Sağlıkta 3Ç: Çürüme, Çöküş, Çeteleşme

Gündem

Kayıhan Pala
Prof. Dr., 28. Dönem CHP Bursa Milletvekili

Sağlıkta Dönüşüm Programının ilk olarak duyurulduğu yıllarda, 2003 yılından başlayarak, bu programın çökmeye mahkum olduğunu birçok kez dile getirdik ve yazdık. 2025 yılına girdiğimiz bu günlerde, Sağlıkta Dönüşüm Programı (SDP) artık çürüme, çöküş ve çeteleşme ile anılmaktadır. İronik olan, Yenidoğan Çetesi Skandalının yaşandığı sırada İstanbul İl Sağlık Müdürü olan yeni Sağlık Bakanının, basına verdiği demeçlerde “Dünyanın en iyi sağlık hizmetini sunduklarını” söyleyebilmesidir. 3Ç, yeni Bakanı gerçeklerden iyice koparmıştır, anlaşılan.

Yaklaşık yirmi yıl önce, SDP ile sağlık alanının ticarileştirilmesinin pek çok sakıncası olacağını öngörüp bu sakıncaları dile getirdiğimizde, AKP’nin ilk Sağlık Bakanı Recep Akdağ söz konusu sakıncaları reddetmişti. İki örnek vermekle yetinelim.

SDP ile getirilen aile hekimliği modelinin birinci basamağı zayıflatacağını, birinci basamakta ekip olarak hizmet sunmaktan uzaklaşılacağını, sağlığı korumak ve geliştirmekle ilgili programların uygulanmasının zorlaşacağını ve bu durumun özellikle bulaşıcı hastalıklarla mücadele konusunda sağlık sistemini zaafa uğratabileceğini söylemiştik. Örnek olarak, ülkeyi kızamık salgınlarına açık hale getiriyorsunuz dediğimizde, Recep Akdağ “Bir daha, yılda 100’den fazla kızamık olgusu görülmeyeceğini” iddia edebilmişti. Bilindiği gibi, 2013’te 7.404 olgu ile büyük bir kızamık salgını gerçekleşti, Türkiye Dünya Sağlık Örgütü’nün kızamık eleminasyonu programında halen “endemik ülke” olarak tanımlanıyor. 2023’te Dünya Sağlık Örgütü’nün veritabanında beş binin üzerinde, 2024’ün ilk dokuz ayında ise bin dört yüzün üzerinde kızamık olgusu var. Olgularda özellikle 5 yaşın altındaki aşısız çocuklar dikkat çekmektedir!

SDP’nin COVID-19 pandemisi sırasındaki düşük performansını da anımsamakta yarar var. Sağlık ocakları kapatılınca filyasyon ekipleri de dağıtıldığı için, pandemi başlamasına karşın kısa sürede filyasyon ekipleri kurulamamış, filyasyon eğitimi olmayan sağlık çalışanları hatta sağlık çalışanı olmayanlar bile filyasyon ekiplerinde görevlendirilebilmişti. Bunun sonucunda salgın duyurusunun yapılmasından on gün sonra, temel üreme sayısı (R0) ülkeler arasında en yüksek değer olarak 9,6’ya kadar yükselmişti!

İkinci olarak, Recep Akdağ’a SDP ile sağlık alanını ticarileştirerek özel sektöre büyük bir alan açmanın kötü kullanıma açık bir zemin hazırladığını, bu zemin nedeniyle hastaların büyük zarar görebileceğini söylemiş, Akdağ’dan “Sağlık Bakanlığı kürek çeken değil, dümen tutan bir yöne doğru ilerleyecektir” yanıtını almıştık. Akdağ’a göre özel sektör Sağlık Bakanlığı tarafından çok sıkı bir biçimde denetlenecekti!… Sağlık Bakanlığı’nın Yenidoğan Çetesi Skandalı başta olmak üzere, dümeni nasıl tuttuğunu -maalesef- hep birlikte gözlüyoruz…

