Fotoğraf: Ara Güler

Bir Garip Şairin Bir Garip Ölümü: Orhan Veli

Kültür-Sanat

Fotoğraf: Ara Güler

Ali İhsan Ökten

1914 yılında İstanbul’da doğan şair Orhan Veli, 1950 yılının bir sonbahar günü (10 Kasım),  Ankara’da karanlık bir sokakta alkollü olarak yürürken belediyenin kablo döşetmek için kazdığı bir çukura düşer ve başından hafifçe yaralanır. İki gün sonra İstanbul’a döner ama başı hala ağrımaktadır. Dördüncü gün öğle saatlerinde bir arkadaşının evinde otururken aniden fenalaşır. Arkadaşları açılabilir diye hamama bile götürürler. Ancak durumunun daha da kötüleşmesi üzerine İstanbul’da Cerrahpaşa Hastanesi’ne kaldırılır. Alkol koması tanısı ile tedavi edilmeye çalışılır. Ancak saat 20.00 civarında komaya giren 36 yaşındaki “Garip” şair, bütün çaba ve tedavilere rağmen 14 Kasım 1950’de saat 23.20’da vefat eder. Ölümünün nedeni, 15 Kasım 1950 Çarşamba günü çıkan akşam gazetelerinde “alkol yüzünden zehirlendi” olarak duyurulur. Orhan Veli’nin ani ölümüyle kitapçılar o gün kepenk indirir; ajanslar sık sık haber yaparlar o kara günü. Ankara ve İstanbul radyolarının yanı sıra Roma, Paris, BBC ve Amerika’nın Sesi radyoları da aynı anda tüm dünyaya duyururlar ölüm haberini. 16 Kasım günü Sanat Dostları Cemiyeti tarafından yüzünün mulajı (kalıbı) alınır, ardından otopsi yapılır. İşte asıl ölüm nedeni o zaman anlaşılır: Epidural Hematom yani beyin kanaması.

Bir dostu olan şair Halim Şefik bu beklenmedik ölüm üzerine “Otopsi” isimli şiirini yazar.

“Morgda açılınca kafatası
Doktor beyler beyin gördüler
İndirince ten kafesine neşteri
Doktor beyler yürek gördüler
Yürekte ne gördüler dersiniz
Yürekte memleket gördüler
Bir de dost gördüler
Ama bu işte doktor beyler
Doğrusu geç kaldılar
Çok geç kaldılar”

Orhan Veli’nin mezarına gitmeyen ve gitmek de istemeyen Oktay Rifat “Ağıt” şiirinde Orhan Veli’ye şöyle seslenir;

“Gel gel kardeşim Orhan
Benim ellerimi al
Benim gözlerimi kullan”

Türk şiirine yepyeni bir hava getirmiş olan, yaşama sevinciyle dolu, otuz altı yaşında ölen şair Orhan Veli Kanık, 13 Nisan 1914 tarihinde  İstanbul’da doğar. “Garip” ya da “Birinci Yeni” denilen akımın öncüsü, kuramcısıdır. Galatasaray’da başladığı öğrenimini, babasının atandığı Ankara’da Gazi İlkokulu ve Ankara Erkek Lisesi’nde sürdürür. Lise sıralarında Oktay Rifat ve Melih Cevdet’le  arkadaş olur. Liseyi bitirince İstanbul’a dönerek, Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’ne girer (1932), ancak yükseköğrenimini yarım bırakır (1935). 1936’da Ankara’ya döner ve askere gidinceye dek PTT Genel Müdürlüğü Telgraf İşleri Reisliği Milletlerarası Nizamlar Bürosunda memurluk yapar. Yedek subaylığını tamamlayınca, iki yıl kadar, yine Ankara’da, Milli Eğitim Bakanlığı Tercüme Bürosu’nda çalışır. 1947’de, Hasan Âli Yücel’in yerine Reşat Şemsettin Sirer’in bakan olarak atanması üzerine, Milli Eğitim Bakanlığında “antidemokratik bir hava” esmeye başladığını söyleyerek, görevinden istifa eder. 1 Ocak 1949-15 Haziran 1950 tarihleri arasında yirmi sekiz sayı süren, on beş günde bir yayımlanan, iki sayfalık “Yaprak”  dergisini çıkarır. Yirmi sekiz sayı süren Yaprak serüveni öncesinde, Ankara Erkek Lisesi’nde Oktay Rifat ve Melih Cevdet ile birlikte “Sesimiz” dergisini çıkarmışlardır. Biçemini belli eden ilk şiirleri, yine, arkadaşları Oktay Rifat ve Melih Cevdet ile birlikte “Varlık” dergisinde yayımlanır ve müthiş bir ilgi görür. Şiir ve yazıları, Varlık dergisinden başka İnsan, Ses, Gençlik, Küllük, İnkılapçı Gençlik, Ülkü, Demet, İşte, Aile gibi dergilerde de yayımlanır. İkinci Dünya Savaşına katılmayan ve katılmış kadar etkilenen Türkiye’de, Türk şiirini bir takım kalıp ve klişelerden, şairanelikten, yıpranmış benzetmelerden kurtarır, kısa ve basit ama vurucu bir söylem -eda- geliştirir. Şiirin bilinen ve kabul gören sınır taşlarını yerinden oynatır. Yalın bir halk dili kullanarak, yergi ve gülmeceden yararlanarak, sıradan yaşantıların şiirinin de yazılabileceğini gösterir.

2000 yılında genç bir şair Fatin Hazinedar, Orhan Veli’ye olan saygısını şu şiiri ile anlatır.

“Genç bir şair
Dizelerinin üstüne çıkıp
Kendini asarken bir otel odasında
Göğüslerinde Orhan Veli damgalı
Onlarca bebek dünyaya gelir
Zeynep Kamil’de
Doktorların beyaz elleri arasında”

Bugün için en basit tetkik yöntemi sayabileceğimiz beyin tomografisi ile yaşamda kalacak olan Orhan Veli için ölüm çok erken olmuştur.

Şair Cemal Süreya’nın dediği gibi her ölüm erken ölümdür.

“Ölüyorum tanrım
Bu da oldu işte
Her ölüm erken ölümdür
Ama, ayrıca, aldığın şu hayat
Fena değildir…
Üstü kalsın…”

Not 1: Orhan Veli’nin çok yakın arkadaşı Halim Şefik şiirinde duygusal olduğu için biraz da doktorları suçlamıştır. O dönemde hem beyin cerrahi uzmanı yoktu (Türkiye nöroşirürji tarihinde o dönemlerde beyin ve omurilik ameliyatları yapılıyordu. Ancak bunlar daha çok genel cerrahlar tarafından yapılan ameliyatlardı.) hem de tanı metotları gelişmediği için teşhis koymak çok zordu.

Not 2: Epidural hematom beyin zarı ile kafatası arasına travma sonucu kan birikmesidir. Kısa süreli bilinç kaybını takiben saatler süren bir iyileşme hali olan “lucid interval” döneminden sonra hastada tekrar kafa içi basınç artış bulguları gelişir. Ve hastanın bilinci giderek kapanır. 1950’lerde epidural hematomlarda %70-80 olan ölüm oranı günümüzde gelişen tanısal araçlar sayesinde çok azalmıştır (%5-10). Kafa travmalarında cerrahi tedaviden en iyi sonuç alınan kanamalardır. Erken teşhis çok önemlidir. Amaç; günümüzde gelişen görüntüleme yöntemleri ile kısa sürede teşhis ve operasyon ile ölüm oranlarının daha da düşürülmesini sağlamaktır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Güvenlik Kodu * Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.