SOMA NE YANA DÜŞER USTA, BÜKKÖY NE YANA…

Haberler

Dr. Bülent Aslanhan

Hatırlıyorum ve hatırladıkça kendime kızıyorum. Hepimize kızıyorum.
Yıl 2009. Aylardan Aralık. Yeni yıla 20 gün var. Canımız yandı.
Bursa’nın Mustafakemalpaşa ilçesi Bükköy’de kömür çıkarılan madende patlama oldu ve 19 emekçi yanarak hayatını kaybetti. Tıpkı Soma’da yaşadıklarımız gibi. Madenin giriş kapısında bekleyiş başladı. Medyanın canlı yayın araçları hızla İstanbul’dan ulaşıp “haber geçmeye” başladı, bir süre sonra “siyasi aktörler” bölgeye ulaştı, birçok TV kanalı canlı yayın gerçekleştirdi, mikrofonlar kime uzatılmış ise kendi meşrebince değerlendirmeler yaptı. Bir köşede “sessizce” bekleyenler oldu.

O “sessizler” konuşmadılar hiç. Beklediler sadece. Arada bir “dua ediyoruz, bekliyoruz” dediler. Konuşmadılar.
Sessizce bekleyenler madende göçük altında kalan işçilerin eşleri, çocukları, kardeşleri, yakınları idi. Konuşmadılar hiç. Yüzlerinden belli idi, son bir umut ile ama illaki umut ile beklediler. Konuşmadılar. Umut ettiler. Dua ettiler. Beklediler. Sustular. Spikerlerin mikrofonlarına itibar etmediler. Sustular. Beklediler. Umut ettiler. Sonra sabaha doğru haber geldi. Hepsi ölmüştü. Umut bitmişti. Ağladılar sadece. 19 maden emekçisi çıkamadı o ocaktan. Biz de sadece bekledik.
Sonra demeçler başladı ekranlardan akmaya. Sonra Bakanlar konuştu “güzel öldüler, dert etmeyin” dediler. Sonra muhalefet iktidarı eleştirdi. Sonra Maden Mühendisleri Odası açıklamalar yayınladı. Sonra biz Bursa Tabip Odası açıklama yayınladık. Sonra TTB açıklama yayınladı. Sonra TMMOB yayınladı.

Sonra hepimiz; “taşeronlaşma”, “iş güvenliği ve işçi sağlığının piyasalaşmasının neler yarattığını hatırlattık”, “teknik analizler” yaptık, “madenlerde nasıl çalışılması gerektiğini” hatırlattık, sonra “üzgünüz” dedik, “gereken tedbirler alınsaydı…” dedik, sonra tekrar döndük “piyasalaşma” dedik, “taşeronlaşma” dedik, sonra “yüksek siyasetimiz” gereği işi ileri götürüp “kapitalizmin vahşi sömürüsünün aldığı canlar” dedik, “sömürü düzeni” dedik, “liberalizasyon” dedik, “kar hırsı” dedik. Basın açıklamaları yaptık. Sonra yine basın açıklamaları yaptık. Basın çoğu zaman yazmadı bile bizim bu açıklamalarımızı…
 

“Sessizce bekleyenler” cenazelerini yerlerine yerleştirdi.

“Sessizler “ cenazelerini yerlerine yerleştirdiler biz açıklama yaptık. Ben niye eksik kalayım, ben bile yapmışım bir açıklama ve şöyle yer almış basında:

“Bursa'nın Mustafakemalpaşa İlçesi'ne bağlı Bükköy'deki kömür madeninde grizu patlaması nedeniyle 19 işçi göçük altında kalarak can verdi.
Bük Madencilik İşletmesi'ne ait kömür ocağında, 220 metre derinlikte akşam vardiyasında çalışırken meydana gelen göçük nedeniyle mahsur kalan işçilerin tamamına henüz ulaşılamadı. Bursa Tabip Odası Başkanı Bülent Aslanhan, Mustafakemalpaşa'da maden ocağında meydana gelen göçük ile ilgili olarak yaptığı açıklamada 'gaz kontrolleri' konusundaki ihmale dikkat çekti.
Aslanhan, Mustafakemalpaşa'da maden ocağında meydana gelen göçük ile ilgili olarak, ''Teknik raporları ilerleyen günlerde hep beraber göreceğiz. Anlaşılan odur ki burada 'gaz kontrolleri' konusunda sorun vardır'' görüşünü savundu. Aslanhan, geçimini zor koşullarda kazanmaya çalışan 19 işçinin yaşamını yitirmesinin Bursa'daki tüm hekimlerde derin üzüntü yarattığını, bu acıyı paylaştıklarını, ölenlerin yakınlarına baş sağlığı ve sabır dilediklerini ifade etti. Yetkililerin açıklamalarının, her iş kazasından sonra yapılan ''kuru ve bildik açıklamalar''ın ötesine geçemediğini ileri süren Aslanhan, şunları kaydetti: "Sözde ülkemizde madencilik alanında 'İş Sağlığı ve Güvenliği' ile ilgili bir dizi düzenleme var. Hatta bu başlıkta ayrı bir yönetmelik bile mevcut. Ancak ülkenin dördüncü, sanayi denince ikinci büyük kenti olan Bursa'da göçük altında kalan insanımızı kurtaracak ekipman yok. Böylesi olağan dışı hallerde/krizlerde krizi yönetecek yöneticiler ve bu işleri kotaracak beceri yok.”

Aradan beş yıl geçmiş. Açıklamanın genel kapsamını hatırlamıyorum bile. Hayat akıp gidiyor işte. Ama basında bunlar yer almış.

Ancak hatırladıklarım var. Neden böyle oluyor? Ne oldu? Neden diye?  “Kurcaladım” biraz.
“Bu maden ocağının işyeri hekimi kim acaba?” diye sordum ilk önce. Sağlık sistemi yeni bir “piyasa modeline” geçmişti ve Bursa’da aile hekimliği uygulaması başlamıştı o sıralarda. Maden ocağının işyeri hekimi yoktu. Çünkü Bursa’da birçok meslektaşımız aile hekimi olmayı tercih etmiş ve doğal olarak işyeri hekimliğini bırakmıştı.
Maden ocağındaki hekim arkadaşımız üç ay önce, işte bu nedenle -aile hekimi olduğundan dolayı- işyeri hekimliği görevinden ayrılmıştı. Maden ocağının işyeri hekimi yoktu yani.
Sonra eski işyeri hekimi arkadaşımızla bir telefon görüşmesi yaptım. Üzgün ve tedirgindi. Sonra iş güvenliği uzmanı ile görüştüm.
Sonra anladık ki maden ocağında standartlara uygun “grizu sensoru” yoktu.
Sonra anladık ki sensorların bir kısmı sökülmüş ya da hiç konulmamıştı. Sekiz olması gereken sensor sayısı sadece dört idi ve bu yetersizdi. Nedenini sorduk. Maliyet hesabı!
Sonra açıklamalar gelmeye başladı.

“DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi, Bursa'da maden ocağında meydana gelen göçükle ilgili sorumluların bir an önce ortaya çıkarılarak, hesap sorulmasını istediklerini bildirdi. Çelebi, Bursa'nın Mustafakemalpaşa ilçesinde, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer'in ‘sürekli kontrol edildiğini söylediği’ Bükköy Madencilik İşletmesine ait kömür ocağındaki patlama sonucu 19 işçinin hayatını kaybettiğini hatırlattı. 2006 yılı Haziran ayında Balıkesir'de bir kömür ocağında yaşanan grizu patlamasında da 17 işçinin hayatını kaybettiğini anımsatan Çelebi, şöyle devam etti: ''Bugüne kadar Türkiye'de gerçekleşen maden kazalarında binlerce işçi hayatını kaybetmiş, bir o kadarı da yaralanmıştır. İşçi sınıfının yalnızca Zonguldak'ta verdiği ölü sayısı 3 bin 500'ün üzerindedir. Bunun nedeni, çalışanların insanca çalışma koşullarından yoksun bırakılması ve aşırı kar hırsıdır. Bursa'daki patlamanın da ana nedeni, ölçüm yapılmaması ve havalandırma eksikliğidir. Denetimler hem eksik hem de şeklen yanlıştır. Denetlemelerde, hayati tehlike barındıran işletmelerin kapatılması gerekir.”