Çürüme, sağlık alanıyla sınırlı olmayan; ancak sağlık alanını SDP ile birlikte çok olumsuz etkileyen AKP’nin kamu yönetimi zaafını gündeme getirmektedir. AKP ile sağlık yöneticilerinin sözleşmeli olarak görevlendirilmesi örneğinde olduğu gibi Sağlık Bakanlığının değiştirilen yapısı, sağlık hakkını koruyacak ve sağlayacak bir Sağlık Bakanlığı niteliğini büyük ölçüde ortadan kaldırmıştır. Sağlık ocakları kapatıldıktan sonra, SDP ile getirilen aile hekimliği sisteminin birinci basamağı kamucu özelliklerinden uzaklaştırması, kamu-özel-işbirliği yöntemiyle kurulan şehir hastanelerinin Sağlık Bakanlığı bütçesini rehin alması, yeni devlet hastaneleri yapılırken depremsellik başta olmak üzere teknik özelliklere yeterince dikkat edilmemesi, devlet hastanelerinin başta görüntüleme hizmetleri olmak üzere gereksinim duyduğu hizmetleri özel sektörden satın almak zorunda bırakılması, Atatürk Havalimanı pistlerinin kullanımını etkileyecek biçimde hastane yapılması, depreme dayanıksız olduğu raporlarla saptanan devlet hastanelerinde hizmet sunmaya devam edilmesi, özel hastanelere yeterince denetim yapılmaması ve denetim öncesi hastane yöneticilerine haber verilen bir mekanizmanın önlenmemesi, 112 acil komuta merkezinden çıkar ilişkilerine bağlı olarak özel hastanelere sevk yapılmasına seyirci kalınması gibi çok sayıda örnek çürümenin kanıtları arasındadır. Ayrıca, Sayıştay raporları sağlık alanındaki çürümenin örnekleriyle doludur…

Çöküş, çürümenin yol açtığı sonuçtur. SDP’nin performansındaki düşüklük, sağlık sistemindeki çöküşü açık olarak ortaya koymaktadır. Bebek ölüm hızının Avrupa Birliği ülkeleri ortalamasının üç katından aşağıya düşürülememesi, düşürülmeye bırakın, 2023 yılında 2022 yılına göre artış göstermesi, SDP’nin çöküşünün en belirgin örneklerinden biridir. Avrupa Birliği üye ve aday ülkeler içerisinde en yüksek bebek ölüm hızı binde 10 ile Türkiye’dedir. Türkiye’de bebek ve çocuk ölümleri çok yüksektir! Bebek Ölüm Hızı (BÖH), 2022 yılında binde 9,2 iken 2023 yılında binde 10,0’a yükseldi. 2023 yılında BÖH 2022 yılına göre 51 ilde artış göstermiş, bir ilde aynı kalmış, 29 ilde azalmıştır. 5 Yaş Altı Çocuk Ölüm Hızı (5YAÇÖH) da artış göstermiş, 2022 yılında binde 11,2 iken 2023 yılında binde 14,5’e yükselmiştir. 2023 yılında 5YAÇÖH 2022 yılına göre 51 ilde artış göstermiş, 30 ilde ise azalmıştır. Bakanlık 2023 yılında bebek ölüm hızındaki artışı 6 Şubat depremleri sırasındaki bebek ölümlerine bağlamış olsa da depremden etkilenen il sayısı 11 iken BÖH 51 ilde artış göstermiştir. Kaldı ki depremden etkilenen 11 ilde depremde ölen bebekler çıkarıldıktan sonra hesaplanan bebek ölüm hızı da 10 ilde bir önceki yıla göre artış göstermiştir.

Çöküşün en belirgin örneği olarak, ülkemizde sağlık hizmetlerine erişimle ilgili ciddi sorunlar vardır:

  • Kamu hastanelerinden randevu almak çok zordur! Merkezi sistemden randevu almaya çalışırsanız pek çok il ve branşta “Aradığınız klinikte alınabilir uygun randevu bulunamamıştır” ekranı karşınıza çıkmaktadır. Hastalar, özel sektöre başvurmak zorunda bırakılmaktadır.
  • Gücü yetmemek, uzaklık ve randevu alamamak sağlık hizmetlerine erişimi engellemektedir.
  • GSS prim borcu olan yaklaşık 9,4 milyon kişi hastalandığında ilaç alamamaktadır.
  • Bağışıklama hizmetlerinde aşı sağlanamaması, aşı tedirginliği ve aşı reddinin artışı nedeniyle düşüş söz konusudur.
  • Aile planlaması araçlarında “karşılanmayan gereksinim” çok yüksektir.

