İklim değişiminin son yıllarda sözcük dağarcığımıza kattığı iki önemli kavramdan biri İklim Adaleti, diğeri de artık ilk belirtilerini yaşamakta olduğumuz iklim krizi. İki kavramın kesişim noktası neoliberal patriyarkal kapitalizm. Her ne kadar insanın kendisi dışındaki canlı ve cansız varlıklar üzerindeki tahrip edici etkisi homo sapiensin gezegen üzerindeki 300.000 yıldır süren varlığıyla birlikte başlamış olsa da gezegenin ekosisteminde dengeleri bozduğu iki önemli kırılma var; 250 yıl önce Sanayi Devrimi ile başlayan endüstrileşme ve 40 yıldır sürmekte olan neoliberal patriyarkal kapitalizm.
Neoliberalizm sonsuz büyüme hedefiyle bir yandan aşırı üretim ve tüketimi pompalayarak yarattığı çivisi çıkmış bir dünyada eşitsizlikleri derinleştirirken diğer yandan gezegenin kaynaklarını yok ederek, ekosistemin dengelerini bozarak küresel ısınmayı binlerce yıldır görülmemiş bir hızda artırdı. Eğer 4,5 milyar yıllık dünya tarihini bir yıla uyarlasaydık, Sanayi Devrimi yılbaşı gece yarısından bir buçuk saniye önce olurdu deniliyor, 40 yıllık neoliberalizmin süresi ise nanosaniyeler olsa gerek. Bu kadar kısacık sürede yarattığımız büyük yıkım özellikle 11.000 yıldır sürmekte olan Holosen döneminin istikrarlı ekosistemini tümüyle etkiledi ve bozdu, belki de gezegenimizde 6. yok oluşa neden olacak Antropojenik iklim değişikliği dönemini başlattı.
Şu anda 1,2 dereceye ulaşmış olan küresel sıcaklık artışının yarattığı sonuçları salgınlar, aşırı kuraklık, yangınlar, seller, canlı türlerinde azalma, okyanuslarda asitlenmenin artışı, buzulların erimesi gibi semptomlarla yaşamaya başladık. Bu felaketlerin sonuçları patriyarkal neoliberal kapitalizmin ırklar, türler, cinsiyetler, halklar, ülkeler üzerindeki adaletsiz ve hoyrat etkisini daha da görünür hale getirirken, bu sistemin, patriyarkal kapitalizmin sürdürülemezliğini de açıkça ortaya serdi.
Sera gazlarının salınımından en çok sorumlu olan gelişmiş ülkeler, fosil yakıtların %90’ını, enerjinin %70’ini, doğal kaynakların %88’ini kullanırken, gelişmekte olan ülkeler fosil yakıtların %10’unu, enerjinin %30’unu, doğal kaynakların %12’sini kullanmakta. Bir başka deyişle ekosistemler üzerine etkisi gelişmiş ülkelere ve zengin sermaye sahiplerine göre çok sınırlı olan az gelişmiş ülkelerin yanı sıra yaşlılar, kadınlar, çocuklar, göçmenler, yoksullar gibi toplumların kırılgan kesimlerinin iklim felaketlerinden daha çok etkilenmesi ve zarar görmesi büyük bir adaletsizliğe yol açmakta. Bu durum iklim krizinin aynı zamanda bir sınıfsal sorun, bir sistem ve aynı zamanda bir halk sağlığı sorunu olduğunu, iklim krizini iklim adaletiyle birlikte düşünmek ve çözüm yollarını iklim adaleti kavramına dayanarak bulmak zorunluluğunu net bir şekilde gösteriyor.
İşte biz de bu nedenle dergimizin bir köşesini günümüzün en önemli sorunlarından biri olan iklim krizine dair gelişmeleri aktarmak üzere “İklim Adaleti” ne ayırmaya karar verdik.
Tıp Dünyası Yayın Kurulu