Dr. Demet Parlar
Tıp Dünyası’nın bu sayısında eski İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Nurettin Sözen ile Marmara’da ortaya çıkan musilajı konuştuk. Sözen, atık suların denizin dibine verildiğini, bunun ise denizlerimizin kirlenmesine neden olan bir yanılgı olduğunu belirtti.
İklim Adaleti Koalisyonu ve Marmara Yaşasın topluluğundan dört doğa dostu, başka bir deyişle dört yaşam savunucusu, Nurettin Sözen’in artık ofis olarak kullandığı muayehanesinin zilini çalarken çok heyecanlıydık.
Değişik kaynaklardan okuduğumuz, dinlediğimiz ve bizzat yaşadığımız bir dönemi, doğrudan o dönemin belediye başkanından dinlemek için günler öncesinden beklediğimiz randevunun gerçekleşecek olmasının sevinci, heyecanımızı daha da artırıyordu. Elbette Cerrahpaşa Tıp Fakültesi mezunu ve Nurettin Hoca’nın öğrencilerinden biri olmam nedeniyle bu buluşma benim için ayrıca farklı bir önem ve anlam taşıyordu.
Nurettin Hoca bizi belediye başkanlığı dönemindeki özel kalem müdürü Avukat Ercan Bey ile birlikte karşıladı. Ofisin koridoru ve odası, onun belediye başkanlığı süresince yaşadığı önemli anların fotoğraflarıyla doluydu. Masasının arkasında siyah beyaz Atatürk ve İnönü portreleri, onların yanında tıp fakültesi ikinci sınıfındayken kendisi gibi CHP Gençlik Kolları’ndan arkadaşlarıyla birlikte İsmet İnönü ve Şemsettin Günaltay ile çekilmiş bir fotoğraf asılıydı. Ve fotoğrafların yanında çerçeveli bir belge vardı. (Bu belgenin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı yaptığı dönemdeki çalışmalarında temel ilkesi olan “önce insan” sloganının patent belgesi olduğunu söyleşi sırasında öğreniyoruz). Karşısındaki duvarda ise film şeridi formatında basılmış renkli büyük fotoğraflar bulunmaktaydı. Bu fotoğraflar, beş yıllık belediye başkanlığı dönemine ait Taksim-Levent Metro hattının temel atma töreni gibi önemli anları, lise yıllarında başlayan 68 yıllık siyaset hayatının renkli anılarını yansıtıyordu. Kazlıçeşme’deki dericilerin kaldırılmasına yönelik çalışmalarını gösteren Bedri Koraman imzalı çerçeveli bir karikatür, duvarlardaki fotoğraf mozaiğine farklı bir renk katıyordu.
Nurettin Hoca’yı dinlerken İstanbul’da 25 yıldır kullanılan ve çöp sorununu dönemin en ileri çöp arıtma yöntemleriyle çözen bir belediye başkanının işçi grevlerinde biriken çöpler nedeniyle hâlâ eleştirilmesini, ülkemizin siyasi ortamının yarattığı bir talihsizlik olduğunu düşündüm. Bu durumla ilişkili olarak onunla yapılan başka söyleşilerde söylediğini bize de söylüyor, “Grevi olmayan bir toplumda yaşamaktansa, çöp yığınlarıyla demokrasi içinde, sendikası, toplu sözleşmesi olan, grevi olan bir düzende yaşamayı yeğlerim.” Ardından dikkatimizi önemli bir noktaya çekiyor, “Bizim kurduğumuz sistemde çöp suyu biyolojik arıtmaya tabi tutulmaktadır, çöp depolarına gidinceye kadar ayrı bir depoları vardır, orada geri kazanım yapılmaktadır. Çıkarılan metan gazı ile elektrik üretilmektedir.”
Atık suların denizin dibine verilmesi, kirliliği artıran en önemli etmen.
Ve tabii en merak ettiğimiz konu; Marmara Denizi’ne atılan evsel ve endüstri atıklarının deşarjıyla ilgili yapılanların neden yarım kaldığı, neden onun dönemi öncesi ve sonrasında başlayan ileri biyolojik arıtmanın terk edilerek ısrarla derin deniz deşarjı yönteminin tercih edildiğine dair görüşleriydi.
Bütün sorularımıza açıklıkla yanıt verdi Nurettin Hoca; “Bizden önceki yönetim döneminde projelendirilmiş olan Kadıköy Mekanik Arıtma Tesisi, Riva’ya kaydırılmış ve bu mekanik arıtma tesislerinin tam arıtma tesislerine dönüştürülmesi için çalışmalara başlanmıştı. Kadıköy’de tüm Anadolu atık suyunu kapsayan bu proje, Dünya Bankası’nın kredisiyle gerçekleştirilecekti. Biz bu projenin kredisini Dünya Bankası’ndan almış olmamıza rağmen bu proje de bizden sonra yürürlükten kaldırıldı. Arıtma tesisi de yapılmadı. Atık su yine deniz dibine verildi. Denizin kirlenmesi olayının nedeni, bu temel yanılgıdır” diyerek söze başladı.
Baltalimanı, Riva ve Kadıköy’deki tam biyolojik arıtma projelerinin Erdoğan’ın belediye başkanı olmasından sonra rafa kaldırıldığını, yerine maliyeti düşük ancak Marmara’nın kirlenmesine neden olan atık suların denizin dibine deşarj etme yolunun seçildiğini söyledi. Bu arada Dalan döneminde Haliç temizlenirken, Haliç’in kirli sularının İstanbul Boğazı’nın dip akıntılarına verildiğini, bunun da Marmara Denizi’ni daha fazla kirlettiğini öğreniyoruz. Nurettin Hoca döneminde ise üniversite öğretim üyelerinden oluşan Bilim Kurulu’nun verdiği rapor doğrultusunda Mart 1990’da bu işleme son verildiğini duyuyoruz.
Hesap veren, açık ve dürüst bir belediyecilik.
Yaklaşık üç saat süren söyleşimizde hayatının neredeyse dörtte üçünü aktif siyasetin içinde geçiren değerli hocam Prof. Dr. Nurettin Sözen’de beni en çok etkileyen özellikler ise hem İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığı döneminde hem tüm aktif siyaset hayatı boyunca hesap verilebilirlik, açıklık ve dürüstlük, bir başka deyişle icraatlarında ve özel yaşamındaki şeffaflığı oldu. Ayrıca çöpler, ulaşım, Marmara Denizi’nin kirliliği gibi ele aldığı her sorunu meslek odaları, uzmanlar ve bilim insanlarını dinleyerek, onların görüşlerini, önerilerini ve eleştirilerini dikkate alarak çözmeye çalışmasıydı. Kim bilir belki de dürüstlük, şeffaflık ve STK’lar yanı sıra bilim insanlarıyla birlikte çalışmak gibi her politikacıda olması gereken bu temel ve olmazsa olmaz özellikler artık zor rastlanır niteliklere dönüştüğü için daha çok etkiledi beni.