Karikatürü yaramaz bir çocuğa benzeten ve karikatürün yaşamın tam kendisi olduğunu söyleyen Dr. Halis Dokgöz ile karikatür üzerine konuştuk. Karikatür sanatı ile tanışmasını ve mizah kariyerini kendisinden dinlediğimiz hem hekim hem de karikatürist olan Dokgöz, karikatür sanatını, karikatürün Türkiye’deki durumunu, bir arada yürüttüğü hekimlik mesleği ile sanatçı kimliğini ve adli tıpta çalışmanın çizgilerini nasıl zenginleştirdiğini anlattı.
Halis Hocam merhaba. Kimimiz sizi karikatürist olarak, kimimiz adli tıp hocası olarak tanıyor. Hekimlerin hekimlik mesleği haricinde yaşamın veya sanatın farklı alanlarında da birçok eser ürettiklerini veya çalışmalar yaptıklarını düşünürsek karikatürist hekim benim bildiğim birkaç kişi var. Klasik bir soru olarak sizi kısaca tanıyabilir miyiz? Karikatür yaşamınızın her aşamasında var mıydı?
Karikatüre aslında tesadüfen başladım. 19 Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde editörü Prof. Dr. Yücel Tanyeri’nin olduğu 14 Mart Tıp Bayramlarında yayınlanan bir mizah dergisi vardı. Yücel Hoca Hacettepe Üniversitesi’nin logosunu da yapan modern bir Evliya Çelebi’dir bu arada. Dergiye çizer arıyorlar ve Yücel Hoca’nın davetiyle dergi toplantılarına katıldım, ardından karikatürlerim ilk olarak 1985’de Kılçık’ta yayımlanmaya başladı. Burada yayımlanan karikatürleri Oğuz Aral’ın editörü olduğu dönemin ünlü dergisi Gırgır’a gönderdim. Ve Oğuz Aral’ın çizgilerimi beğendiğini yazmasıyla birlikte karikatür yolculuğu benim için başlamış oldu. Yani doktor olmadan karikatürcü oldum diyebilirim. Benim dışımda Ümit Kartoğlu, Kadir Doğruer, Altay Martı, Hatay Dumlupınar gibi karikatürist doktorlar hala çizmeye devam ediyorlar.
Kısaca kendimden bahsedecek olursam Çorum’da doğdum. 1989 yılında 19 Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldum. 1999’da İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi’nde Adli Tıp ihtisasını tamamladım. 2000-2004 yıllarında İstanbul Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Kurulunda çalıştım. 2005 yılında Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı’nda “Yrd. Doçent”, 2008 yılında “Doçent” ve 2014 yılında “Profesör” oldum. Halen Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı öğretim üyesi ve Mersin Üniversitesi Çocuk Koruma ve Araştırma Uygulama Merkezi kurucu müdürü olarak görev yapıyorum.
Adli bilimler alanının hakemli uluslararası dergisi Adli Tıp Bülteni’nin 2013 yılından beri editörlüğünü yürütüyorum. 2019 yılında 52 akademisyenin katkılarıyla yayınlanan ve Türkiye’nin uluslararası textbook nitelikli “Adli Tıp & Adli Bilimler” kitabı, 2020 yılında Türkiye’nin ilk “CSI” kitabı olarak tanımlanan adli olguların bilimsel çözümlemelerini içeren “Olgularla Adli Tıp & Adli Bilimler” kitabı ve 2023 yılında tıp, psikoloji, hukuk, kriminoloji, etik, siber güvenlik gibi alanları kapsayan “Siber Suçlar” kitabının editörlüğünü yaptım. Ulusal ve uluslararası pek çok makale, araştırma ve kitap bölümlerim yayınlandı, çocuk hakları, kadın hakları, şiddet, adli psikiyatri ve tıbbi malpraktis konularında çalışmalarımı yoğunlaştırdım. Son zamanlarda adli tıp ve adli bilimler alanında topluma yönelik yazılı ve görsel medya aracılığı ile programlar ve danışmanlıklar yapıyorum. 221B Polisiye Kültür Dergisi ile Episode Dizi Kültürü Dergisi’nde düzenli olarak yazmaya devam ediyorum.
