hepsi sabırsız ve öfkeli. Tuvalete gitmem, nefes almak için izin istemem gerekli. Çözemediğim bir durumda danışacağım bir kişi bulamadım. Tek başına poliklinik odasında ne yapacağımı bilemediğimden sık sık ağladığımı hatırlıyorum.”
COVID-19 pandemisi döneminde en fazla yorulan hekim gruplarının başında aile hekimleri geldiler. Bu fedakâr ve cefakâr gruba yeni bir darbe vuruldu. 30 Haziran 2021 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanan “Aile Hekimleri Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliği” doğrultusunda görevleri ile ilgili olarak sosyal medyaya beyanat veren ve paylaşım yapan aile hekimlerine 50 ceza puanı verilebilecek. Basına üç kez izinsiz konuşan aile hekiminin sözleşmesi yenilenmeyecek. Bu yeni düzenleme TTB ve Aile Hekimleri Dernekleri Federasyonu tarafından şiddetle protesto edildi.
Meslek örgütümüz TTB’nin yoğun çabaları sonunda “Sağlıkta Şiddet Yasası” 17 Nisan 2020 tarihinde TBMM’de yasalaşarak yürürlüğe girdi. Ama yasa çıktıktan sonra da sağlık çalışanlarına karşı şiddet olaylarında bir azalma olmadı. Sağlık-Sen’in 2020 yılı son altı aylık raporunda 117 şiddet olayında 231 sağlık çalışanına şiddet uygulandığı vurgulanıyor. Mayıs 2021 Raporu’nda ise 22 olayda 42 sağlık çalışanının şiddete uğradığı bildiriliyor.
Çok uzun bir sınav maratonu sonunda kazanılan tıp fakültesinde okuyan ve mezun olan, daha sonrada TUS’lara girerek uzman olan pek çok hekim Türkiye’de çalışmak istemiyor ve bu nedenle yurtdışına gitmenin yollarını arıyor.
TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı bu konuda “sağlık sisteminin kötü yönetimi”ni suçluyor. Başkan Korur Fincancı yurtdışına gidecek hekimlerin “denklik, dil sınavlarını geçseler bile TTB’den Yeterlik Belgesi almalarının şart olduğunu” söylüyor.
TTB’nin yurtdışına giden hekimler ile ilgili yaptığı çalışmaya göre;
- 2012 yılında 59 hekim,
- 2013 yılında 90 hekim,
- 2014 yılında 118 hekim,
- 2015 yılında 150 hekim,
- 2016 yılında 245 hekim,
- 2017 yılında 483 hekim,
- 2018 yılında 802 hekim,
- 2019 yılında 1047 hekim,
- 2020 yılında 931 hekim,
- 2021 yılının ilk 5 ayında 400 hekim yurtdışına gitmek için başvurduklarını açıklıyor.
Euronews-Türkçe’nin haberine göre Türk hekimlerin çalışmak için yurtdışında ilk tercih ettikleri ülkelerin başında Almanya geliyor. Almanya’da sağlık elemanı açığı fazla, yaşlı nüfus ise fazladır. Almanya, Türkiye’nin verdiği tıp eğitimini tanıyor (6 yıl, 5500 saat ve 360 AKTS). Eğer Almanca biliyorsanız iş bulmanız kolay oluyor. Independent Türkçe’de yayımlanan bir haberde Telegram grubunda Almanya’ya gidecek hekim sayısının üç bine ulaştığı belirtiliyor. Almancanın yanı sıra İngilizce konuşulan ülkeler de Türk hekimlerinin başvurduğu ülkelerin ilk sıralarında yer alıyorlar.
Sonuçta yeşeren umutlarla girilen tıp fakültelerinden mezun olan genç hekimlerimiz, yıkılan hayallerini gerçekleştirebilmek için yeni limanlara doğru yelken açıyor ne yazık ki.
Prof. Dr. Semih BASKAN
İstanbul Okan Üniversitesi Tıp Fakültesi
50 yıllık uzman Hekim olarak günümüzden tıp eğitimi ve tıp mezunu hekimlerin ve uzmanların yaşamış olduğu sıkıntıları gerek eğitim gerek mezuniyet sonrası ele alan bu detaylı incelemeniz ve yazınız tüm sınıf arkadaşlarınıza adına beni de çok gururlandırır mıştır. Sizi en Candan duygularımla kutluyorum