Dr. Ercan Yavuz/TTB ODSHK Yürütme Kurulu üyesi (2022-2024)
Tüm Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği (TÖB-DER) 1975’te çıkardığı yayında, işçi cinayetlerine bağlı 493 işçinin canına kastedildiğini yazmıştı. Bundan 47 yıl sonra, gelişen tüm teknolojiye rağmen 2022’de en az 1843 işçinin canına sermaye ve onun kolektif temsilcisi (Devlete Bağlı Amasra Maden İşletmesi’nde 42 işçi dâhil) tarafından kastedildiğini de İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisi raporlandırdı.
İşyerlerinde meydana gelen meslek hastalıkları, iş kazaları ve bunlara bağlı ölümlerden kapitalizmin ne kadar sorumlu olduğunu, Türk Tabipleri Birliği (TTB) İşçi Sağlığı ve İşyeri Hekimliği Kolu, Soma-Ermenek-Amasra maden ocaklarındaki patlamalarda raporlandırdı.
Aynı şekilde deprem ve sel gibi “doğal” afetlere bağlı hastalık ve can kayıplarını da TTB Olağandışı Durumlarda Sağlık Hizmeti (ODSH) Kolu, Marmara, Bingöl, Van, İzmir, Elazığ, Düzce Göynük depremlerini; Hopa sel baskınını hem çalıştı hem raporlandırdı.
İşçi Sağlığı ve İşyeri Hekimliği (İSİH) Kolu ve ODSH nedenleri farklı görünse de sonuçlar üzerinden bu konu üzerinde ortaklaştıkları-buluştukları bilinen bir gerçektir. Çünkü sonuçlar: Hastalıklar, sakatlıklar, güvencesiz hayatlar ve ölümlerdir.
Anlık ve aldatıcı görünüşler ve/veya sonuçlar üzerinden değil de nedensellik düzleminde irdelemeye girdiğimizde, insanlığı bu sonuca götüren en önemli neden olarak, insana ve insanın da bir parçası olan doğaya rağmen kapitalizmin işleyiş yasasını gösterebiliriz. Bu perspektifle İSİYH ve ODSH’nin birbirini besleyen, birbiriyle iç bağlantıları olan çalışma alanları olduğu gerçeğine varırız.
Yazı, bu ortak çalışma alanlarının sinerjisine hizmet etmek için kaleme alınmıştır.
İşliklerde işçinin iradesi dışındaki işleyiş: 1975’te “yürüyen bant üretimi” şeklindeyken; 2022’de “kalite çemberleri”yle sürüyor. Üretim araçlarının gelişkinliği, insanlığa rağmen kullanıma sunulurken, amaç daha fazla kâr ve kârın maksimizasyonudur. Bunun sonucu, 1975’ten 2022’ye gelindiğinde daha fazla işçinin iş cinayetiyle canına kastedilmesidir.
Üretim araçlarındaki gelişkinliğe rağmen işçi kıyımı artarken; teknolojik tüm gelişmeler doğanın sınırsız sömürüsüne yol açmıştır. Derelerimizin doğallığı ile oynanmış, dere yataklarımız değiştirilmiş; HES’ler, RES’ler, nükleer santraller vs. ile doğal denge bozulmuş, doğa katledilmiştir. Doğanın bir parçası olan insan da doğal dengenin bozulmasıyla bunun bedelini sular altında kalarak, toprak altında kalarak ödemiştir. Kapitalizmin işleyiş yasaları doğal dengeyi bozarken bunun bedelini bir bütün olarak doğa ve doğanın bir parçası olan insan ödemektedir. Önlenemez görünen depremlerde ise durum biraz daha farklıdır. Nedenselliğin en azından şimdilik önlenemediği yer kabuğundaki doğal hareketlerin sonucu olan depremlerin, acı sonuçlarını minimalize etmek mümkündür; ancak kapitalizmin doğa sömürüsü-emek sömürüsü yani onun işleyiş yasası buna da müsaade etmemektedir. Çünkü kârın maksimizasyonu ile doğa ve insan katliamının arasındaki makas gittikçe açılmaktadır. Biraz arkeolojik bir kazıyla tüm bunları da TTB raporlarında bulmak mümkündür.
Soma
13 Mayıs 2014’te özel sektörün işlettiği Soma Kömür Maden Ocağı’nda ülkemizin en büyük maden kazası meydana geldi. Bu kazanın ön belirteçleri vardı. İşçilerde vardiya bitimini takiben baş ağrısı bulunmakta; işçilerin halsizlik şikâyetleri artmaktaydı.
Soma Kömür Maden Ocağı’nda, ocağın içinde daha kazılmayan, yerinden sökülmeyen kömür için için yanıyordu. Isınan /yanan kömür, kömürün (OKSİDASYON) ile oluşan karbon monoksit gazının yoğunluğu ve geniş alana yayılması sonucu 301 maden işçisi yaşamını yitirdi.
Ermenek
28 Ekim 2018’de Ermenek’in, Pamuklu Köyü mevkiinde bulunan özel bir linyit kömür madeninde bir su baskını meydana geldi. Maden ocağında çalışan işçilerden bir kısmı ocaktan çıkmayı başardı, 2 yaralı işçi kurtarıldı, 18 madenci madende mahsur kaldı.
İşçilerin, bu madende kaza olacağını ve su sızıntılarının artığını (Risk olduğunu, tehlikeye ramak kaldığını) bildikleri; ama yaşamlarını devam ettirebilmek ve aileleri için çalışmak zorunda oldukları için madene girdikleri, olay yeri incelemesi yapan TTB İşçi Sağlığı İşyeri Hekimleri heyetine aktarıldı.
