Yirmi Birinci Yüzyılın Genç Odoları* – IV: Tevekkül Karman ve Leymah Gbowee

Makale

“Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü, hem umut baharı hem de umutsuzluk kışıydı.” 1972 yılında Liberya’da doğdum. Adım Leymah Roberta Gbowee. 2003 yılında ülkem Liberya’da ikinci iç savaşın sona ermesi için büyük çaba harcadım. Aynı Mülksüzler’in Odo’su gibi; şiddet içermeyen bir kadın barış hareketine, yani Liberya Kadınları Barış İçin Toplu Eylemi’ne liderlik etmekten sorumlu bir barış aktivistiyim. Savaşı sona erdirme çabalarımıza birlikte çalıştığım, Ellen Johnson Sirleaf de destek verdi ve Liberya’da barış döneminin başlamasına yardımcı oldu. Birlikte Hıristiyan ve Müslüman kadınları bir araya getirerek Liberya’da 2003 yılından beri 14 yıllık yıkıcı iç savaşı sona erdirmek için çalıştık. Başardık da. Bu mücadelede tek koşulumuz vardı: Şiddet içermemesi. Bu tarihi başarı(mız), Afrika’nın da ilk kadın devlet başkanının seçilmesinin yolunu açtı. 2005 yılında da sevgili arkadaşım Sirleaf, özgür bir seçimle zaferi göğüsledi ve Liberya Devlet Başkanı oldu. Ben, Ellen Johnson Sirleaf ve Tevekkül Karman, 2011 Nobel Barış Ödülü’ne layık görüldük. Nobel komitesi “Kadınların güvenliği için şiddet içermeyen mücadelelerimiz ve kadınların barış inşası çalışmalarına tam katılım ve hakları için çabalamalarımızı” ödülü hak etme nedenimiz olarak açıkladı.

Ben 17 yaşındayken patlak veren ilk savaşta, “Birkaç saat içinde bir çocuktan bir yetişkine dönüşmüştüm.” UNICEF’in üç aylık sosyal bir eğitim projesine katılarak savaş travması geçirenlere danışmalık yapmaya başladım. Bu proje benim kendi farkındalığımı da epey artırdı. Ülkemin, ailemin, hatta kocamın kadın kimliğim üzerinden beni nasıl suiistimal ettiklerinin farkına varmam, Liberya’daki bir Lutheran Kilisesi’nde gönüllü çalışmama neden oldu. Bu kilisedeki Travma İyileştirme ve Uzlaşma Programı (THRP) adlı proje de, benim bir barış aktivisti olma yolculuğumun başlangıcı oldu. “Toplumda bir değişiklik yapılacaksa bunun anneler tarafından yapılması gerektiğini” fark ettiğimde, ikinci kızımı doğurmuş dört çocuk annesiydim artık. Hayatımı, bundan sonra çocukları yok eden şiddeti durdurmak için Liberya kadınlarını bir araya getirmeye çalışarak geçirirdim. Barış İnşasında Kadınlar Ağı’nın (WIPNET) çalışmalarına öncülük ettim. Ben ve diğer Liberyalı kadın aktivistler, büyük çabalar harcayarak oluşturduğumuz Accra Kapsamlı Barış Anlaşması’nın imzalanmasından sonra haftalarca Liberyalılar tarafından sokaklarda ulusal kahramanlar olarak muamele gördük. Fakat doğmasına yardımcı olduğumuz barışın kırılganlığı konusunda da epey tedirgindik. Çünkü 14 yıllık bir savaş hemen öylece bitemez. Etrafımıza bakacak kadar sakin olduğumuz anlarda Liberya’da olanların büyüklüğüyle yüzleşmek zorunda kaldık. Bu lanet savaşta dörtte biri çocuk olmak üzere 250 bin kişi öldü. Her üç kişiden biri yerinden edildi, 350 bin kişi ülke içinde yerinden edilmiş kişilerin kamplarında yaşıyor ve geri kalanı sığınabilecekleri herhangi bir yerde yaşıyor. Çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşan bir milyon insan, kuyulardaki kirlilik nedeniyle yetersiz beslenme, ishal, kızamık ve kolera riski altındaydı. Ülkenin fiziki altyapısının %75’inden fazlası, yollarımız, hastanelerimiz ve okullarımız yıkılmıştı. Bütün bir genç neslin, ellerinde silah olmadan kim olduklarına dair hiçbir fikirleri yoktu. Birkaç kuşak kadın dul kaldı, tecavüze uğradı, kızlarının ve annelerinin tecavüze uğradığını ve çocuklarının öldürüldüğünü ve öldürüldüğünü gördü. Komşular komşulara düşman olmuştu; gençler umutlarını, yaşlılar ise özenle kazandıkları her şeyi kaybetmişlerdi. Liberyalı kadın barış hareketi, taban hareketlerinin barışı sürdürmek için gerekli olduğunu dünyaya gösterdi. Liderlik pozisyonlarındaki kadınların barış için etkili arabulucular olduğunu ve Liberya’nın deneyimi, kadınların -özellikle Afrikalı kadınların- barışın itici güçleri olabileceğine dair dünyaya iyi bir örnek oluşturdu. Yıkım ve bitmeyen ihtiyaçların ortasında ben, ülkeyi silahsızlandırmak, barışı korumak, demokratik yönetim için prosedürler oluşturmak ve yeniden inşa çabalarını başlatmak için gönderilen Birleşmiş Milletler’in (BM); kibir, cehalet ve genel kültürel duyarsızlığı karşısında dehşete düştüğümü, üzerine basa basa söylemeliyim. “Korkunç bir çatışma yaşamış insanlar aç ve çaresiz olabilirler, ancak aptal değiller.” Liberya sivil toplumunun, özellikle de kadın örgütlerinin, ülkenin eski/savaş öncesi haline getirilmesi için, çalışmalara dahil edilmesini savundum sürekli. “BM, Liberya’da milyonlarca dolar harcamadı. Harcananların çoğu kendi personel giderleriydi. BM bu nedenle hüsrana uğradı. Gerçek bir fark yaratamadı.” Ben ve diğer aktivist kadınlar aynı zamanda, kalıcı barış ve güvenliğin sağlanmasında temel ve benzersiz şekilde etkili katılımcılar olarak dünya çapında ortaya çıkan yeni bir kadın dalgasının öncüsü olduk. Bu savaşın bizlere öğrettiği çok şey var. Bunlardan en önemlisi “Savaş bir halk sağlığı sorunudur” oldu.

