Son Gazze olayları ile birlikte Filistin yeniden herkesin ilgi alanına girdi ve ilk kez dünyanın her yerinden milyonlarca insan İsrail’den nefret eder oldu. Nedeni de çok basit; çünkü ABD başta olmak üzere birçok emperyalist ruhlu Batılı ülke İsrail’in katliamlarına destek vermişti. Bundan cesaret alan İsrail, 340 kilometrelik Gazze’ye Amerika’nın Irak’a attığı bombaların üç katını attı; çoğunluğu kadın ve çocuk 35 bin Filistinliyi öldürdü; iki katını yaraladı ya da sakat bıraktı ve evlerin yüzde seksenini yakıp yıktı.
Ama İsrail bunu ilk kez yapmıyordu.
Osmanlı’nın 1917’de bölgeden çekilmesiyle İngilizler Filistin’i işgal edince Siyonistler dünyanın dört bir yanından Yahudileri daha yoğun bir şekilde Filistin’e taşımaya başladı. Yahudiler kurdukları Haganah, Stern ve Ergun gibi terör örgütlerle Filistinlilere yönelik katliamlar yaptı. 1947’ye gelindiğinde ABD devreye girdi. BM’i kullanarak Filistin toprağının yarısını alarak Yahudilere verdi ve İsrail devletinin kurulmasını sağladı.
O gün bugün coğrafyamızda kargaşa, gerginlik, düşmanlık ve savaşlar bitmedi.
Bu coğrafyada son 100 yılda olup biten HER ŞEY İsrail içindir.
1967’de Filistin’in geri kalan topraklarıyla Mısır’ın Sina, Suriye’nin Golan ve Lübnan’ın Şabaa bölgelerini işgal eden İsrail, 2005 sonu Gazze’den çekildi ama orayı kuşatma altında tuttu ama Batı Şeria’da işgalini sürdürdü.
Geçen süre içinde İsrail, her canı sıkıldığında Batı Şeria ve Gazze’yi bombalıyor, suikastlerle yüzlerce Filistinliyi öldürüyor, on binlercesini tutuklayıp işkence ediyor ama kimse de ‘dur’ demiyor. Çünkü Arap ve Müslüman ülke yönetimlerinin birçoğu ABD ve batı işbirlikçisi ve onların bu işbirliği genetiği doğal olarak Filistin davasına olumsuz yansıyor. Ama 100 yılı aşkın işgale rağmen Filistin halkı teslim olmaya niyetli değil ve olmayacaktır.
Gazze’deki son olaylar yeterince bu gerçeği kanıtladı.
Aynı İsrail aynı süre içinde Batı Şeria’da altı bin Filistinliyi tutukladı ve 360 kadarını öldürdü ve yine hiç kimse İsrail’i durduramadı. Lübnan’da İran destekli Hizbullah ve Kızıldeniz’in güney girişini kontrol eden yine İran destekli Yemen’in Filistin halkına destek vermesi Filistinlilerin direnişini arttırdı ama İsrail için en büyük sorun, Güney Afrika’nın BM Uluslararası Adalet Divanı’na başvurusudur. Bir zamanlar Güney Afrika’nın ırkçı, faşist ve terörist yönetimine her alanda destek veren İsrail şimdi aynı ülkenin anti-emperyalist yönetimi tarafından “soykırım, toplu katliam ve insanlık suçu işlemekle” suçlanmaktadır. Arap ve Müslüman ülkelerin cesaret edip atamadığı adımı Mandela’nın dostları atmış ve terörist İsrail’i uluslararası kamuoyu önünde sıkıştırmıştır. Şimdiye kadar olduğu gibi İsrail; arkasında ABD olduğu sürece bunu umursamayacak ama dünya kamuoyu ilk kez İsrail gerçeğini görmüştür.