Amasra
Amasra’da 42 işçinin hayatını kaybettiği maden faciasına ilişkin bir dizi raporlar yayımladı. İhmaller bir kez daha göz önüne serildi. Patlamanın ana nedeninin tehlikeli gaz birikimi olduğu belirtildi.
Bartın’da, Türkiye Taşkömürü Kurumu Amasra Müessesesi’ne ait maden ocağında 42 kişinin öldüğü patlamayla ilgili hazırladığımız raporda (henüz sonlanmadı) patlama yerinde 41 işçinin, 1 işçinin de sevk edildiği hastanede 4 Kasım 2022’de yaşamını yitirdiği bilgisi yer aldı.
TTB Olağandışı Durumlarda Sağlık Hizmetleri Çalışmaları
Ülkemizde olağandışı durumlar (deprem, sel gibi doğal afetler, savaş, endüstriyel kazalar, hızlı göç gibi insan eliyle oluşan afetler) sık yaşanmaktadır. Özellikle son yıllarda dünyada olduğu gibi ülkemizde de önemli bir artış gözlenmektedir. Tüm toplumsal yapıların olağandışı durumlara hazırlıklı olması hayati önemdedir. Doğal ve insan eliyle oluşan afetlerin ortak noktası; öncelikle insan hayatını ve sağlığını tehdit etmesi, ardından para ve mal kayıplarına sebep olmalarıdır. Bir olağandışı durum ortaya çıktığında hızlı ve etkin bir hizmet sunarak kısa orta ve uzun vadede yıkımın etkilerini en aza indirmek için bu konularda bilgilenmek; var olan bilgileri tazelemek ve beceri kazanmak gereklidir. Tıp mesleği üyeleri için bu durum daha da önceliklidir. TTB, olağandışı durumlarda sunulan sağlık hizmetlerini izlemeyi ve gereğinde danışmanlık sağlamayı etkinlik alanları içinde saymakta; dolayısıyla toplum sağlığı ve mesleki etkinlik alanındaki sorumlulukları kapsamında olağandışı durumlarda sağlık hizmetlerine ilişkin çalışmalar yürütmektedir. Bu alanda, Marmara depremi sonrası süreçte TTB çatısı altında kurulan özel bir yapılanma ile şekillenen TTB faaliyetleri, başlıca iki döneme ayrılabilir. TTB Olağandışı Durumlarda Sağlık Hizmetleri Çalışma Grubu ve ODSH.
TTB’den İzmir Depremi Raporu: COVID-19 hastalarının takibi aksıyor
TTB’nin İzmir Depremi Değerlendirme Raporu’nda kurtarma alanlarında ve yaralı transferlerinde fiziksel mesafe, maske ve hijyen kuralları gibi önlemlerin aksadığı belirtildi. Raporda, “Deprem öncesi COVID-19 tanısı almış hastaların takibi aksamaktadır” ifadeleri de yer aldı.
TTB Düzce-Gölyaka Depremi Raporu
23 Kasım 2022 günü, saat 04.08’de merkez üssü Düzce’nin Gölyaka ilçesi olan 5,9 büyüklüğünde bir deprem yaşandı. Sarsıntılar sonraki günlerde de devam etti ve bunların en şiddetlisi 27 Kasım Pazar günü saat 06.57’de 4,7 büyüklüğündeydi.
İSİH ve ODSH çalışma alanlarının bir bütün olduğu; fabrikadaki, maden ocağındaki özcesi işliklerdeki işçiler ile bu işçilerin aileleriyle paylaştığı mekânlarda “olağandışı durumlarla” karşılaşması ve sonuçlarına katlanmak zorunda kalması, kapitalist üretim ilişkiler içinde normalleştirilmektedir.
Kapitalizmin işleyiş yasasında var olan ve “normal” diye tanımlanan; emek-sermaye arasında yapılan sözleşme gereği “işçinin ertesi gün işe gidip üretimde bulunması için asgari düzeydeki sağlıklı olma hali” ondan ücret karşılığı satın alınmıştır. Kapitalizmin hukuku içerisinde emek sömürüsü/artı değer üretimi vardır elbette! Ancak bu emek sömürüsü emek yağmasına dönmüşse, işte orada sermaye ve/veya sermayenin kolektif temsilcisi devlet, kapitalizmin hukukunu bozmuştur.
Bozulan bu hukuk sonucunda; depreme dayanıksız konutlarda beton yığınlarının altında kalanlar, dere yatağında ve sel suları altında kalanlarla işliklerde maden patlamalarında yerin yedi kat altında kalanlar aynı sınıfın ölü bedenleridir. İşliklerde işçi cinayetiyle sermaye tarafından katledilen işçinin arkasından fabrika önünde-maden ocağı önünde ardılları ağlarken, gün gelir deprem veya bir sel felaketinden ölenlerin ardından fabrika-maden ocağı işçisi ağıt yakar. Ve görünen odur ki; ölen de ağlayan da hep işçi sınıfıdır.
Şimdi “parça içinde bütün görülmüştür” artık! İSİH ve ODSHK ortak bir yerde buluşmuştur. İSİH’in ilgi alanında olan ve fabrika-atölye-maden ocağı gibi sağlıksız-güvenliksiz-güvencesiz ortamlarda çalışmak zorunda bırakılanlar ile ODSH’nin ilgi alanında olan ve depreme dayanıksız konutları mekân edinmek zorunda kalanlar aynı sınıfın temsilcileridir.
Fabrikada, maden ocağında özcesi işliklerde yaşanan tüm bu işçi cinayetleri bizlere neyi gösteriyor ve ne tür mücadeleleri önümüze koyuyor?