Afetler ve Biz

Makale

Dr. Ali Osman Karababa

Türk Tabipleri Birliği (TTB) yayını olan Olağandışı Durumlarda Sağlık Hizmetler isimli kitabımızda olağandışı durum veya toplum dilinde yaygın kullanım biçimiyle afet kavramını “yaygın bir biçimde ortaya çıkan ve ağır hasar, yaralanma, can ve mal kaybına yol açan, toplumun kendi olanaklarıyla baş edemeyeceği büyüklükte bir yıkıma neden olan, ulusal ve uluslararası yardımı gerektiren olay ya da durum” olarak tanımlamıştık. Bu kavramı, sınıflandırırken de doğal, insan eliyle ortaya çıkan ve karmaşık afetler olarak gruplandırmıştık, uluslararası literatüre uygun olarak.

Doğal afetler ani etkili, ya da akut başlangıçlı (deprem, tsunami, sel baskını, toprak kayması, çığ düşmesi, su ve besinlerle, vektörlerle ya da insandan insana bulaşan hastalıklar), yavaş ya da kronik başlangıçlı (kuraklık, açlık, toksik maddelere sürekli maruz kalma, çölleşme, ormanların yok olması) gibi kendi içinde iki grupta sınıflandırılmaktadır.

İnsan eliyle ortaya çıkan afetler ise; endüstriyel/teknolojik (kazalar, kimyasal/radyoaktif sızıntılar, patlamalar, yangınlar), çevre kirliliği, çölleşme, ormanların yok olması, insan yerleşim alanlarında ortaya çıkan felaketler, savaş, iç çatışmalar, silahlı saldırılar, etnik ayrımcılık veya etnik temizlik amaçlı göçe zorlanma olarak sıralanabilir.

Şekil 1. 2001-2020 yılları arasında afet türlerine göre etkilenen kişi sayısı (milyon)

Şekil 1’de görüldüğü gibi 2001-2020 yılları arasında sırasıyla en çok etkilenilen afet türleri sel, kuraklık, fırtına, aşırı sıcak ve deprem olmuştur. Yine şekilden anlaşılacağı üzere deprem dışındaki tüm afetler iklim krizi ile doğrudan ilişkilidir, başka bir söylemle iklim krizinin sonuçlarıdır. Bu verilerden hareketle önümüzdeki dönemde dünya uluslarının baş etmek zorunda olduğu en önemli afet iklim krizidir.

Geçmişten günümüze istatistik veriler incelendiğinde, afetlerden en çok etkilenen ülkelerin gelişmekte olan ülkeler olduğu görülmektedir. Ülkeler bazında da benzer şekilde afetlerden en çok sosyoekonomik düzeyi kötü olan toplum katmanları etkilenmektedir.

Emergency Events Database (EM-DAT) 2020’de gözlenen 359 doğal afetin 15.080 kişinin ölümüne, 98,4 milyon kişinin etkilenmesine ve 171,3 milyar ABD dolarına mâl olduğunu bildirildi. 2020 yılı, güçlü bir El Nino etkisinin olmamasına rağmen, en yüksek sıcaklığın kaydedilmesi açısından 2016’ya rakip oldu. COVID-19 pandemisinin yanı sıra, 2020 yılına iklimle ilişkili afetler hâkim oldu.

COVID-19 pandemisi, dünyada yarattığımız ekolojik yıkımların ve iklim krizinin bize nasıl salgın hastalık olarak yansıyabileceğini ve bunun maddi ve manevi faturasının ne denli ağır olabileceğini öğretti. Domuz gribi salgını ise endüstriyel hayvancılığın salgın oluşumundaki önemini, aklımızın bir köşesine unutmamak üzere yazılmasını sağladı. Dünya Sağlık Örgütü web sayfasında doğayı koruyacak, ekolojik döngülerin sürmesini sağlayacak gerekli önlemleri almadığımız koşullarda yeni salgınlarla karşılaşmanın bir sürpriz olmayacağını yazdı.

Ülkemiz özelinde süreç değerlendirildiğinde meteorolojik kaynaklı afetlerin 2000’li yıllarda genel olarak düzenli artış gösterdiği (Şekil 2) ve 2020 yılında tepe noktasına ulaştığı görülmektedir.

Şekil 2. Türkiye’de meteorolojik karakterli doğa kaynaklı afetlerin yıllara göre dağılımları (1940-2020) (Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü)

Ülkemizde 2020 yılı içinde en fazla meydana gelen meteorolojik karakterli doğa kaynaklı afet şiddetli yağışlar ve buna bağlı sel olaylarıdır. 2020 yılı içerisinde toplam 297 adet şiddetli yağış/sel olayı rapor edilmiştir. Sellerin %64’ü yaz aylarında gerçekleşmiştir. İkinci sırada ise 262 olay ile fırtınalar yer almaktadır.

2020 yılında Giresun’da meydana gelen sel felaketinde 11 kişi ölürken, 2021 yılında Karadeniz Bölgesi’nde devam eden aşırı yağışlar sonucu meydana gelen sel ve toprak kayması sebebiyle Kastamonu’da 60, Sinop’ta 9, Bartın’da 1 kişi olmak üzere toplam 70 kişi öldü. Her iki sel afetinde de plansız ve riskleri göz ardı eden kentleşme, ekolojik yıkımlar önemli rol oynadı.

Yine 2021 yılında gerçekleşen orman yangınları da afet kriterlerine uygun boyutlardaydı. Antalya ve Muğla illerinde çok geniş alanlarda orman ekosistemlerinin yok olmasının sonucunda ormanlara özgü ekosistem hizmetleri (tedarik hizmetleri, düzenleyici hizmetler, kültürel hizmetler, destekleyici hizmetler) yeni bir orman ekosistemi oluşuncaya kadar (bunun en az 30 yıl gerekli) devre dışı kalacaktır.

Ülkemiz özelinde 2000’li yılların başından beri madencilik faaliyetleri, enerji nakil hatları, nehir tipi hidroelektrik santralları (HES), kömürle çalışan termik santrallar, rüzgar enerji santralları, güneş enerji santralları vb. yatırımların (bilimsel kurallara aykırı yapılmaları nedeniyle) ciddi ekolojik yıkımlara neden olduğu ve bunlara yönelik ciddi bir ekoloji mücadelesinin verildiği görülmektedir. Ancak bu yatırımların uzun erimde afetlerin gelişmesine neden olacağı da bilimsel bir gerçekliktir.

Ülkemizde gerçekleşen afetler (özellikle sel ve orman yangınları), konuya yönelik hazırlık çalışmalarının yeterli olmadığını göstermeye devam etmektedir.

TTB, 1995’ten bu yana sağlık çalışanlarının afetlere hazırlıklı olması için eğitim materyali hazırlamak, kurslar düzenlemek, değerlendirme raporları hazırlamak gibi önemli işlevleri yerine getirmektedir. Afet sonrasında, gerekli durumlarda, bölgede verilen hizmeti güçlendirmek için koordinasyon merkezi kurarak sürece katkıda bulunmaktadır.

1 thought on “Afetler ve Biz

  1. İklim krizi her kurumun, her örgütsel yapının masasında olması gereken bir dosya.

Comments are closed.