Ben, Tevekkül Karman. Yemenli, gazeteci, politikacı ve insan hakları aktivistiyim. 2005 yılında “Özellikle düşünce-ifade özgürlüğü ve demokratik hakları” geliştirmek amacıyla yedi kadın gazeteci arkadaşımla birlikte, Zincirsiz Kadın Gazeteciler (WJWC) insan hakları grubunun kurucu ortağı oldum. Zincirsiz Kadın Gazeteciler grubunun aynı zamanda yöneticisiyim. “Arap Baharı” diye adlandırılan ayaklanmaların, 2011 yılındaki Yemen ayağının da bir parçasıydım. Bu bağlamda Yemen’in uluslararası kamuoyundaki yüzü de bendim. Bazı Yemenliler beni “Demir Kadın” ve “Devrimin Anası” olarak çağırmaya başladılar. Ayrıca 2011 Nobel Barış Ödülü’nü, iki Liberyalı kadın aktivistle paylaşmaktan onur duyduğumu söylemeliyim. Malala Yusufzay’dan sonra ikinci Müslüman ve ilk Arap kadın olarak Nobel Ödülü’ne layık görülmek güzel. Belirtmeliyim ki; ne ben ne de ödülü alan Liberyalı dostlarımın hedefi ödül almaktı. Bizler kadınlar çocuklar ve insan hakları için mücadele ettik ve etmeye de devam edeceğiz.

Tawakel Karman Yemenli aktivist.

1979 yılında doğdum. 2005 yılından sonra mesleğim gazetecilik sayesinde ün kazanmaya başladım. 2007’de gazetecilik lisansımın iptal edilmesi üzerine basın özgürlüğü için protesto gösterilerine öncülük ettim. Mayıs 2007’den sonra ise protesto konularımı genişleterek (kadın ve çocuk hakları) haftalık gösteriler düzenlemeye başladım. Tunus halkının Ocak 2011’de Zeynel Abidin Bin Ali hükümetini devirmesinin ardından Yemen protestolarında  (Yasemin Devrimi) kadın ve çocuk hakları için görev aldım. Evli ve üç çocuk annesiyim.