Ülkemizde acil servislere başvuru sayısı da çok yüksektir. Rutin sağlık hizmetlerine erişemeyen hastalar, çareyi acil servislere başvurmakta bulmaktadır. Ülkemizde 2023 yılında acil servislere 154 milyondan fazla başvuru (100 kişi başına yılda 177 başvuru) gerçekleşmiştir. OECD ülkelerinde ise 2021’de yılda 100 kişi başına ortalama 27 acil servis başvurusu gerçekleşti. Türkiye’de 100 kişi başına acil servise başvuru OECD ortalamasının 6,5 katıdır! Bu kadar yüksek bir yükü acil servislerin ve acil servis çalışanlarının kaldırması beklenemez! Acil servisler yaşamın sürdürülmesine ilişkin kritik bir hizmet sunarken, (gereksiz) yüksek kullanım, sağlık hizmetlerinin uygunsuz ve verimsiz olduğunun göstergesidir. Sağlıkta Dönüşüm Programı ile birlikte Türkiye, dünyada nüfusundan fazla acil başvurusu olan tek ülkedir. Üstelik bu durum sağlıkta şiddete de zemin hazırlamaktadır!

SDP ile, yıllardır dile getirdiğimiz gibi sağlık alanındaki şiddet büyük artış göstermiş, maalesef bazı sağlık çalışanları yaralanmış, bazıları da yaşamını yitirmiştir. Sağlık Bakanlığı 2023 yılında 14.842 beyaz kod başvurusu olduğunu açıklamıştır. SDP’nin çöküşünün en belirgin kanıtlarından birisi de her gün 40’tan fazla beyaz kod başvurusu yapılan bir sağlık sistemi haline gelmiş olmasıdır. Sağlık çalışanlarının ilk talebi artık, can güvenliğinin sağlanmasıdır!

6 Şubat depremlerinde Hatay Devlet Hastanesi örneğinde olduğu gibi, depreme dayanıksız olduğu raporlarla ortaya konan devlet hastanelerinde hizmet sunulmaya devam edilmesi çok sayıda hasta, hasta yakını ve sağlık çalışanının yaşamını yitirmesiyle sonuçlanmıştır. Yeni açılan Burdur Devlet Hastanesindeki teknik sorunlar nedeniyle üç diyaliz hastası hayatını kaybetmiştir. Bütün bunlar SDP’nin çöküşünün dramatik örnekleri arasında yer almaktadır.

Sayıştay müfettişleri tarafından 2023 yılına ait saptanan önemli bir bulgu; “Aşı ve Antiserum Soğuk Zincir ve Stok Yönetim Sistemi Hizmet Alımına İlişkin Süreçlerin İhale Dokümanına Uygun Sürdürülmemesi”dir. Aşı ve Antiserum Soğuk Zincir ve Stok Yönetim Sistemine ilişkin hizmet alımı 60 aylık süre ve 87 milyon 508 bin 740 TL bedel üzerinden 13.05.2022 tarihinde sözleşmeye bağlanmıştır. Aşı ve Antiserum Soğuk Zincir ve Stok Yönetim Sistemi hizmet alımında Şartname’de belirtilen sayıda personel çalıştırılmadığı, teknik personel arasında iş deneyimi veya mezuniyet şartlarını taşımayanların bulunduğu, işin yürütülmesine ilişkin süreçlerde aksamalar bulunduğu ve hak edişlerin aylık düzenlenmemesi nedeniyle ceza hükümlerinin uygulanmadığı görülmüştür. Hak edişlerin Teknik Şartname’ye uygun olacak biçimde aylık düzenlenmemesi, işin yürütülmesi esnasında karşılaşılan ve Şartname’nin 14’üncü bölümü kapsamında ceza uygulanması gereken durumlar için işlem yapılamamasına veya geç işlem yapılmasına sebep olmuştur. Nitekim yapılan incelemelerde işin yürütülmesinde bir kısım aksamalar yaşanmasına ve bunların Toplantı Tutanak Formlarına yansımasına rağmen bu aksamalar için tahakkuk ettirilmiş bir ceza bulunmadığı da tespit edilmiştir.

