Dr. Gönül MALAT
Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü, hem umut baharı, hem de umutsuzluk kışıydı, kavurucu güneş yanaklarına buharlaşmış damlalardan ince apak yollar bırakmıştı. Mavi gözleri katlanılabilir pek çok hüznü önceden görmüş, hepsinin de çaresine bakmıştı. Gerçi delik deşik edenler çoğunluktaydı ama hayal meyal buruk gülümsemeyle hatırlanır olanları da yok değildi. Yalnız bu seferki bir başkaydı. Beceriksiz olduğu halde olmadık sorularla okları kendine atıp duruyordu. Vicdanı da çoktan ağıtlar yakmaya başlamıştı. Kabuklanmış yaralarıyla yenisi elbirliği etmiş, Carola’yı akılcı bir toplantıya çağırıyorlar, teker teker söz istiyorlardı. Güneşten karamel rengi olmuş teni, nasırlı elleri ve acıların içinden Diego’ya seslenen Frida gibi sözü yaralarına vermek zorunda kaldı. “Hadi konuşun. Dinliyorum.” Bu durumu başka türlü çözmesi de mümkün değildi. Tabii Carola’nın bilmediği bir şey vardı, Yaralar çoğu kez dilsizdir, ama bir konuştular mı, sesleri çok korkutucudur ve yalan söylemeyi beceremezler.
Carola’yı bu sesler korkuttu. Vicdanından yükselen ağıtları can kulağıyla dinleyip kararını verdi. Dümenin üzerindeki elleri kıvrakça hareketler yapmadan önce emri yanık türkü gibi haykırdı;
“Alesta, tüm personel sancak tarafından aborda mevkilerineee!”
Yardımcı kaptan Pia,
“Bunu bekliyordum. Yanındayım Kaptan, sonuna kadar! Ama yine de sormak isterim kararından emin misin? En az 10 yılımız zindanda geçecek.”
“Eminim, eminim! Biliyor musun Pia, bazen ufacık ama sağlamca atılmış adımlar, oluşturduğu sarsıcı dalgalarıyla koca dağları yutuverir. Bakalım bizim henüz doğmamış dalgalarımız hangi taşlaşmış yürekleri sular altında bırakacak?
“Sabırsızlığımı bağışla dostum. Haydi, suç nasıl işlenirmiş gösterelim şunlara!”
Vicdanıyla hesaplaşmasından beri kaptanın ağzını bıçak açmamıştı. Pia’nın meydan okumasıyla, yaralarına sürdüğü Akdeniz tuzu, kavurup yakmış olmasına rağmen Carola’ya pekiyi gelmişti. Tayfaların verdiği emri yerine getirmek için koşuşturmalarını izlerken geri dönüşü olmayan bu yolda, tutuklanacağını biliyordu. Çünkü kanunları çiğneyecekti. “Kanunların canı cehenneme” diye söylendi. Elli üç can var gemim Sea Watch’da! Hepsinden ben sorumluyum. Birinin dahi ölmesine göz yumamam. Bebekler, çocuklar var, anneler var. Aç sefiller, diye söylendi. Ardından bağırarak emri verdi; “Aborda için Lampedusa Limanı dosdoğruuuu.”
Dümene geçti. Tüm vücuduyla dans edercesine sağa sola hareket ettiriyor, yılan gibi kıvrılıyordu. Uzun zamandır birlikte çalıştıkları sıkı dostu Pia,
“Carola, dümende Akdeniz’in tuzundan güç alan Şahmaran’a benzedin. Gemimizde elli üç Camsap taşıyoruz farkındasın değil mi?”
“Pia, ah Pia! İkimiz de Şahmaranız aslında. Bize Camsaplardan zarar gelmeyecek, sen de biliyorsun. Bizim etimizi kanımızı isteyen krallar var. Camsaplar, belki de onlara yardım ettik diye işkence görecekler. Biz zehirli kanımızı krallara, sihirli kanımızı elli üç yolcumuza içereceğiz,” dedi.
Sahil güvenlik bangır bangır anonslarına başladı. Lampedusa Limanı’na yanaşmamaları için hem İtalyanca hem de İngilizce, uluslararası anlaşmalara uymaları için gemi kaptanını uyarıyorlardı. Sea Watch limana yanaşırsa kaptan ve yardımcısının tutuklanacağını da ekliyorlardı metalik anonslarına. Birkaç sahil güvenlik gemisi, Kaptan Carola’nın limana yanaşmasını engellemek için etraflarında dönüp duruyordu. Carola gözü kara dümeni üzerlerine kırınca geri çekildiler.
Dolunay neşeli ve kıpır kıpır yakamozuyla, Carola ve Pia’ya övgüler düzüyor, alkışa boğuyordu. Limanda bekleşen derisi beyaz, kafalarının içi kara grup ise “Umarız bu siyahların (elli üç göçmenin) tecavüzüne uğrarsınız” diye bağırıyordu. İkisi de elleri kelepçeli polis arabalarına bindirilip, tutuklandılar. Kanun önünde suç işlemişlerdi ama her ikisinin de vicdanı olabildiğince rahattı.
Nezarette aynı odada olmaları, birbirleriyle rahatça konuşabilmeleri ve mahkemede yargıca söz birliği ile anlatacaklarını kararlaştırmak için iyi olmuştu. Pia;
“Kanunlar ne adaletsiz değil mi Carola?” diyerek söze başladı. Kaptan;
“Bir kitap okumuştum. Dur bakiim hatırlamaya çalışayım. Tamam, hatırladım. Şöyle yazıyordu; Bir hırsız yaratmak için bir sahip yaratın; suç yaratmak istiyorsanız, yasalar koyun,” dedi.
“Biz neyiz? Ne düşünüyorsun Carola? Suçlu mu? Yoksa kahraman mı?”
“Kanunlara göre suçluyuz Pia. Yalnızca vicdanımıza kulak verdik ikimiz de” dedikten sonra korkulardan uzak, rahat ve güzel bir uyku çektiler.
İtalya Başbakan Yardımcısı ve İçişleri Bakanı Matteo Salvini, Carola ve Pia’ yı, “Korsanlık, kanun tanımazlık, savaş eyleminde bulunmakla,” suçluyordu. Mahkemeye doğru elleri kelepçeli yol alırken Salvini’nin söylediklerini duyan Pia;
“Ne ironik Carola, savaş eyleminde bulunmakla suçlanıyoruz! Adam öldürmeyi oyun sanıyor, bunlar,” derken, polis tarafından konuşmamaları için sertçe uyarılınca kaptan, yanıt veremedi yardımcısına.
Vakur bir şekilde mahkemede yargıç önüne çıkarıldılar. Savcı konuşmasını yapıp atfedilen suçları saydı döktü. Bunun üzerine yargıç, Kaptan Carola’ya döndü;
“Suçunun ne olduğunu biliyor musun? Anladın mı söylenenlerin hepsini?”
“Anladım sayın yargıç.”
“Anladığını anlamak için tekrar soruyorum, suçun ne?”
“İnsan olmak, sayın yargıç! Suçum yalnızca insan olmak!
*Odo: Ursula K. Le Guin’in “Mülksüzler” adlı kitabındaki Anarres gezegeninin kurucusu, şiddet karşıtı kadın anarşist. Tam adı; Laia Asieo Odo.