İklim Krizi ve Olağandışı Durumlar İçin Dirençli Bir Sağlık Sistemi Gerekli

Makale

Dr. Çiğdem Çağlayan

COVID-19 pandemisi, sağlık hizmetlerine duyulan gereksinim ve talepteki beklenmedik artış nedeniyle dünya çapında sağlık sistemlerinin zorlanmasına ve yeterli yanıtları üretememesine neden oldu. Bu halk sağlığı krizi devam ederken bir yandan da iklim değişikliğinin neden olduğu krizler yaşanmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), 11 Ekim 2021’de İskoçya’nın Glasgow kentinde düzenlenen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı (COP26) öncesinde, “İklim Değişikliği ve Sağlık COP26 Özel Raporu”nu yayımlayarak iklim krizine yanıtta sağlık sisteminin rolüne vurgu yaptı. Raporda, COVID-19 pandemisinin insanlar, hayvanlar ve çevremiz arasındaki yakın ve hassas bağlara ışık tuttuğunu belirterek, gezegenimize zarar veren sürdürülemez seçimlerin insanlara da zarar verdiğinin altını çizmiş ve 1,5 °C çağrısında bulunmuştu. DSÖ, hükümetleri ve politika yapıcıları iklim ve sağlık krizi konusunda acil olarak harekete geçmeye davet ederken sağlık sistemlerinin iklime dayanıklı hale getirilmesi gerektiğini vurgulamıştı. Ülkemizde de pandeminin getirdiği baskılar devam ederken orman yangınları, seller, heyelan vb. iklim kaynaklı riskler yaşanırken 06 Şubat 2023 tarihinde Kahramanmaraş merkezli, 11 ilimizi etkileyen büyük bir depremle sarsıldık ve bir kez daha deprem ülkesi olduğumuz gerçeği ile yüzleştik. İklim krizinin neden olduğu etkilerin izleminin yapılmadığı ülkemizde tehlikenin boyutlarını da rakamlarla ifade edemiyoruz. COVID-19 pandemisinde de Sağlık Bakanlığı’nın açıklamış olduğu hastalık ve ölüm verileri gerçek durumu yansıtmaktan uzak kalırken, nihayet açıklanan TÜİK 2020-2021 yılı ölüm istatistiklerinde ise bu iki yılda fazladan ölüm sayısının toplam 201 650 olduğu anlaşılmaktadır. Ulusça acısını yüreğimizde hissettiğimiz Kahramanmaraş depremlerinde de resmi verilere göre 45 bin civarında insanımız yaşamını kaybederken yüz binden fazla insanımız yaralanmış ve yüzbinlerce bina yıkılmıştır. Henüz sayısı tam olarak belirlenemese de deprem bölgesinde faaliyet gösteren Aile Sağlığı Merkezlerinin büyük bir kısmı hizmet veremez duruma gelmiş, İskenderun, Hatay ve Adıyaman’da üniversite hastaneleri de dâhil olmak üzere birçok hastanenin yıkıldığı veya hasar aldığı saptanmıştır. Depremde ilk belirlemelere göre TTB tarafından 101 hekim arkadaşımızın yaşamını kaybettiği bildirilirken Sağlık Bakanı’nın paylaştığı sosyal medya mesajında ise 448 sağlık çalışanının öldüğü, 528 sağlık çalışanının da yaralandığı belirtilmiştir. Tüm bu veriler 21 yüzyılda küresel sağlığı ilgilendiren gerek pandemiler gerekse iklim krizinin neden olduğu sağlık etkilerinin yanı sıra, ülkemizde hemen hemen her yıl yaşanan büyük depremler de hesaba katıldığında sağlık sisteminin “dirençli” olması gerektiğini göstermektedir.

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli  (IPCC), “dirençliliği”, “sosyal-ekolojik bir sistemin tehlikeli bir olay veya rahatsızlıkla başa çıkma, yanıt verme veya temel işlevini, kimliğini ve yapısını korurken aynı zamanda uyum, öğrenme ve dönüşüm kapasitesini sürdürecek şekilde yeniden düzenleme kapasitesi” olarak tanımlar. En basit ifadeyle, dirençlilik, bir sistemin-koşullara göre-değişme, esneme ve değişim geçirirken stres altında çalışmaya devam etme konusundaki bütünsel yeteneğini ve çevikliğini ifade eder. Direnç, savunmasızlığın yokluğundan çok daha fazlasıdır; tüm sistem kapasitesi ile ilgilidir.

