Hayal edin; güzelliklerini, konforunu yaşadığınız bir kenttesiniz. İşe bisikletinizle bölünmüş yollarda güvenle gidiyorsunuz; gezmek için metro ağını kullanıyorsunuz; iş çıkışı, hafta sonları, şehrin ortasındaki orman gibi devasa yeşil alanda, kulaklığınızdan gelen rahatlatıcı müzik eşliğinde, kanal boyunca koşuyor, yürüyüş yapıyorsunuz; gölet çevresinde bir ağacın altında çimlere uzanıyor ya da oturup termosunuzdan kahve, çay içiyor, küçük müzik gruplarının açık hava konserini dinliyorsunuz; o şehrin kültürel etkinlikler listesinden seçerek ayda birkaç kez tiyatro, konser, festivallere gidiyorsunuz. Evinizde çeşmeden akan suyu içiyor, su için fazladan para harcamıyorsunuz; şehrin havası da temiz. Böylesi bir şehir hayatı ne kadar zevklidir kim bilir?
Oysa bizim gerçeğimiz bunun çok uzağında. Şehirlerin doğal, tarihi dokusu çoktan bozulmuş; şehirler birbirine benzemiş; havası puslu ve sağlığı bozucu; kalabalığına, trafiğine, pahalılığına katlanmak ne kadar da zor.
Mart ayının sonunda yerinden yönetim kuruluşları olan belediyelerin seçimleri var. Belediye başkanlarını, belediye meclis üyelerini, il genel meclisi üyelerini, muhtarları seçeceğiz. Demokrasinin yerelden güçlü bir şekilde kurulması, yerel yönetimin aşırı merkezi müdahalenin temsilcisi kayyumlar eliyle yine yok edilmemesi çok mühim. Adaylar belirlenirken ekoloji, emek hareketinden gelen, genç, kadın, engelli yurttaşların önünün açılması, seçilebilecek sıralara yerleştirilmesi artık bir gerekliliktir.
Belediye başkanlıkları için yine rantiyeci, müteahhit, iş insanı gibi tercihlerin öne çıkmamasını umarız. Adaylar ön seçim yapılarak, kentlinin görüşü alınarak belirlenmeli; ekokırım suçu işlememiş olmalı; bilakis çevre sorunları, iklim krizi, olağan dışı durumlar ve deprem konusunu bilmeli; meslek odalarıyla ortak doğru stratejiler geliştirebilmelidir. Bu seçim için Sinop’tan önseçimde oyların çoğunu alan adayın Sinop Nükleer Karşıtı Platform’dan çıkmasını örnek verebiliriz.
Belediyeyi yönetenlerin, toplumsal cinsiyet eşitliğini içselleştirmiş olması, şehir ya da ilçeyi mor bayraklı yapmak için eylem planlarının olması, insan dışındaki tüm canlıları ve sokak hayvanlarını da gözetmesi beklentiler arasındadır. Ayrıca adayların, engelli bireylerin sosyal hayata katılımı, okula, kuruluşlara erişimi için projeleri hayata geçireceğini taahhüt etmesi gerekir. Görme engelli yurttaşlar için kaldırımlara yapıştırılan nereye gittiği belli olmayan, pek çok kişinin düşmesine, kırıklara yol açan göstermelik yer belirteçleriyle, üzerinde durmanın imkansız olduğu rampalarla yetinilmemelidir.
İmar plan değişiklikleri ile emsal artışıyla mahallenin, alt yapının kaldıramayacağı konut, işyeri inşaatlarına son verilmelidir. Meydanı, geniş yeşil alanları olmayan şehir kalmamalı; raylı ulaşım yerine biçimsiz, kazalara sebebiyet veren yeni yeni asfalt yolların, alt geçitlerin açılması çözüm olarak ortaya konmamalıdır. Kaldırımların araçlarca işgali önlenmeli; caddelerdeki tabela kirliği sorunu çözülmelidir.
Şehirlerin çeperindeki tarım arazileri betonlaşmayla yok edilmemeli; yerel tarımsal üretim desteklenmeli; ekosistemler korunmalıdır. Halkın ihtiyacı olan ücretsiz kreş, evde bakım hizmeti, sağlık merkezleri yaygınlaştırılmalıdır.
Kent için kararlar halk meclisleri, mahalle meclislerine katılım sağlanarak alınmalı; kent konseylerine işlerlik kazandırılmalıdır. Kentte yaşayanlar yerelin ekonomik, sosyal, kültürel, ekolojik, yönetsel sorunlarını bilmeli; yapılanları takip etmeli; kent hakkı bağlamında çözüme katkı sağlamalıdır.
Sonuç yerine söylenebilecekler; yeni liberalizmin ortak yaşam alanlarımızı yok etmesine daha fazla seyirci kalmayarak; halkçı yerel yönetim politikaları için siyasi parti, meslek odaları, sendikalar, kadın örgütleri birlikte ortak hareket edilmesi gerekliliğidir.
Deniz Erdoğdu