Türk Tabipleri Birliği 64.Büyük Kongresi (Seçimli), 28-29 Haziran 2014 tarihlerinde Ankara’da düzenlenecek. TTB Merkez Konseyi Genel Sekreteri Dr. Bayazıt İlhan’la, görevde bulundukları 2 yıl süresince yürüttükleri faaliyetler ile Türkiye sağlık ortamına ilişkin bir söyleşi gerçekleştirdik.
Jülide Kaya
Tıp Dünyası
-TTB 64. Seçimli Büyük Kongresi yaklaşıyor, görevde bulunduğununuz süre boyunca yürüttüğünüz faaliyetler nelerdi?
TTB olarak öteden beri, hekimlerin ve sağlık çalışanlarının özlük hakları mücadelesini, yurttaşların sağlık hakkı mücadelesi ile birleştiren bir yerden çabalarımızı sürdürüyoruz. Göreve başladığımızda on yılı aşkın bir süredir sağlıkta dönüşüm adı verilen program pek çok yönüyle tamamlanmış ve Türkiye sağlık ortamında sağlığın piyasalaştırılması yönünde birçok adım atılmıştı.
Biz sağlığı doğuştan gelen bir hak olarak gören bir noktada sağlıkta dönüşüm programına karşı itirazlarımızı sürdürmeye devam ettik. Sağlıkta dönüşüm programını tamamlama yönünde atılan adımları durdurma konusunda sağlık alanındaki diğer emek ve meslek örgütleriyle birlikte mücadelemizi sürdürdük. Bunun için bir önceki dönemde devam ettirdiğimiz Sağlıkçılar meclisleri, Sağlık Hakkı Meclisleri, Türkiye Büyük Hekim Meclisi gibi toplantıları devam ettirmeye çalıştık. Yine bu süreçte tabip odalarımızla çok yakın ilişkiler içinde bulunduk. Türkiye’nin dört bir yanındaki tabip odalarını aktif bir şekilde ziyaret edip, onları sağlık hakkı mücadelesinde, özlük hakları mücadelesinde sürecin içerisinde tutmaya çalıştık. Kuşkusuz önceki dönemlerden beri devam eden hekime yönelik şiddet gibi güvencesiz ücret, güvencesiz çalışma gibi çok önemli sorun başlıkları bu dönemde de karşımızda duruyordu. Bütün bu başlıklarda, Türkiye’nin dört bir yanındaki hekimler ve sağlık çalışanlarıyla birlikte mücadelemizi sürdürdük.
-Bu iki yıl boyunca TTB’nin öne çıkan gündemi ne oldu?
Önceki dönemlerden farklı olarak öne çıkan Kuşkusuz Gezi Direnişi. Gezi direnişi ile birlikte kentine, doğasına, geleceğine, yaşam biçimine sahip çıkmaya çalışan yurttaşlarımızın karşılaştıkları yoğun polis şiddeti karşısında ciddi yaralanmalar, organ kayıpları oldu. Hayatını kaybeden yurttaşlarımız oldu. Bu yoğun polis şiddeti bütün dünyanın dikkatini çekti ve Türkiye’nin dört bir yanında gerçekleşen bu eylemlerde yaralanan yurttaşlarımıza hekimler ve sağlık çalışanları yardım etme konusunda çok içten davrandılar, gönüllü sağlık hizmetleri verilmesi konusunda çaba harcadılar ve bu yönüyle bütün dünyanın takdirini topladılar.
Gezi direnişinin en hareketli olduğu günlerde yurttaşlarımıza acil sağlık hizmetleri sunmaya çalışan hekimlere ve sağlık çalışanlarına yönelik saldırılar, gözaltılar gerçekleşti. TTB ile birlikte Ankara, İstanbul, İzmir tabip odalarına Sağlık Bakanlığı soruşturmalar açtı. Bu dönemde bunlara karşı mücadele etmeye, iyi hekimlik değerlerini evrensel hekimlik değerlerini savunmaya çalıştık.
