Dr. Ali İhsan ÖKTEN
Hekim, hukukçu ve TTB Yüksek Onur Kurulu üyesi Ö. Özkan Özdemir’in Dr. Mahmut Ortakaya’yı anlattığı biyografik kitabı Ayrıntı Yayınları’ndan çıktı.
Özdemir çalışmasında, Türk Tabipleri Birliği’nde (TTB) en uzun dönem Yüksek Onur Kurulu üyeliği yapan, deontololojinin, etik değerlerin, iyi hekimliğin koruyucularından Dr. Mahmut Ortakaya’nın sadece yaşam öyküsünü değil, aynı zamanda TTB’nin örgütsel yapısı ile birlikte Etkin Demokratik TTB’nin (EDTTB) de tarihini anlatıyor.
Ayrıntı Yayınları’nın Yakın Tarih dizisinde yer alan kitap, faili meçhullerin, insan hakları ihlallerinin en yoğun yaşandığı, devletin Kürtleri zapturapt altına almaya çalıştığı 1990’lı yıllarda Diyarbakır Tabip Odası Başkanlığı yapan Ortakaya’nın hayatını konu alıyor. Özkan Özdemir’in kitabı yayınlanmadan önce yönetmenliğini Veysi Ülgen’in yaptığı ve Özkan Özdemir’in kitap söyleşisi ile katıldığı “Bir Hekim, Bir Örgüt, Bir Coğrafya Dr. Mahmut Ortakaya” belgesel film gösterimi ve söyleşi etkinliği 23 Nisan 2023 tarihinde yapılmıştı.
Kitap sadece Ortakaya’nın kişisel yaşamöyküsüne değil, Diyarbakır Tabip Odası ve Türk Tabipler Birliği’nin hekim hakları ve toplum sağlığı adına verdikleri mücadelenin felsefesi ve süreci; Ortakaya’nın toplumsal, siyasal mücadelesi ve Kürt meselesiyle ilgili düşünceleri; iyi hekimlik değerleri ve mesleki pratiği; sivil toplumcu faaliyetleri gibi konulara da yer veriyor.
Kitap dönemsel olarak o tarihlerde Mahmut Ortakaya ile yolu kesişmiş birçok kişi ile görüşmeler yapılarak, birçok kaynak araştırılarak, oldukça titiz bir çalışma yapılarak hazırlanmış.
Kitap tirajikomik birçok anekdotlarla dolu. Mahmut Ortakaya’nın biz Kürt olduğumuzu bilmiyorduk. Bize döve döve Kürt olduğumuzu öğrettiler demesi ironik bir gerçeklik örneği olarak karşımıza çıkıyor. Mahmut Ağabeyimizin ağzından, çok bedel ödenmiş bir coğrafyada Yeşilyurt köylülerine yedirilen dışkının nasıl ince bir ironiyle el yıkama alışkanlığı kazandırma girişimlerine ket vurma eleştirisiyle dile geldiğini de okuduk kitabın sayfa aralarında.
Mahmut Ortakaya’nın en önemli özelliği en acılı şeyleri bile mizah katarak anlatması. Çevresine anlattığı zindan günlerinden kalma şu anekdot hâlâ anlatılır durur: “Üç yıl boyunca yıkanmadık. Bitlendik. Kaşınıyorduk. Başımızı kaşımak yasaktı. Kaşıyınca bitler ölüyormuş! Sonra ‘Devletin bitlerini öldürüyorsunuz ulan’ diye işkence yapıyorlardı.”
Tanıl Bora’nın kitapta yer alan yazısı şöyle:
“İçinde yaşadığımız zamanlarda yozlaşan kelimelerden biri de ‘bilge.’ Oysa bu sıfatı Mahmut Abi’ye ayırmak gerekirdi. Yüzeysel bir tanışıklıkla bile, ondaki bilgeliği görmemek imkânsızdır. Kelimenin tam hakkıyla, bir bilgedir o. Nitekim elinizdeki kitapta, birçok dostu onu öyle anıyor: ‘Bilge bir direnişçi,’ ‘aydın Kürt bilgesi’, ‘şahsına münhasır bilge soyluluk’…
Çelebiliğiyle; herkese ve her şeye, her teferruata dikkat verişiyle; insana ağır gelmemesine özen gösterdiği manâca ağır sözleriyle; nüktedanlığıyla, iktidara-otoriteye onu çaresiz bırakacak bir ironiyle inceden meydan okuyuşuyla; sadece konuşarak değil, bazen susarak öğretmesiyle; bilgeliği, abiliğine bitişiktir onun. Mahmut Ortakaya, yine yüzeysel bir tanışlıkla bile, anında Mahmut Abi’ye dönüşür. Ağabeylik sorumluluğuyla davranan, ağabeylik hukukuna gözeten, en önemlisi tepeden bakmayan, eşit ilişki kuran, özgürlükçü̈ bir abi…
Bu bilgeliğin ve ağabeyliğin arkasında, soyut bir ‘iyilik’ten öte, hümanist ve realist bir kişilik var, sağlam bir adalet, hak ve onur anlayışı var. Mahmut Ortakaya’nın Türk Tabipleri Birliği (TTB) tarihinde en uzun dönem (1990-2004) Yüksek Onur Kurulu üyeliği yapan kişi olması, tesadüf sayılmamalı. Onur kavramını kişileştiren biri, o. 2010’da Mezopotamya Tıp Kongresi’nin Onur Başkanı olması da, doğal bir boşuna değil.
‘Doktor’ Mahmut Ortakaya’dan söz ediyoruz! Abiliği gibi, hekimliği de adına sımsıkı yapışmıştır. TTB’deki uzun süreli etkinliği yanında, veremle mücadeleye, Toraks Derneği’ne nice emek verdi. Mahmut Ortakaya, hekim’in, hikmet’le aynı kökten geldiğinin de canlı timsalidir. Hekimliği, insan haklarıyla, barış savunuculuğuyla iç içe bildi, öyle yaşadı. Barış dili, hekimliğin etik icabıdır ona göre. ‘Sağlıktan ve özgürlükten tasarruf edilemez’ ilkesiyle, kendini hep ‘halkın hekimi’ olarak gördü.”