Bilimsel çalışmalarım yanında karikatür çalışmalarım da devam ediyor. Gırgır, Limon, Çarşaf, Cumhuriyet, Bizim Gazete, Milliyet, Radikal ve Sabah gibi pek çok gazete ve dergide karikatürlerim yayımlandı. Düzenli olarak Kılçık, Tıp Dünyası, Sendrom, Hiç, Fesat, Homur, Hekim Forumu, Dünya ve Ekonomi gazetesine çizdim. 2016-2018 yıllarında günlük olarak Hürriyet Gazetesi Çukurova’da Metafor köşesinde karikatürlerim yayımlandı. Katıldığım ulusal ve uluslararası yarışmalardan çeşitli ödüller aldım. Çok sayıda kişisel ve karma karikatür sergisine katıldım. Son olarak Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nce karikatür alanında 2023 yılı Sedat Simavi ödülüne değer görüldüm. Güneşin Girmediği Yere, Çizgisel, Metafor ve Karikatürlerle Çocuk Hakları Sözleşmesi kitaplarım yayımlandı. Halen BirGün Gazetesi’ne çiziyorum.
Hekimlik meslek haricinde belki de var olan ama çıkmayan bir şeyleri sanatsal anlamda ortaya çıkarma durumu mudur?
Hekimlik, özellikle de ülkemizde farklı sosyokültürel yapıda insanlarla karşılaşma, hızlı analiz ve sentez yapma zorunluğu içinde hastalara olabildiğince erken ve doğru tanı ve tedavi yaklaşımını zorunlu kılan bilimsel ve sanatsal bir meslek olarak öne çıkıyor. Bu perspektif içinde hareket edilen hekimlikte var olan sanatsal ve edebi özellikler bir şekilde gün yüzüne çıkıyor ve kendine yaşam alanı buluyor diye düşünüyorum. Nevzat Atlığ, Cenap Şehabettin, Küçük İskender, Ceyhun Atıf Kansu, Cüneyt Arkın, Ferhat Göçer, Ercan Kesal, Mustafa Altıoklar, Ercüment Cengiz ilk aklıma gelen sanatçı ve yazarlar.
Bir söyleşinizde karikatürü resim sanatının “yaramaz çocuğu” olarak tanımlamışsınız. Karikatür sanatın neresinde?
Karikatür içinde barındırdığı ve topluma yansıyan yüzüyle aslında resim sanatının pek çok unsurunu taşımakla birlikte ondan ayrıldığı unsurlar itibarıyla yaramaz bir çocuğa benzetiyorum. Çünkü karikatürde sağlam bir desen, perspektif, çizgi, renk yanında güldürme ve/veya düşündürmeye yönelik bir de espri vardır. Karikatür direkt olarak izleyici güldüren mesajlar verebilirken, bazen de izleyicinin kendi kültürel birikimi ve algısıyla yorumlayabildiği bir sorgulama/sorgulanma öznesine dönüşebilir. Karikatürü diğer sanat dallarından ayıran en önemli özelliklerden biri hem kapalı sergi ve müze ortamlarında yer alabilirken hem de sokağa çıkıp bir mücadele öznesi olabilir. Örneğin Fransız ressam Delacroix’un 1830 tarihli Kral X. Charles’ın tahttan indirildiği Temmuz Devrimi’ni simgeleyen ve Paris’te Louvre müzesinde bulunan “Halka Yol Gösteren Özgürlük” tablosu karikatüre dönüşerek örneğin Louvre Müzesi’nden çıkıp Masha Amini için İran’a gider. Yani karikatür yaşamın içinde ve tam da kendisidir diyebiliriz.
Adli tıp karikatür çizimlerinizi, daha doğrusu düşünce dünyanızı değiştirdi mi?