Dinsel inançlarının sapkın düşünceleriyle “Nil’den Fırat’a kadar uzanan topraklarda büyük İsrail devletini” kurma hayalleri İsrail’in işi artık çok zor. 7 Ekim’de Hamas militanlarının saldırılarıyla sarsılan ve 110 gün geçmesine rağmen Hamas’ı yenemeyen ve Filistin halkına diz çöktüremeyen İsrail’in “yenilmez ordusu ve karıncanın geçtiği yolu bile görebilen” devlet olarak karizması çizilmiştir. 110 günde 400 bin İsrailli ülkeden kaçtı; dışarıdan ülkeye gelen göçmen Yahudilerin sayısı bini bile bulmadı ve ekonomi çökmek üzere. Dünyanın dört bir yanından Yahudiler getirilemezse İsrail yaşayamaz. Siyonist ideolojiye inandırılarak gelen Yahudilerin İsrail’de kalması için her zaman düşman ve savaş gerek. Yoksa yüzü aşkın ülkeden ve farklı sosyal yaşam biçimi ile farklı kültürlerden İsrail’e gelen ve din dışında aralarında ortak hiç bir bağ bulunmayan insanlar kavga edip birbirlerini boğazlar.
Üstelik ayrıldıkları ülkelere de geri dönme şansları yok ve olmayacaktır; çünkü yüz yıllardır yaşadıkları o ülkelere ihanet etmişlerdir. İşin en moral bozucu tarafı ise ne yaparlarsa yapsınlar büyük ideal gerçekleşmiyor. Yani “büyük İsrail devleti” kurulamıyor ve dini kaynakların onlara empoze ettiği “dünyada herkes Yahudilerin kölesi olacak” safsatası gerçekleşmiyor.
23 bin kilometre karelik topraklarda yaşayan 8 milyon Yahudi, dünyadaki bir o kadar Yahudi’nin de desteğiyle işgal altındaki topraklarında yaşayan 7 milyon Filistinli ve dünyaya dağılan on milyon Filistinliyle baş edemiyor ve edemeyecektir.
Son Gazze savaşı işte bu gerçeği herkese öğretmiştir.
Filistin halkının mücadelesi bir vicdan ve yürek testidir.
Gerekçesi ne okursa olsun Filistin halkıyla dayanışma içinde olmayanların vicdanında bir sorun vardır.
Son Gazze savaşında tüm hastane ve ambulanslar bombalandı; 360 kadar doktor ve sağlık görevlisi öldürüldü ve ilaçların girişine izin verilmediği için anestezi ve bazen elektrik olmadan ameliyatlar yapıldı.
Yine son savaşta 126 gazeteci ve BM adına çalışan 600 kadar görevli öldürüldü. Bütün bunlara karşı çıkmak dinle, ideolojiyle ya da siyasal tercihlerle hiç bir ilgisi yok ve olamaz. Emperyalizme, sömürgeciliğe, siyonizme ve onların aparatı gericilere, bağnazlara, ırkçılara, faşistlere ve bilumum işbirlikçilere her yerde ve her koşulda karşı çakmak onurlu insanların sorumluluk ve görevidir.
Filistin konusunda bu bilinçle hareket eden Deniz Gezmiş ve yoldaşları boşuna Filistin halkıyla birlikte İsrail’e karşı savaşmadılar. Saçma sapan siyasal ve dinsel ideolojilerle beslenen İsrail’e karşı olmak bir zamanlar ABD ve müttefiği emperyalist ülkelere karşı Vietnam’da, Kamboçya’da, Şili’de, Irak’da, Afganistan’da ve son olarak Kanlı Arap Baharı’nda emperyalizmin aparatı olan IŞİD, NUSRA ve benzeri ruh hastası gruplara ve onlara destek veren bildik ülke ve güçlere karşı olmak demektir. Çünkü olup bitenlerden her zaman kârlı çıkan tek ülke olmuş o da emperyalizmin “özel üretimi” İsrail’dir. Yani herkes ona çalıştı ama işe yaramadı; çünkü dünya halklarının ezici çoğunluğu artık bu suni devletin “terörist, katil ve soykırımcı” olduğu gerçeğini fiilen gördü.
Ne yaparsa yapsın böyle bir devletin yaşama şansı arttık yok ve olmayacaktır.
Tersini söyleyenler azıcık dinler tarihine, coğrafyada var olmuş uygarlıklara ve elbette bazılarını meşgul eden türlü türlü safsatalara göz atsın derim.
Hüsnü Mahalli