İklim değişikliğine adaptasyon ve iklim direnci oluşturma yakından ilişkilidir, ancak eşanlamlı değildir. IPCC tarafından Beşinci değerlendirme raporunda tanımlandığı şekliyle “adaptasyon”, gerçek veya beklenen iklime ve etkilerine uyum sağlama sürecidir. Sağlıkla ilgili olarak, dirençlilik, sağlık sistemlerinin temel işlevleri, kimliği ve yapısı korunacak şekilde sağlık riskleriyle başa çıkma ve bunları yönetme konusunda sistemin kendi kapasitesiyle ilgilidir.

İklim değişikliğine karşı sağlık sistemi direnci oluşturmak kümülatif bir süreçtir. Halkın sağlığını iyileştirme, duyarlı ve verimli olma ve sosyal ve finansal koruma sağlamaya yönelik mevcut hedeflere ek olarak dayanıklılığı bir hedef haline getirmekle başlar. Sağlık sistemlerinin iklime dirençliliği için,  değişen iklimle ilgili sağlık risklerini tanımak, izlemek, öngörmek, iletmek ve bunlara hazırlanmak; belirsizlik, sıkıntı ve stresi önleme, yanıt verme, yönetme ve bunlarla baş etme; operasyonları değişen risk koşullarına uyarlamak; minimum dış destekle kriz ve aksaklıklardan kurtulmak ve deneyimlerden ders alarak gelecek için sistem kapasitesini geliştirmek gerekmektedir. Bu basamaklar deprem gibi olağandışı durumlar için de geçerlidir.

DSÖ’ye göre iklime dayanıklı bir sağlık sistemi, istikrarsız bir iklime rağmen toplum sağlığında sürekli iyileştirmeler sağlamak için iklimle ilgili şokları ve stresi öngörme, bunlara yanıt verme, bunlarla baş etme, bunlardan kurtulma ve bunlara uyum sağlama yeteneğine sahip bir sistemdir.

İklim direnci oluşturmak, sağlık sistemine değişime, özellikle de iklim değişikliği nedeniyle değişen sağlık risklerine daha etkin bir şekilde uyum sağlamayı öğretme sürecidir. Direnç oluşturma süreci iki temel yolla gerçekleşir: (i) genel savunmasızlığı azaltmak ve (ii) belirli sistem kapasitelerini geliştirmek. Operasyonel çerçeveyi uygularken bu hususları dahil etmek, iklim perspektiflerini sağlık politikası ve operasyonlarına entegre etmek için önemlidir.

Tüm sağlık sisteminin iklime karşı daha dayanıklı hale gelmesi için, bağımsız yapı taşlarının (yani liderlik ve yönetişim, sağlık işgücü, sağlık bilgi sistemleri, temel tıbbi ürünler ve teknolojiler, hizmet sunumu ve finansman) da iklime dirençli hale gelmesi gerekir.

Ayrıca, halkın sağlığını etkin bir şekilde korumak için sağlık sektörü, esas olarak sağlığı belirleyen sektörlerle (örneğin su, enerji, gıda ve tarım ve şehir planlama) ilgili olarak etki ve operasyon alanını güçlendirmeli ve genişletmelidir. Bu sektörlerin yönetiminin doğrudan sağlık sektörünün kontrolü altında olmadığı açık olsa da, sağlık risklerine maruz kalmanın kabul edilebilir düzeylerini (örn. su ve hava kalitesi yönergeleri) belirlemek için normatif rehberliğin geliştirilmesi temel bir sağlık rolüdür. Aynı şekilde, bu sektörlerin faaliyetlerine ilişkin sağlık çıktılarının izlenmesi rolü de genellikle sağlık sektörünün sorumluluğundadır.

Sonuç olarak, eğer sağlık sistemi sağlığı korumak ve toplum dayanıklılığını kolaylaştırmak istiyorsa, sağlık sektörü etkili bir şekilde toplum düzeyine yayılmalıdır. Yerel düzeyde diyalog, iki yönlü bilgi alışverişi ve toplum seferberliği, sağlık sisteminin temel işlevleri olarak düşünülmelidir. Topluluğun güçlendirilmesi, yerel kapasiteyi etkinleştirebilir, mevcut bilgilerin kapsamını artırabilir, güvenlik açığı anlayışını geliştirebilir ve yerel dayanıklılık için temeller oluşturabilir.

Kaynaklar:

AFAD(2023) . Kahramanmaraşta meydana gelen depremler hakkında basın bülteni

TÜİK (2023) . Ölüm İstatistikleri

TTB. 6 Şubat Depremi . Kaybettiğimiz meslektaşlarımız.

WHO( 2021). Health and climate change global survey report

WHO (2015).Operational framework for building climate resilient health systems.