Dr. Gönül Malat
Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü, hem umut baharı, hem de umutsuzluk kışıydı, Ben Nadya Murad, Iraklı Ezidi bir kadın. Ülkemde savaşın patlamasıyla beraber Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) tarafından kaçırılarak, esir tutuldum. Daha da acısı Sincar saldırısında ailemi kaybettim. Tutsaklık dönemim üç ay sürse de bana sonsuzmuş ve hiç bitmeyecekmiş gibi geldi. IŞİD’in elinden kurtulmama Müslüman bir aile yardımcı oldu. Bende onulmaz yaralar açan bu üç ay boyunca cinsel ve fiziksel şiddete uğradım. IŞİD’in elinden kurtulduktan sonra bir şeyler yapmalı, oradaki esirlere yardım etmeliydim. O yüzden Ezidi katliamının tanınması için mücadele vermeye başladım. Benim gibi IŞİD’in elinden kurtulan insan hakları savunucusu Lamiya Başar’la beraber kol kola mücadele etmeye başladık. İkimiz de Avrupa Parlamentosu eksenindeki “Saharov Düşünce Özgürlüğü Ödülü”ne layık görüldük.
Ayrıca yıl içinde Birleşmiş Milletler İyi Niyet Elçisi seçildim. Ve Avrupa Konseyi Vaclav Havel İnsan Hakları Ödülü’nü aldım. Belirtmeliyim ki ne ben ne de Lamiya ödül peşindeyiz. Bu ödüller yalnızca sesimizi duyurmaya haklarımızı savunmaya vesile oldular. Mesela Vaclav Havel İnsan Hakları Ödülü töreninde Ezidi katliamlarını, soykırım olarak niteleyip IŞİD militanlarının uluslararası ceza mahkemelerinde yargılanmasını istedim.
Son Kız**: Bir Anı (2017) adlı kitabımda ise tutsaklık dönemimi anlatarak IŞİD’in bölgeyi nasıl da olumsuz etkilediğini ve kana buladığını anlattım. 2018 yılında da “Cinsel şiddetin bir savaş silahı veya silahlı çatışma amacıyla kullanılmasının önlenmesine dair verdiğimiz çabalardan dolayı” Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nden Denis Mukwege ile birlikte Nobel Barış Ödülü’nü paylaştım. Kuzey Irak’ta çobanlık ve çiftçilikle yaşamını sürdüren bir Ezidi aileye mensuptum. Henüz 21 yaşımdayken, 15 Ağustos 2014 günü bu kendi halindeki yaşamım bir anda sona erdi. IŞİD militanları köyümün tüm halkını katletti, erkekleri ve seks kölesi olamayacak kadar yaşlı olan kadınları öldürdü. Annemi ve altı ağabeyimi gözlerimin önünde katlettiler. Bedenlerini toplu mezarlara attılar. Binlerce Ezidi kızı ile birlikte Musul’a götürülerek IŞİD’in köle pazarlarında satıldık veya tutsak edildik. Defalarca tecavüze uğradım ve uğradık. İşkence gördüm. Gördük. Dövüldüm. Dövüldük. Nihayet Musul sokaklarında kıl payı kaçmayı başardım. Tabii bunda hayli tezat bir şekilde en büyük payı Sünni Arap bir ailenin oğullarının beni kurtarmak uğruna hayatını tehlikeye atması aldı. Zaten yaşama direncimi artıran da bunca kötülüğün içindeki “iyilik” oldu. İnsanlardan umudu kesmemi önledi. Yanlarına bir süre sığındıktan sonra tüm minnetimle ayrıldım oradan.
Kitabımın, insanın hayatta kalma dirayetinin bir kanıtı, kayıp bir ülkeye ve savaşla paramparça edilen bir halka serenat, tüm dünya için bir harekete geçme çağrısı ve soykırım mağdurları için umut ışığı oldu söylendi hep. Esaretim boyunca yaşadıklarım, inanın anlattıklarımdan çok daha fazlasını içeriyor. Kitabım tüm dünyaya avazı çıktığı kadar “savaş bir halk sağlığı sorunudur” diye haykırıyor.
Yaklaşık 400 bin Ezidi’nin yaşadığı Sincar yakınlarındaki Koço köyünden kaçırılan 6 bin 300 kadın ve çocuğun içindeydim. Bütün Koço’nun okul bahçesine sığdığını görene dek köyümün ne kadar küçük olduğunu fark etmemiştim bile. Kuru otların üstünde büzülüp durduk. Kimisi neler olduğunu merak ederek fısıldaşıyordu. Diğerleri sessizdi, şoke olmuşlardı. Kimse daha ne olduğunu idrak edebilmiş değildi. O andan itibaren aklımdan geçen her düşünce ve attığım her adım Tanrı’ya bir yakarıştı. Militanlar silahlarını bize doğrultmuşlardı. “Kadınlarla çocuklar ikinci kata” diye bağırdılar. “Erkekler burada kalsın! …oysa ben kuaför olma hayalleri kuruyordum.”
Şimdi BM iyi niyet elçisiyim ve Uyuşturucu ve Suç Ofisi’nde (UNODC) insan ticareti mağdurlarının sorunları ile ilgileniyorum.
Zülfü Livaneli kitabım için; “Bu kitap mürekkeple değil kanla yazılmıştır. Yazarın kendi kanıyla” ifadesini kullandı. The Economist, “Nadia Murad’ın anlattıkları dehşet verici ve mutlaka okunmalı… IŞİD gerçeğini anlamak isteyen herkes Son Kız’ı okumalı” dedi.
Yaşadıklarımı sizlere şöyle anlatayım: “Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü, hem akıl çağıydı, hem aptallık, hem inanç devriydi, hem de kuşku, aydınlık mevsimiydi, karanlık mevsimiydi, hem her şeyimiz vardı, hem hiçbir şeyimiz yoktu, hepimiz ya doğruca cennete gidecektik ya da tam öteki yana sözün kısası, şimdikine öylesine yakın bir dönemdi ki, kimi yaygaracı otoriteler bu dönemin, iyi ya da kötü fark etmez, sadece ‘daha’ sözcüğü kullanılarak diğerleriyle karşılaştırılabileceğini iddia ederdi.”
Kaynaklar:
- Wikipedia
- BBC Türkçe haberler
- Son Kız
*Odo: Ursula K. Le Guin’in “Mülksüzler” adlı kitabındaki Anarres gezegeninin kurucusu, şiddet karşıtı kadın anarşist. Tam adı; Laia Asieo Odo
**Son Kız, ülkenizde Zülfü Livaneli’nin (aynı yıl Huzursuzluk adında bir Ezidi kızın hikâyesinin anlatıldığı romanı çıktı Livaneli’nin) sunuşu ve Amal Clooney’nin önsözüyle Epsilon Kitap tarafından yayımlandı.