Yine Çalışma Bakanlığı “sözde denetleme” yapmış. Yine “soruna rastlanmamış”. Soma’daki durumun aynısı yani. Hep aynı yani!

Sonra “sessizlerin” kısa, kıyıda köşede haberleri çıktı. Sessiz ve yalın.

AİLELER GÖZYAŞLARINA BOĞULDU
Bursa'nın Kemalpaşa ilçesine bağlı Bükköy'de bir maden ocağında meydana gelen grizu patlamasında hayatını kaybeden işçiler geride gözü yaşlı aileler bıraktı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dirçer'in 'Kurtulan olacağını tahmin etmiyoruz' açıklamasıyla ümitlerini kaybeden işçi yakınları ocak çevresinde gözyaşı döküyor. Madende göçük altında kalan işçilerden Emir Ali Turhan'ın Tunceli'de jandarma komando olarak vatani görevini yaptıktan sonra 4 ay önce askerden geldiği ve madende çalışmaya başladığı öğrenildi. Yakınları Emir Ali Turhan'ın işlerini biran önce yoluna koyduktan sonra para biriktirip evlenmeyi hayal ettiğini söyledi.

 

Soma cinayetleri sonrası haberler gibi yani. Dramlar öne çıktı! Sonra Bükköy Maden Ocağı duruşmaları başladı Bursa’da.

İlk duruşmalara yaşamını kaybeden madencilerin yakınları “pankart açarak” geldiler. Bizde katıldık onlara. Sonra duruşma ertelendi. Sonra yine geldiler. Sonra yine ertelendi. Duruşmalar ilerledi. Zaman geçti. Duyarlılık zayıfladı. Sonra yerel basının küçük haberlerinde görür olduk duruşma haberlerini. Sonra haberleşemez olduk. İzledik sadece. Bazen duymadık bile.

Sonra dava sonuçlandı ve dava sonucu basında şöyle yer buldu.

“Bursa 3’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapılan ve karar aşamasına gelen yargılamanın bugün yapılan duruşmasına Nurullah Ercan, Orhan Latif Ercan, Kasım Karataş ve Ahmet Yalvaç katılmazken, diğer tutuksuz sanıklar Fahrettin Şolpan, Hayrettin Çelik ve Bayram Erdoğan avukatlarıyla hazır bulundu. Ölen madencilerin yakınlarının da katıldığı duruşmada son sözleri sorulan sanıklar, suçsuz olduklarını ve çok üzgün olduklarını belirttiler.
Sanıklar ifadelerinde patlamada yaşamını yitiren Ramazan Baştepe’nin olay anında gaz ölçüm aletini yanına almayarak ölçüm yapmadığını, yine kazada yaşamanı yitiren Mehmet Kuşoğlu’nun da çalışan işçileri güvenli bölgeye almadığını iddia ederek, beraatlerini istediler.
Yargılamaya bir saat ara veren mahkeme heyeti daha sonra kararını açıkladı. Sanıklardan Bükköy Madencilik Yönetim Kurulu Başkanı Nurullah Ercan’a önce 6 yıl hapis cezası veren mahkeme heyeti sanığın iyi halini dikkate alarak bu cezayı 5 yıla indirdi. Sanıklar Kasım Karataş ve Orhan Latif Ercan’a da 5’er yıl hapis cezası veren mahkeme, Bayram Erdoğan, Fahrettin Şolpan ve Hayrettin Çelik’i önce 8’er yıl hapis cezasına mahkûm etti. Mahkeme 3 sanığın iyi halini dikkate alarak cezalarını da 6’şar yıl 8’er aya indirdi. Ahmet Yalvaç ise beraat etti.

ÖLEN MADENCİLERİN YAKINLARI TEPKİLİ
Duruşma sonrası tutuksuz sanıklar adliyeden koşarak uzaklaşırken, kararı az bularak tepki gösteren ölen maden işçilerinin yakınları ise baygınlık geçirdi. Bayılanlara adliye önüne çağrılan 112 Acil Servis ekipleri müdahale etti.