Bilim ve Teknoloji Üniversitesi’nden ticaret alanında lisans, Sana’a Üniversitesi’nden siyaset bilimi alanında yüksek lisans derecesi ve 2012’de Kanada’daki Alberta Üniversitesi’nden uluslararası hukuk alanında fahri doktora aldım. 2010’daki bir protestoda, bir kadın beni bıçaklamaya çalıştı ama yanımdaki destekçiler saldırıyı durdurmayı başardı. “Üst düzey bir Yemenli yetkili” 26 Ocak 2011’de bir telefon görüşmesinde beni protestolarıma devam etmem halinde ölümle tehdit etti. The New Yorker’da yazan Dexter Filkins’e göre, bu yetkili Başkan Ali Abdullah Salih’ti. Türk hükümeti de bana Türk vatandaşlığını teklif etti ve vatandaşlık belgelerimi 11 Ekim 2012’de Türk Dışişleri Bakanı’ndan aldım. Birçok Yemenli gibi, ben de kötüleşen güvenlik durumu nedeniyle ve başkentin Husi isyancıları tarafından ele geçirilmesinin ardından ülkemi terk etmek zorunda kaldım.

İstanbul’daki yeni evimden, Suudi-Birleşik Arap Emirlikleri liderliğindeki koalisyon tarafından ülkeme karşı yürütülen savaş ve ABD insansız hava araçları saldırıları da dahil olmak üzere Yemen’de işlenen adaletsizliklere karşı sesimi duyurmaya çalışıyorum. Ve buna devam edeceğim. Bu lanet savaş yüzünden, ülkemde gelişen ve en çok da çocukların ölümüne neden olan Kolera salgınını tüm dünyaya duyurmaya ve yardım çağrısı yapamaya çabaladığımı söylemeliyim. Evet, Gbowee’nin dediği gibi; kesinlikle “Savaş bir halk sağlığı sorunudur.”

Yemen Gazeteciler Sendikası üyesiyim. Yüzümü gösteren daha renkli başörtüsü lehine geleneksel peçe takmayı bıraktım. İlk olarak 2004’te bir konferansa peçesiz katıldım. Peçenin kültürel olduğunu ve İslam tarafından dikte edilmediğini belirtmek için ulusal televizyonda halka açık yerlerde başörtüsü ile görünmeye başladım. 2010’da Yemen Times’a verdiğim demeçte “Kadınlar sorunun bir parçası olmayı ya da öyle hissetmeyi bırakmalı ve çözümün bir parçası haline gelmelidir. Uzun zamandır marjinalleştirildik ve artık kadınların izin veya kabul istemeden ayağa kalkıp aktif olma zamanı. Yemen’in sahip olduğu büyük potansiyellere ulaşmasına izin vermemizin tek yolu budur” diyerek kadınları harekete katılmaya davet ettim. Ayrıca benim için çok önemli bir haber olan; birçok Yemenli kızın, erkeklerin beslenebilmesi için yetersiz beslendiğini, erkeklerin beslenebilmesi için kızların feda edildiğini dünyaya duyurmaya çalıştım. “Yemenli kadınların üçte ikisi okuyamıyor. İnsanlar arasında duvarlar örülüyor, Yemen’de gerçekleştirdiğimiz gösteriler modern ve demokratik bir toplum yaratılması amacını taşıyor. Bu uğurda yüzlerce kişi hayatını kaybetti. Biz insan hakları, hukuk ve eşit vatandaşlık için çabalıyoruz. Libya, Tunus, Mısır ve Suriye de herkes bunun savaşını verdi ve vermeye devam ediyor.”

Yaşadıklarımızı sizlere şöyle anlatalım: “Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü, hem akıl çağıydı, hem aptallık, hem inanç devriydi, hem de kuşku, aydınlık mevsimiydi, karanlık mevsimiydi, hem her şeyimiz vardı, hem hiçbir şeyimiz yoktu, hepimiz ya doğruca cennete gidecektik ya da tam öteki yana – sözün kısası, şimdikine öylesine yakın bir dönemdi ki, kimi yaygaracı otoriteler bu dönemin, iyi ya da kötü fark etmez, sadece ‘daha’ sözcüğü kullanılarak diğerleriyle karşılaştırılabileceğini iddia ederdi.”

* Odo: Ursula K. Le Guin’in “Mülksüzler” adlı kitabındaki Anarres gezegeninin kurucusu, şiddet karşıtı kadın anarşist. Tam adı; Laia Asieo Odo.

Dr. Gönül MALAT

Bursa Tabip Odası, Dr. Ali Özyurt Kültür Sanat ve Edebiyat Kolu

Kaynaklar:

  1. Wikipedia
  2. BBC Türkçe haberler