-Bu süreçte dünyadaki diğer hekim örgütlerinden de çok büyük bir destek aldınız. Buna rağmen Sağlık Bakanlığı ne bu soruşturmalardan vazgeçti ne de hekimler hakkında açtığı davalardan…
Ne yazık ki öyle oldu. Türkiye’de ki hekimlerin, tıp öğrencilerinin, sağlık çalışanlarının evrensel hekimlik ilkelerine ve sağlık çalışanı olmaktan gelen temel sorumluluklarına sahip çıkıyor olmaları bütün dünyanın dikkatini çekti. Bu süreçte belirttiğiniz gibi çok yoğun destek aldık. Dünyanın dört bir yanından hekimlik ve insan hakları örgütleri TTB ve Türkiye de ki hekimlere yönelik sayısız destek mesajları yayınladılar. Polis şiddetinin durması için Cumhurbaşkanı’na, Başbakan’a, Meclis Başkanı’na mektuplar yazdılar. TTB olarak yurttaşlarımız sağlık durumuna, göstericilerin sağlık durumlarına yönelik çok yakın takiplerde bulunduk. Türkiye’nin dört bir yanındaki tabip odaları ve meslektaşlarımızdan aldığımız geri bildirimlerle göstericilerin sağlık durumlarını sık sık güncelleyerek yayınladık. Bütün dünya TTB’nin verilerinden yararlandı. Bu süreçte önce emniyetten başlayan daha sonra yine bazı kamu kurumlarında devam eden ciddi baskılarla karşılaştık. Buna dönem dönem iktidara yakın medya organlarının yaptıkları TTB’yi hedef alan yayınlar eklendi. Bunda en fazla dikkati çeken hatırlarsınız gözünü kaybeden yurttaşlarımızla ilgili haberlerdi. Çok enteresan bugün bile basit bir medya taraması yapsanız ne yazık ki 20 yurttaşımızın bu süreçte gözünü kaybettiğini görebilirsiniz. Oysa Emniyet Genel Müdürlüğü sadece üç yurttaşımızın gözünü kayıp ettiğini gerisini bulamadığını söyleyerek TTB’ye yazı yazdı ve diğer gözünü kaybedenlerin isimlerini istedi. TTB, hasta haklarını ve hasta mahremiyetini, bu konudaki evrensel etik ilkeleri gözeterek yaralanan yurttaşların isimlerini veremeyeceğini belirtti. Bazı medya organlarında TTB’yi itibarsızlaştırmaya, sanki bu kadar yaralanma yokmuş izlenimi yaratmaya çalışan yayınlar çıktı. Ancak TTB, Uluslararası Tabipler Birliği ve meslek örgütlerinin de desteğini alarak bu süreçten itibarını artırarak çıktı. Ankara Tabip Odası ve Hatay Tabip Odası yönetim ve onur kurullarının görevden alınması için Sağlık Bakanlığı davalar açtı. Bu davalar sürüyor. Bu davalar dünyanın dört bir yanındaki hekim ve insan hakları örgütlerinin tepkilerini toplamış durumda. Yine bu dönemde Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün bir fezlekesi yayınlandı, TTB ve Ankara Tabip Odası’nı hedef alan bir emniyet fezlekesiydi bu. Burada TTB hükümete muhalif bir sivil toplum örgütü olarak etiketlendi ve yürütmeye çalıştığımız yurttaşlarımızın sağlığını korumaya yönelik faaliyetler yasa dışı ilan edildi, göstericileri cesaretlendiren eylemler olarak sınıflandırıldı. Ancak neresinden bakarsak bakalım, Türkiye’de ki hekimler ve onların gerçek örgütü olan TTB, gerek ülke içinde gerekse uluslararası düzeyde takdir toplayarak ve itibarını artırarak bu süreçten başarıyla çıkmış görünüyor.
-Bu süreçte, Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair "Torba Tasarı" tüm itirazlarınıza rağmen TBMM Genel Kurulu'nda kabul edilerek yasalaştı. Yasayla birlikte, acil durumlarda tıbbi yardımlar “suç” sayılıyor!