Mesleklerimiz ve yaşam biçimlerimiz kuşkusuz sanatımıza yansır. Adli tıp, sürekli sorgulayan ve araştıran bir bilim dalı. Ve bu bakış karikatür anlayışıma da yaşama bakış açıma da yansıyor. Ve bu yansıma hep olumlu yönde oluyor. Hep soruluyor adli tıp çok zor bir alan, acaba rahatlamak için mi çiziyorsunuz diye… Rahatlamak için değil rahatsızlık vermek için çiziyorum.
Diğer sanat dallarında olduğu gibi karikatür dünyasında da dönemsel değişiklikler olmuştur. 1970-1980 arası Gırgır dergisinin 500 bin civarında haftalık satış yapıp dünyada en fazla satılan üçüncü dergi konumundayken günümüzde mizah dergilerinin durumunu nasıl görüyorsunuz? Bu durumu hem toplumsal hem de siyasal açıdan değerlendirir misiniz?
1980’li yılların sonlarına doğru Gırgır dergisi ekolünü yakaladığımı söyleyebilirim. Yüz yüze tanışamasak da Oğuz Aral ustayla yazışarak ve dergide karikatürlerimizin yorumlanmasıyla uzaktan bir iletişim kurma şansı yakaladığım için çok mutluyum. Efsane bir ekip ve siyasal açıdan 12 Eylül darbesi sonrasına denk gelen bir süreç. İnsanlar dertlerini, sorunlarını anlatamadığı için mizahı seçiyorlardı. Dünyaya nereden bakarsa baksın o dönem herkes Gırgır dergisi okuyucusuydu. Her hafta Gırgır’ın yeni sayısını heyecanla beklerdik. O dönem kültürel birikime ciddi katkısı olmuştur Gırgır dergisinin. Bazı durumların konjonktürel olduğunu düşünüyorum. O yıllarda balonlu direkt mesaj veren kolay anlaşılır karikatür devri zamanla son buldu. Dijital dünyada yaşanan değişim ve dönüşüme o dönemin karikatür anlayışı bence ayak uyduramazdı ve zaten uyduramadı da. Yaşadığımız her ne kadar “Post Modern Çağ” olarak kabul edilse de ben “Yeni Ortaçağ” diyorum ve bu dönemde karikatür sanatının da yeni şeyler söyleyebilmenin arayışı içinde olduğunu düşünüyorum.
Konularınızı nasıl belirliyorsunuz? Günlük siyaset konularınızın belirlenmesinde ne kadar etki ediyor?
Karikatürde konu kendisini belirliyor. Yani hayatı ve kendi gündemimi çiziyorum. Güncel siyaset ve siyasilerin peşinden belirlemiyorum konularımı. Etkilendiğim toplumsal bir olay, çevre, hayvanlar, çocuklara, kadınlara şiddet gibi.
Adli tıp sonuçta kriminal bir disiplin alanı? Karikatür ise çizimin gerisinde ki algılamaya dayanır. Bu durum çalışmalarınızı nasıl etkiliyor?
Adli tıp da karikatür de hayatın içinde ve biri hayatın nesnesi ise diğeri öznesi oluyor. Ve görüneni değil sürekli arka planı ve sosyal çevreyi sorguluyor. O yüzden işim kolay, hem adli tıp hem de karikatür birbirini besliyor çünkü.
Bir taraftan akademisyen olarak görevinizi yaparken bir taraftan da BirGün Gazetesinde karikatür çiziyorsunuz. Ülkenin içinde bulunduğu siyasal, sosyal ve akademik ortamı düşündüğümüzde bu durum sizde bir tedirginlik yaratıyor mu?
Bu soruyla sık karşılaşır oldum. Ülkemizde yaşanan siyasal ve sosyal durum ne olursa olsun hem akademisyen olarak hem de bir karikatürist olarak daha çok çalışmak ve üretmek dışında alternatifimizin olmadığını düşünüyorum. Son 4 yıl içinde ülkemizin textbook nitelikli Adli Tıp & Adli Bilimler, Olgularla Adli Tıp & Adli Bilimler ve Siber Suçlar adlı 3 adli bilimler kitabının editörlüğü ile Metafor ve Karikatürlerle Çocuk Hakları Sözleşmesi adlı 2 karikatür kitabımın yayımlandığının altını çizmek isterim. Bilimsel çalışmalarımda da karikatürü kullanıyorum.
