Türk Tabipleri Birliği İnsan Hakları Kolu
18 Eylül 2011 sabahı saat 06.30 civarında Kayseri-Malatya Karayolunun Karakuyu köyü civarında Van’dan İstanbul’a mahpus götüren ring aracı seyir halindeyken alev aldı. Şoför aracı durdurdu, askerler dışarı çıktı. Görevliler kilitli kapıları açamadıkları için 5 mahpus yanarak hayatını kaybetti.
Ring aracının daha önceden arızalı olduğu, acil çıkış kapısının olmadığı, mahpusların ellerinin kelepçeli olduğu, mahpusların kaçmasını önlemek için asma kilit, sürgülü kilit ve anahtarlı kilit şeklinde 3 ayrı kilit sisteminin olması nedeniyle geç kalındığı, bilirkişi raporu ile kanıtlandı.
Adalet Bakanlığı; ring aracının Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğünün envanterindeki en üst teknik özelliğe sahip araçların biri olduğunu ve bu araçların kurum ihtiyacı için özel olarak üretildiğini ifade etti.
Daha çok büyük cezaevlerinde yeni model Otokar marka midibüsler kullanılmakta olup en çok kullanılan araç tipi ise eski minibüs tipi araçlardır. Ne yazık ki kamyondan ve otobüsten bozma modellere de rastlanmaktadır.
Ülkemizde bu ve bunun gibi cezaevi ring araçlarının neden olduğu yaralamalı ve ölümlü çok sayıda kaza-katliam yaşandı ve yaşanmaktadır.
Mahpusların taşınması için kullanılan tüm araçların standartlarının gözden geçirilmesi can güvenliği açısından hayati bir konudur.
Bu araçlar; birbirinden izole edilmiş, hücre şeklindeki farklı bölmelerden oluşmakta, mahpuslar da kelepçeli bir şekilde taşınmaktadır. Bazı ring araçlarında 3-4’lü kabinler de bulunmakta; mahpuslar 2’şerli birbirine kelepçeleyip bu kabinlere oturtulmaktadır. Bu ikişerli kelepçelenme durumlarında özellikle yaşlı mahpuslar olmak üzere araca inip binerken zorluk yaşanmaktadır.
Hem eski hem de motor, elektrik ve diğer aksamlarının düzenli bakımlarının yapılmadığı bu araçların fiziki olarak aynı şehirdeki adliyelere, hastanelere nakil için bile elverişli olmadığı bilinmekte iken şehirlerarası uzak mesafelerde kullanılmasının nasıl bir açıklaması olabilir?
Bu ölümlerin sorumlusu sadece kilitler ve araçlardan sorumlu olanlar mıdır? Bizler sorumluları nerede ve kimlerin arasında arayacağız?
Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesinin 6/1. maddesi “Her insan doğumla kazandığı (varlığına yerleşik) yaşam hakkına sahiptir. Bu hak yasa ile korunacaktır. Hiç kimse yaşamından keyfi olarak yoksun bırakılamaz” demektedir.
İnsan Hakları Komitesinin 6 (16) sayılı Genel Yorumuna göre; yaşam hakkı, ulusun yaşamını tehdit eden kamusal tehlike halinde bile aykırı önlem (sapma önlemi) alınamayacak olan üstün bir haktır.
Yaşam hakkı “mutlak haktır” ve “güvenlik gerekçesi” bile bu durumun önüne geçemez. Kamu otoritesi yaşam hakkının korunması için bütün önlemleri almakla yükümlüdür.
O halde güvenlik gerekçesi ile cezaevi aracına eli kelepçeli olarak kilitlenen kişilerin yaşam haklarının ihlalinden ve yanarak ölmelerinden kimler sorumludur?
Cezaevi ring araçları; genellikle mahpusların nakli, duruşma ve hastaneye götürülmesi gibi durumlarda kullanılmaktadır.
Bir mahpusun mektubundan; “Sevk için kullanılan ringler tek kabinli. 50*50 cm’lik kutular içinde ve 165 cm yükseklikte bölmeler halinde. Havasız ve toz içinde. Epilepsi ve bipolar hastasıyım. Ringlere binince kriz geçirme sorunu yaşıyorum. Tansiyon, bel fıtığı, panik atak hastası birçok insan var. Koltuk değneği kullanan ya da kalça çıkığı olan arkadaşlar yol boyunca ayakta durmak zorunda bırakılıyorlar. Bu bir işkencedir.”