Evet, Gezi direnişi süreci ve oradaki hekimlerin tutumu ne yazık ki iktidarı tamamen insanlık yararına yürütülen sağlık hizmetlerini suç ilan eden bir takım yasal düzenlemeler yapmaya itti. Acil durumlarda tıbbi yardımları suç sayan ve ihtiyacı olanlara yardım eden doktorlara ağır para ve hapis cezaları öngören bir yasa kabul edildi. Şu anda evrensel hekimlik ilkelerine, evrensel insan haklarına aykırı bu yasa yürürlükte. Hekimler tamamen insanlık yararına deprem gibi ya da benzer sokak gösterileri gibi olaylarda gidip insanlara yardım etmeye çalışsalar ciddi cezalarla karşı kaşıya kalabilecekler ve yargılanabilecekler. Gerek TTB gerek tabip odalarımız sayısız defada açıklamalarda bulundular ve kendilerini bağlayan temel yasanın evrensel hekimlik ilkeleri olduğunu bunlardan vazgeçemeyeceklerini ve nerede kendilerine ihtiyaç var ise koşup orada yurttaşlarımıza yardım edeceklerini ilan ettiler. Dolayısıyla ortada şimdi evrensel hekimlik ilkelerini reddeden onu suç haline getiren bir yasal düzenleme ve buna karşı mücadele eden bir hekim örgütü var. Önümüzdeki süreç yine bu konuda iyi hekimlik değerlerini savunacağımız evrensel hekimlik ilkelerini savunacağımız bir süreç olmaya devam edecek.
-Bu dönemde Sağlık Bakanlığı’nın hekimler ve sağlık çalışanlarının taleplerine yanıtı ne oldu?
Hekimler ve sağlık çalışanları temel hakları için mücadele ediyorlar. Mücadelenin ana başlıklarını ise şu şekilde sınıflandırıyorlar: Güvenceli iş, güvenceli ücretlendirme, şiddetten arındırılmış güvenli çalışma koşulları ve mesleki bağımsızlık. Türkiye’de hekimler hiçbir zaman kendi özlük hakkı taleplerini, yaşamlarına yönelik taleplerini diğer sağlık çalışanlarının taleplerinden ve genel olarak da yurttaşlarımızın sağlık hakkı taleplerinden ayrı düşünmediler. Güvenceli olarak çalışma meselesi Türkiye’nin en temel problemlerinden bir tanesi haline geldi, taşeronlaştırma sağlık alanında son derece yaygınlaştı. Sağlıkta dönüşüm programı öncesi Sağlık Bakanlığı bünyesindeki taşeronlaşma oranı %4 iken bu on yıl içerisinde %25’e çıktı. Şimdi pek çok hastanede çalışanların yarısından fazlası taşeron şirketler üzerinden çalışıyorlar ve ne yazık ki bu taşeronlaşma meselesi bugünlerde TBMM gündemine getirilen bir yasa tasarısı ile birlikte temel sağlık hizmetlerini de kapsayacak biçimde yaygınlaştırılmak isteniyor. Güvenceli ücret talebi yine son derece kritik bir başlık. Burada kuşkusuz Türkiye sağlık ortamını ciddi şekilde yaralamış olan performansa yönelik ücretlendirme meselesi gündeme geliyor. Performansa yönelik ücretlendirme tamamen güvencesiz bir ücretlendirmeyi tanımlıyor ve emekliliğe yansımıyor. Bu nedenle emekli hekimlerin ve sağlık çalışanlarının ciddi bir yoksullukla karşı karşıya olduğunu biliyoruz ve bu konuda da hazırladığımız bir yasa teklifi ile hem Sağlık Bakanı’na hem de mecliste grubu bulunan partilerin grup başkan vekilliklerine ziyaretlerde bulunduk. Emekli sağlık çalışanlarının ve hekimlerin gelirlerinin acilen iki katına çıkarılması konusunda çalışmalar yürüttük. Yine mesleğini aktif olarak yürüten meslektaşlarımızın gelirlerinin büyük bölümünü güvenceli olarak alabilmeleri ve performans meselesinin mümkün olduğunca daha geri planlara atılabilmesi için mücadele yürüttük. Sağlıkta şiddet meselesi güvenli ortamlarda çalışamama, sağlık çalışanlarının kendi sağlığına sahip çıkamayacak biçimde güvensiz ortamlarda çalışıyor olmaları yine ciddi problem olarak karşımızda duruyor. Mesleki bağımsızlık başlığı da son derece kritik. Hekimlik mesleğine yönelik saldırıların artmasıyla birlikte artık hekimler muayenelerinden başlayarak yazdıkları reçeteye kadar, adli raporlamalara kadar, cezaevlerindeki yurttaşlarımızın sağlığına sahip çıkmaya kadar her alanda ciddi baskılarla karşılaşıyorlar. Evrensel hekimlik ilkelerine uygun hekimlik yapmak her geçen gün zorlaşıyor bu süreçte ne yazık ki iktidar kanalından olumlu adımlar atılmadığı tam tersine hekimlerin mesleki bağımsızlığına yönelik saldırıların arttığını görüyoruz.
