Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) düzenlediği Sağlıkta Şiddet Çalıştayı, 16-17 Aralık 2023’te TTB’de gerçekleştirildi. Çalıştay’da 2 ön sunumun ardından 5 çalışma grubunda tartışmalar yoğunlaştı. Son gün tüm katılımcıların katıldığı forumla tartışmalar daha da olgunlaştırılarak Çalıştay tamamlandı.
Kasım-Aralık 2023’te TTB’nin hekimlerle yaptığı anket çalışmasına katılan 10 hekimden yaklaşık 9’u çalışma hayatı boyunca hasta veya hasta yakını tarafından en az bir defa şiddet gördüğünü; şiddet görenlerin ise neredeyse 3’te 2’si beyaz kod veya yetkili mercilere bildirimde bulunmadığını belirtti. Ayrıca 10 hekimden yaklaşık 6’sı son bir sene içerisinde hasta veya hasta yakınlarından şiddet görmüştü. Görünen o ki TTB ve diğer sağlık emek ve meslek örgütlerinin görüşleri alınmadan hazırlanan sağlıkta şiddetle ilgili mevzuat değişiklikleri ve “beyaz reform” kapsamında geçtiğimiz sene atılan adımlar sağlıkta şiddete çözüm olmadı. Halen çalışma alanlarımızda şiddeti tedirginlikle hissediyoruz ve üstelik şiddet ortamının çalışma hayatlarımızın bir parçası haline gelmesi de sağlık hizmetlerinin sağlıklı şekilde sunulmasını engelliyor.
Peki neden şiddet görüyoruz? Sınıflı topluma geçişle birlikte şiddet de toplumsal yapı içerisinde; bir kontrol, tahakküm aracı olarak evrimleşerek hayatımızdaki yerini aldı. Eşitsizliklerin olduğu yerde genellikle şiddet de var oldu. Günümüzde tüketim toplumu halinde olmamız ve emeğin değersizleştirilmesi, şiddetin olağanlaştırılması, cezasızlık politikaları da şiddetin yeniden ortaya çıkışını beslemektedir.
Hekimlerin, sağlık emekçilerinin çalışma ortamlarında yaşadığı şiddet de toplumsal olarak sıkça karşılaştığımız yapısal şiddetle iç içedir. Ancak bilimsel çalışmalar da göstermektedir ki sağlık ortamlarında yaşanan şiddet vakalarının sayısı, diğer çalışma alanlarına göre çok daha fazladır. Elbette bunda sağlık hizmeti üretiminin özgüllüğü de belirleyicidir.
Ayrıca bilimsel literatürde gördüğümüz bir diğer önemli bilgi de dünyanın birçok bölgesinde sağlık hizmeti verenlere karşı şiddetin artışıdır. 1980’ler sonrasında tüm dünyayı ve Türkiye’yi etkisi altına alan neoliberal kapitalizm ve kol kola yürüdüğü düşünce ve pratiklerle beraber toplumun işleyişi ve sağlık hizmeti üretim ilişkileri de dönüşüme uğradı. Türkiye’de bu dönüşümün en güçlü hamlesi 2003 yılında hayatımıza giren sağlıkta dönüşüm programıyla oldu. Sağlıkta dönüşüm programı, sağlık hizmeti üretilen kamusal ortamların piyasacı bir yaklaşımla özel sermayenin lehine bir emek sömürüsü alanına çevrilmesine aracılık etti. Aynı zamanda sağlık ortamı da tüketim alanına dönüştü ve hastalarla sağlık emekçileri arasındaki ilişki de farklılaştı. Hasta ve hekim arasındaki güvensizlik arttı. Sistem toplumu gereksiz sağlık hizmeti talebi için kışkırtırken sağlık çalışanlarını ise özel sermayenin dayattıklarını uygulamak zorunda olan işçilere dönüştürdü ve sistemin devamlılığı için de onları tahakküm altında çalışmaya alıştırdı. Sağlıkta şiddet de bu tahakkümün bir aracı haline getirildi. İnsanlık dışı çalışma koşulları ve 5-10 dakikada bir muayene süreleriyle de toplum ve sağlık emekçisi arasında sağlıklı iletişim imkansızlaştı. Şiddet gören sağlık emekçisi de şiddete karşı dayanışarak mücadele etmek yerine yalnızlaşarak mağdur pozisyonuna sürüklendi. Halbuki şiddetle baş edebilecek şey öncelikle sağlık emekçilerinin örgütlü mücadelesidir.
Şiddet ve sağlıksızlığın arttığı bu dönemde TTB olarak sağlıkta şiddetin çözümü en önemli önceliğimiz oldu. Ancak önerilerimizi Sağlık Bakanlığıyla paylaşma ve tüm bileşenlerin katılımıyla birlikte çözüm üretme taleplerimiz görmezden gelindiği gibi buz dağının yalnızca görünen yüzü olan beyaz kod verileri dahi tarafımızla paylaşılmıyor. Sağlık Bakanlığı ve idarelerin iletişime açık olmadığı böyle bir ortamda, meydana gelen şiddetin sorumluluğunun aslında kimde olduğu açık hale gelmektedir. Ancak ne yazık ki mevcut kamu otoritesi, bu durumda dahi sorumluluk hissetmemeye ve sanki şiddet hayatımızın bir parçasıymış gibi davranmaya devam etmektedir. Çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve sağlık kurumlarında yapılacak düzenlemelerde çalışanlar arasında ortaklaşılarak karar alınması gibi sağlık sistemine yönelik, şiddeti azaltabilecek önlemler kolaylıkla alınabilir. Ancak sağlık sistemini tartışmaya açmak yerine tepkiler çoğaldığında açıklanan ve sonrasında dişe dokunmayan düzenlemelerde ısrar edilmesi, kamu otoritesinin gözünde sağlık emekçisine verilen değeri gözler önüne sermektedir.
TTB olarak yıllarca dile getirdiğimiz gibi sağlıkta şiddetin önlenebilmesi için olgunun tüm yönlerle bütünlüklü ele alınarak kapsamlı bir analizi yapılmalıdır. Yaptığımız çalıştayın amaçladığı da hem bu analiz hem de şiddete karşı mücadele eden öznelerin dayanışmasını artırmanın temelini oluşturmaktı. Bu bağlamda Çalıştay’ın, hem sağlık emekçileri arasındaki hem de toplum ve hekimler arasındaki güvensizliği dayanışmaya çevirecek mekanizmaları üretmemizde zemin olmasını bekliyoruz. Çünkü hepimiz biliyoruz ki mağduriyetten özneleşmeye geçiş ve şiddetsiz bir yaşam, ancak dayanışma ve kolektif mücadele ile mümkün olacaktır.
Alican Bahadır
TTB Merkez Konseyi Üyesi