Başka bir mahpus ise; hastaneye ve mahkemeye giderken tek kabinli, hücre tipi, adeta hayvan kafeslerine benzeyen ring araçlarının geldiğini, bu araçlarda tek kişilik bölümlerin çok küçük olduğunu ve içine ancak bir sandalye sığdığını, hareket etmenin mümkün olmadığını ve ayağa kalkamayacak kadar alçak olduğunu, adeta bir mezar gibi dar ve havasız olduğunu, havasız olmasından dolayı bu araca sağlıklı binen kişinin hasta olarak indiğini, zaten akciğer sorunları olan, astımı veya klostrofobisi, panik atağı olanın binmesinin mümkün olmadığını, aynı hücrede bulunan kişilerin bile ayrı ayrı kabinlere konulmasının tecridin ring aracında bile sürdürülmesi demek olduğunu, hastaneye gidemediklerini, bu yüzden var olan hastalıkların öğrenilmediğini, bilinen hastalıkların da ilerlediğini belirtmiştir.
Diğer bir mahpus ise; hastaneye 12 kere tekli ring araçlarıyla götürülmeyi reddettiği için her defasında kendisine soruşturma açıldığını, İstanbul Adli Tıp Kurumu’na ve Diyarbakır’daki duruşmaya tekli ring aracıyla götürüldüğünü, fenalık geçirdiğini, sadece raporlu olanların ring araçlarıyla hastaneye götürülebildiğini, tekli ring dışında diğer ring araçları ile götürüldüğünde hastaneye gittiğini ancak panik atağı olduğu için tekli ring aracı ile götürülmeye çalışıldığında binmeyi reddettiğini ve hastaneye gidemediğini, tekli ring aracına binmesi için zorlandığını, hastaneye gidene kadar kelepçelerin sımsıkı halde bırakıldığını, küçücük hareket edilemeyecek kadar havasız tek ve çok gürültülü tekli ring araçlarıyla mahpusların hastaneye götürüldüklerini belirtmiştir.
Başka bir mahpus; hastanede randevu almanın zaten birçok prosedür gerektirip uzun bir zamanı alırken bir de tek kabinli ring yüzünden hastaneye gidememenin süreci daha da uzattığını, süreç uzadıkça var olan rahatsızlıklarının arttığını ya da başka bir hastalığa dönüştüğünü, hapishanelerde hasta mahpus sayısının bu kadar çok artmasının temel nedeninin de bu olduğunu, neredeyse sağlıklı koşullarda tedavi olamadığı için her gün hapishane kapılarından tabut çıktığını; tek kabinli ringlerin bir nevi hayvan kafesi gibi olduğunu, bir insanın sığacağı kadar kutu olduğunu, iki yana kollarını açamadıklarını, kalkmak istense tam doğrulamadıklarını, hava alabilecekleri bir camın olmadığını, klimanın kötü havayı sürdürmek dışında bir işe yaramadığını, pislik içinde olduğunu; sadece tek kabinli ringler değil diğer ringlerin de hijyen anlamında aynı durumda olduğunu; zaten hasta olan birinin bu kutuya konduğunu (demirden yapılan bir kutu olduğu için yazın kızgın güneşin altında ateş gibi, kışın soğukta buz gibi oluyor), saatlerce yol gittiğini, bir de götürülen kişi çoksa muayene bitene kadar saatlerce o havasız ortamda tutulduklarını, kapıyı açtırmak istediklerinde “yasak” denilerek açılmadığını, böylesi bir ortamda hastalıkları daha çok arttığı için bu ringleri kabul etmediklerini; bu ringlerin, fiziksel özellikleri dışında insanı psikolojik olarak da olumsuz etkilediğini, bu konuya dair birçok yere dilekçeler yazdıklarını, tek kabinli ringlerin insani olmadığını, tecridi ağırlaştırıp, insanı yalıtmak için özel yapıldığını, yolculuk sırasında bir şey yaşasalar yardım edecek kimsenin olmadığını, askere söyleyene kadar iş işten geçmiş olduğunu, sadece hastane değil mahkeme, sürgün vs. durumları için de kullanıldığını, saatlerce bazen günlerce süren yolculuklar yüzünden içerideki koşullardan kaynaklı yarı baygın olduklarını, tek kabinli ringlerin kaldırılmasını istediklerini” aktarmıştır.
Mevcut ring araçları hem şehir içi hem de şehirlerarası yolculuklar için kaza, yangın vb risklerinin yanında insanın fiziksel ve ruhsal sağlığını ileri derecede bozma, mahpusların mevcut hastalıklarının ilerlemesine ya da farklı hastalıkların oluşmasına neden olma dışında insanlık onurunu da rencide etmektedir. Bir yaşam hakkı ihlalidir, bir işkence aracıdır.
Hiçbir kamusal tehlike insanın yaşam hakkının üzerinde olamaz, olmamalıdır.
Herhangi bir insanın normal koşullarda seyahatini sağlayan özelliklere sahip, ergonomik, aynı zamanda güvenli ring araçlarını sağlamak zor değildir. Yeter ki mahpusların yaşam ve sağlık hakkının da tüm hakların üstünde ve mutlak olduğunu düşünen ve bu durumu içselleştirebilmiş bir kamu otoritesi olsun.