-Peki, yaşanan Soma faciası işçi sağlığı alanında neleri gözler önüne serdi?
Soma’da yaşanan işçi kıyımı yıllardır ifade ettiğimiz işçi sağlığı ve iş güvenliği alanındaki sorunları acı bir biçimde yeniden ortaya koydu. Sınır tanımayan kar hırsının, maliyetleri düşürme telaşının işçilerin kanıyla, canıyla ödendiği bir kez daha gözler önüne serildi. Çalışma yaşamının her alanına giren taşeronlaşma ne yazık ki işçi sağlığı ve iş güvenliği hizmetlerini de içine aldı. Bu alandaki eğitimler de dahil olmak üzere işçi sağlığını taşeron şirketlere ve piyasa koşullarına emanet eden akıl dışı bir sistemin emekçilerin yaşamını koruyamayacağı görüldü. Aslına bakarsanız iş kazaları nedeniyle ölümler üzeri örtülemediği için görünür oluyor. Meslek hastalıkları konusunda çok daha kötü bir noktadayız. Meslek hastalıkları nedeniyle işçi ölümlerini düşününce iş kazalarındaki ölümler sadece buz dağının görünen yüzünü oluşturuyor. Türkiye’de yılda yaklaşık 50.000 ile 120.000 arasında olmasını beklediğimiz meslek hastalıkları sayısı 2012 yılında sadece 170 olarak rapor edilmiş durumda. Aynı yıl sadece 10 işçinin meslek hastalıklarından öldüğü ifade ediliyor ki bilimsel veriler bu sayının yaklaşık 10.000 dolayında olabileceğini gösteriyor. Meslek hastalıklarının tanısını dahi koyamaz durumdayız. Mevcut sistemin emekçilerin sağlığını koruyacak biçimde ivedilikle değişmesi gerekiyor. TTB olarak bu konuda Çalışma Bakanlığı’na görüşlerimizi hep iletiyoruz. Umuyoruz bizlerin de içinde olduğu bir çalışma sürdürülür ve bu alanda gerçekten iyileştirici adımlar atılır.
-Sağlık Bakanı’na bir çağrınız var mı?
Sağlık Bakanlığı’nı biz hep muhatap almak istiyoruz. Bakanlığın Türkiye’deki hekimleri ve onların meslek örgütü TTB’yi daha çok dikkate almasını Türkiye’deki sağlık ortamına ilişkin kararlar alırken mutlaka bizim görüşümüzü almasını ve o doğrultuda kararlar almasını talep ediyoruz. Çünkü gerçekten her geçen gün daha fazla su yüzüne çıkan ciddi bir tahribatla karşı karşıyayız. Birinci basamak sağlık hizmetlerinden tutun acil sağlık hizmetlerine, tıp eğitimine kadar, mezuniyet sonrası asistan hekimlerin eğitiminden, özel hastanelerde meslektaşlarımızın yaşadığı sorunlardan, sigortacılık sisteminde yaşanan sorunlara kadar, yurttaşlarımızın aldığı sağlık hizmetlerinin niteliğinden tutun bu hizmetin erişilebilir ve ücretsiz olmasına kadar her alanda ciddi problemler yaşıyoruz. Bugünlerde en sıcak tartışma maddesinden bir tanesi acil servislerde yaşanan sorunlar. Acil servisler uygulanan yanlış sağlık politikaları nedeniyle tümden içinden çıkılmaz hale geldi. Türkiye nüfusunun üzerinde acil servis başvurusu yapılan dünyadaki tek ülke. Bu yönüyle baktığımız zaman tamamen akıl dışı bir acil sağlık hizmeti başvurusu modeli var ortada. Sağlık Bakanlığı’nın kendi yaptığı açıklamalara göre acil servise başvuranların %70’i acil vaka değil. Bu kuşkusuz gündüz verilen sağlık hizmetlerinin niteliğini ve genel anlamda sağlık hizmetlerinin sunum biçiminin problemli olduğunu tartışmaya açan ve ortaya koyan bir problem. Aile hekimliği sistemiyle acil sağlık hizmetlerinde çalışan pek çok meslektaşımız acil servislerden ayrıldılar aile hekimliğine