Sayıştay bulguları da SDP’nin çöküşünü açık olarak ortaya koymaktadır.

Çürüme çöküşü getirmiş, çöken sağlık sistemi içerisinde ise çeteler boy göstermiştir. SDP ile bir yandan sağlık hizmetlerini ticarileştirerek, diğer yandan da sağlık hizmeti sunucularını denetlemeyerek sağlık alanında çeteleşmeye uygun bir zemin yaratılmıştır. Yenidoğan çetesi çeteleşmenin en can yakan örneği olarak karşımızdadır. Ancak çeteleşme yenidoğan yoğun bakım yataklarının kötüye kullanımı ile sınırlı değildir. Hem kamuyu dolandırmak hem de hastalardan para almak amacıyla örgütlü olarak suç işleyen çetelerin varlığı uzun zamandır bilinmektedir. SGK müfettişleri tarafından hazırlanan bazı soruşturma raporlarında çeteleşmenin izlerini görmek mümkündür. Bir tıbbi malzemenin kullanılması gerekmeyen tıbbi durumlar için SUT kodu verilerek yüksek sayıda satın alınması sonucunda SGK’nın on yıl içinde güncel tutarla 15 milyar TL zarara uğratıldığının hesaplandığı soruşturma dosyası örnek verilebilir. Aynı biçimde bir ilacın endikasyonu dışında kullanılması sağlanarak SGK’nın 800 milyon TL’den fazla zarar uğratıldığına ilişkin soruşturma raporunun varlığı da bilinmektedir. Her iki soruşturmada da şirket sahipleri, şirket çalışanları, komisyonlarda görev alan bazı kişiler ve SGK’da görev yapan bazı yöneticilerin örgütlü olarak çıkar amaçlı suç işlediklerine ilişkin bulgular söz konusudur. Sağlık sisteminin çeteleşmeye zemin yaratan ve çeteleşmeyi önlemeyen yapısı titizlikle sorgulanmalıdır.

Sağlık Bakanlığı, özellikle büyük kentlerde yoğun bakım yataklarını büyük ölçüde özel sektöre terk etmiş durumdadır. Erişkin yoğun bakım yataklarının yüzde 31’i, çocuk yoğun bakım yataklarının yüzde 9’u ve yenidoğan yoğun bakım yataklarının yüzde 54’ü özel hastanelerde bulunmaktadır. Yenidoğan çetesi soruşturmalarına yenidoğan yoğun bakım yataklarının dağılımından başlayarak, kök nedenleri ortaya çıkaran bir yaklaşımla başlamak gerekir. Yenidoğan yoğun bakım yatağı sayısının en yüksek olduğu yer İstanbul olmasına karşın, Sağlık Bakanlığı yenidoğan yoğun bakım yatağı sayısının en düşük olduğu yer de İstanbul’dur. İstanbul’da yenidoğan yoğun bakım yatakları büyük ölçüde özel hastanelere terk edilmiştir.

Özel hastanelerdeki kaba ölüm hızı artışı da dikkat çekicidir! 2007 yılında binde 5 olan özel hastanelerdeki kaba ölüm hızı, giderek artmış ve 2019 yılında binde 22,2’ye kadar çıkmıştır. Sağlık Bakanlığı istatistiklerine göre tüm hastaneler içerisinde en yüksek kaba ölüm hızı özel hastanelerde gözlenmektedir.

SDP çökmüş durumdadır. Ülkemizin kamucu, eşit, ücretsiz, erişilebilir ve nitelikli bir sağlık sistemine gereksinimi var. Böyle bir sağlık sistemi kurmak için uğraşmayı sürdüreceğiz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Güvenlik Kodu * Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.