PATRONLAR DA CEZA ALDI
Ölen madencilerin avukatlarından Mehmet Çetin, "İhmaller sonucu meydana gelen bir kaza. Karara itiraz edeceğiz. Ancak bu cezalar bir nebze de olsa bizi teselli edebiliyor. Çünkü bugüne kadar patronlar hep beraat etmişler. Bugün patron diyebileceğimiz 3 sanık ceza aldı. Yargıtay onarsa en az 3’er yıl hapis yatacaklar" dedi.”

19 maden emekçisi öldü. İlk kez dört sensoru takmayı bile maliyet sayan patronlar ceza almış oldu. Avukatlar tarafından bu durum memnuniyetle karşılandı.
Aslında savunmalardan anladığımız kadarıyla işverenlere göre hatalı kim? Patlamada yaşamını yitiren ve gaz ölçüm cihazını yanına almayan bir işçi!

Biliyor musunuz aslında tüm madenler Soma gibi. Yargıtay Mustafakemalpaşa’daki katliam ile ilgili sıralanan ihmallerin Soma Katliamı’na benzemesi dikkat çekiyor ve gerekçeli kararda madde madde sıralanan ihmaller şöyle ifade ediyor:

– Metan gazı göz ardı edildi.
– Erken uyarı sistemi kurulmadı.
– Yeterli sayıda gaz ölçüm cihazı yok.
– KÜLDESAK yani yeterli havalandırma sistemi kurulmadı.
– Grizu olduğu biliniyordu.
– İş güvenliği dersi verilmedi.
– Emniyete aykırı ocak işletildi.

Soma katliamının “teknik raporları”nı hala bilmiyoruz ama inanın çok farklı olmayacak.
Yaklaşık yirmi yıldır işçi sağlığı alanı ile uğraşan bir hekim olarak biliyorum ki iş kazaları ne kader ne de “fıtrat”…

Bu kazaların; % 50’si kolayca, % 48’i sistemli çalışma ile, % 2’isi çok zorda olsa önlenebilir ama gerçekten önlenebilir.

Şimdi başta Başbakan olmak üzere ilgili tüm kamu yöneticileri “mazeret üstüne mazeret” anlatıyorlar. Şimdi sayı ile değil can olarak 301 emekçimiz üzerinden “çocukları okuyacak, ev verilecek, tazminat ödenecek, yaraları sarılacak” açıklamaları yapılıyor.

Şimdi; biz bu “utanmazlığı” yıllardır anlatmaya çalıştığımız ama karşılık bulamadığımız “piyasalaşma”, “taşeronlaşma”, “kar hırsı” üzerinden bir kez daha anlatmaya çalışıyoruz.
Şimdi hayat akıyor. Bükköy’de akan ve son bulan hayatlar mahkeme koridorlarına sıkıştı.
Şimdi biz Bükköy’de “büyütemediğimiz” “maden ocağı gerçeğinin” sonuçlarını Soma’da yaşadık.
Şimdi bildik ve tekrar eden Bakan “demeçlerini” dinliyor ahali.
Şimdi bizde “bildik açıklamalarımızı” sadece yerini ve sayısını değiştirerek yeniliyoruz…
 

Kendime/ bize çok kızıyorum.
Acaba 2009’da Bükköy maden kazasında daha büyük tepkileri gösterebilseydik, işçi sağlığı alanında yaşanan bu piyasalaşmanın peşine binlerce şirket kurarak sıralanan meslektaşlarımızla daha çok şey paylaşsaydık, kısacası işçi sağlığı piyasasının kurallarını yıkabilseydik Soma “faciası” acaba yaşanmayabilir miydi?

Bilmiyorum. Bildiğim bir şey var. O da şairin söylediği;
“…tarihsel, sosyal, ekonomik şartların zaruri neticesi bu deme, bilirim, bilirim, o nesnenin önünde başımla eğilirim ama bu yürek, o bu dilden anlamaz pek…”

Soma katliamı beni çok hırpaladı.
Kendime ve bize çok kızıyorum.
Katliam boyutlarına ulaşan bu kazalarının “görünürlüğünü” daha da büyütebilirdik diye…
Ama olmadı işte yapamadık.
Bükköy oldu. Sonra Soma.
Peki, bundan sonrası?
Bilmiyorum.
Bilen varsa paylaşalım lütfen.