geçtiler. Bu nedenle acil servislerde deneyimli pratisyen hekimlik açısından ciddi bir eksiklik ortaya çıktı. Şimdi Sağlık Bakanlığı kendi oluşturduğu bu sorunu başka sorunlar yaratarak kapatmaya çalışıyor. Aile hekimlerini acil servise vermeye çalışıyor ya da uzman hekimi alanı dışında acil servislerde görevlendirmeye nöbet yazmaya çalışıyor. Bu hem acil servislerdeki hizmetin niteliğini olumsuz etkiliyor hem de diğer sağlık hizmetlerini olumsuz etkiliyor. Dolayısı ile Türkiye’deki sağlık sistemini serinkanlılıkla tekrar ele almak gerekiyor. Bunu yaparken Sağlık Bakanlığı’nın samimiyetle oturup durumu değerlendirmesi geçmiş on yılda uygulanan politikaları tekrar gözden geçirmesi, bunu yaparken de başta TTB olma üzere alandaki meslek örgütlerini ve örgütlü sendikaları dikkate alması onlarla birlikte bir çalışma yürütmesi gerekiyor. Bu yapılmazsa Türkiye sağlık ortamında gerilimlerin artacağı ve daha fazla problemlerin ortaya çıkacağı kesin görülüyor.
-Son olarak, seçimlerle belirlenecek TTB Merkez Konseyi’n ve hekimlere neler söylemek istersiniz?
Ben bu genel kurulun Türkiye hekimlik ortamına ve sağlık ortamına katkılar sunmasını diliyorum. Yeni yönetimde yer alacak arkadaşlarımızın mutlaka önceki dönemden alınan tecrübelerle birlikte, Türkiye’deki hekimlik, insan hakları, sağlık hakkı, sağlık çalışanlarıyla ilişkilerin geliştirilmesi mücadelesinde daha aktif olacağını, önceden aktarılan deneyimlerle daha olumlu çözümler üreteceklerine inanıyorum. Türkiye’nin TTB’ne ihtiyacı olduğunu biliyorum. Gerek hekimlerin gerek yurttaşlarımızın TTB’ne ihtiyacı olduğunu biliyorum. TTB’nin dünyada öne çıkan bir hekim örgütü olduğunu biliyorum. Bu saygınlığı ile önümüzdeki dönem daha etkin daha öne çıkan işler yapabileceğine inanıyorum. Şunu tabi özellikle vurgulamam gerekir: TTB Dünya Tabipler Birliği’nin bir üyesi olarak şu anda hekimlik ve insan hakları mücadelesinde öne çıkan bir hekim örgütüdür. Yine bu yıl Avrupa Birliği Hekim Örgütü olan Avrupa Hekimler Daimi Komitesi’ne de TTB üye olarak kabul edilmiştir. Bu geçtiğimiz bir yılın en önemli adımlarından biridir ve uluslararası etkinliği açısından TTB’nin gücünün arttığının bir göstergesidir. Yine TTB Asistan Hekimler Kolu’muz Avrupa Genç Hekimler yapısının içerisine katılmak üzereler. Bu yapı da Avrupa Hekimler Daimi Komitesi’nin bir organı. Dolayısıyla ülkemizdeki genç hekimler, asistan hekimler de önümüzdeki dönemde Avrupa’daki meslektaşlarıyla ilişkiler kurabilecek ve ortak bir mücadele yürütebilecekler. Bunu da umutla karşılıyoruz. Hekimlere çağrım ise; mutlaka örgütlü olmalarıdır mutlaka tabip odalarında ve sağlık alanındaki örgütlü sendikalarda örgütlenmeleridir. Kuşkusuz 12 Eylül rejiminin getirdiği bir yasal düzenlemeyle özellikle kamuda çalışan meslektaşlarımızın bir bölümü tabip odalarına üye değiller. Umuyoruz ki önümüzdeki dönem çalıştıkları ildeki veya o bölgedeki tabip odalarına üye olmayan meslektaşımız kalmaz. Ve meslektaşlarımızdan kuşkusuz sadece üye olmalarını değil tabip odalarının faaliyetlerinde komisyonlarında çalışma gruplarında aktif olarak yer almalarını, kendi geleceklerine ve yurttaşlarımızın sağlık haklarına sahip çıkmalarını bekliyoruz.