Mizah dergileri veya gazetelerde günlük mizah ve karikatür açısından geçmişle karşılaştırdığınızda nasıl bir fark var?
Karikatür gazete ve dergilerde artık neredeyse yer almıyor. Örneğin ABD’nin en ünlü gazetelerinden The New York Times editöryal karikatür yayımlamaya son verdi. Avrupa’da ciddi gazeteler karikatür yerine vinyet diyebileceğimiz desenler yayınlıyorlar. Türkiye’de de gazetelerde karikatür çok az yer tutuyor. Çünkü el değiştiren medya sorgulayan eleştirel karikatür istemiyor. Biz okurların gazete ve dergilerden bunu talep etmemiz gerekiyor.
Geçmişte Süleyman Demirel, Turgut Özal gibi siyasi liderlerin bolca karikatürleri ve mizahı yapılırken günümüzde böyle bir olasılık yok. Mizah ve karikatür siyaset ve toplum arasında hoşgörünün de dinamiklerinden biriydi. Giderek artan kutuplaştırıcı, baskıcı, antidemokratik siyaset doğal olarak böyle bir ortamı da ortadan kaldırdı. Haklarında dava açılan, cezaevinde olan birçok gazeteci, karikatürist, yazar, şair vs. var. Bu durum çizginize nasıl yansıyor? Yıllar içinde sizin de çizgileriniz sertleştiği oldu mu?
Bahsettiğiniz geçmiş dönemlere göre daha kutuplaşmış ve hoşgörüsüzlüğün hakim olduğu bir süreç yaşıyoruz gerçekten. Bu durumların çizgilerime ve yaşamımıza yansımaması olanaksız. 2016-2018 yıllarında Hürriyet Gazetesi Çukurova’da Metafor köşesinde günlük olarak sonrasında Dünya Gazetesi ve Ekonomi Gazetesi’nde çizdim. 2 yılı aşkın süredir de BirGün Gazetesi’nde çiziyorum. Çizgimde sertleşme değil ama çalışarak sık ürettiğim içim çizgimde bir gelişme olduğunu yadsıyamam. Bazen çok naif bir karikatür çizersiniz ama insanın içini parçalar ve çok sert olur. Karikatürde esas olan arka plan ile birlikte sorunu sorgulatmayı sağlamaktır. Çizgide ana hedefim budur benim.
Ulusal ve uluslararası birçok ödül aldınız. Son olarak BirGün Gazetesi’nde Metafor isimli köşesinde Aralık 2022-Eylül 2023 tarihleri arasında yayımlanan toplumsal konulu karikatürleri nedeniyle övgüye ve ödüle değer bulundunuz. TTB Merkez Konsey olarak tüm ödülleriniz için tebrik ediyoruz. Söyleşi içinde ayrıca teşekkür ederiz.
1980’li yıllarda Prof. Dr. Nusret Fişek hocamızın TTB başkanı olduğu dönemde Tıp Dünyası dergisinin editörü Dr. Ümit Kartoğlu ben daha tıp fakültesi öğrencisiyken karikatürlerimi yayımlıyordu. Ardından hekimlik mesleğine başladıktan sonra Tıp Dünyası’nda Çizgisel köşesinde yıllarca karikatür çizdim. Ve Prof. Dr. Gencay Gürsoy’un başkanlığı döneminde TTB Yayınlarınca “Çizgisel” karikatür kitabım yayımlandı. O nedenle TTB benim için sadece hekimlik değil karikatüristliğim için de önemli bir yer tutuyor. Söyleşi için teşekkür ediyorum.
Söyleşi: Dr. Ali İhsan Ökten
Kapak görseli: Dr. Halis Dokgöz’ün 25 Eylül 2022 tarihinde BirGün Gazetesinde yayımlanan karikatürü.
Teşekkürler.