Sakıncalı mı, aykırı mı?
Bilim insanı Prof. Dr. Cumhur Ertekin
nâm-ı diğer
Hani şu karikatürcü Cumhur!
Söyleşi: Seyfi DURMAZ, S. Ayhan ÇALIŞKAN
Ali Cumhur Ertekin, 1937'de İzmir de doğdu. Karikatür aşkı ortaokul yıllarında başladı. Sabah Postası'nda günlük siyasi çizimleri yayınlandı. 1965 yılında nöroloji uzmanlığını, üniversiteyi de okuduğu, Ege Tıp'ta tamamladı.
Elektromyografi çalışmaları için Danimarka’da Prof. Fritz Buchtal’in yanında 2 yıl kaldı. Sonra, İsveç’te Prof. Ingvar ile çalıştı. 1968’ de Türkiye’ye döndü. 1970 de doçent, 1975 te profesör oldu.
1982 yılında 1402 sayılı sıkıyönetim yasası ile üniversiteden hukuki hiç bir gerekçe gösterilmeden uzaklaştırıldı.
1990 da yerel idare mahkemesi ve Danıştay kararı ile üniversiteye geri döndü. 1991 yılında Sağlık Bilimleri alanında TÜBİTAK bilim ödülünü aldı. 1992 yılında uzaklaştırıldığı üniversitede Anabilim dalı başkanlığına, 1 yıl sonra da TÜBA asli üyeliğine seçildi. TÜBA içinde “Etik Kurul Komitesi” başkanlığı görevini üstlendi.
Prof. Ertekin’ in 40 yılı aşan bilim emekçiliği 106 uluslararası yayın, SCI taraması altındaki dergilerde 1000’ in üzerinde atıf,11 Türkçe kitap, 160’in üzerinde Türkçe makale ile taçlandı. Adı ile anılan pek çok bilimsel yöntem vardır. Sayısı 10’a yaklaşan ulusal ve uluslarası bilim ödülü sahibidir.
Cumhuriyet Bilim Teknik eki, 10 Ekim 2014 sayısına göre Türkiye'de araştırma yapan bilim insanları değerlendirmesinde atıf sayısı 3633, h-endeksi 32 olan Cumhur Ertekin, Türkiye'deki bilim insanları arasında 9. ve nörobilimde de 2. sırada.
1402'likler
6 Kasım 1981'de YÖK kuruldu. Bundan sonra 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanununun özellikle sol görüşlü olduğu düşünülen 71 Üniversite personeli YÖK tarafından görevlerinden uzaklaştırıldı. Genelkurmayın açıklamalarına göre toplam 4891 kamu personeli görevden alınmış ve 38 profesör, 25 doçent, 10 yardımcı doçent 1402'lik olmuştur. Ancak 1402'lik olmasını istemediğinden bizzat istifa yolunu seçenleri dahil edildiğinde 20.000' civarında olduğu öne sürülmektedir.
1990'da Danıştay kararınca uzaklaştırılan öğretim üyelerine dönüş için izin verildi.
En çok merak ettiğimiz soru ile başlıyoruz.
12 Eylül askeri yönetiminin sona ermesine rağmen ülkemiz üniversitelerinin “ihtiyaç duymadığı” bir bilim insanı olarak neler yaptınız?
Üniversitede dışı dönem 8 yıl sürdü. Bu şartlarda uluslararası dergilerde 16 araştırma makalem yayınlandı, bir de kapsamlı bir nörofizyoloji kitabı yazma şansım oldu, 1986 yılında Sedat Simavi Sağlık Bilimleri ödülünü aldım.
İsveç Linköping Üniversitesine araştırmalar yapmak ve doktora tezi yönetmek üzere davet edildim. 1988 de İsveç’te 1 yıl kalarak 4 araştırma yaptım ve Dr. M. Hansen’in doktora tezini yönettim.
Hocam sizin için "kaçak akademi de kurdu" diyorlar?
Gülüşüyoruz.
İstemeyerek muayenehane hekimliği yapmaya başlamıştım. Severek de yaptım. Ama ben eğitim ve araştırma yapmayı çok arzuluyordum. İlginç vakaları tartışmak, paylaşmak istiyordum ancak bunu muayenehanede yapmak mümkün değildi. Böyle vakaları Üniversitedeki arkadaşlarıma da yönlendiriyordum.
Bunun yanında, eşim Dr. Nezihe Ertekin'in çalıştığı klinikteki hekimlerle birlikte eğitim faaliyetleri ve araştırmalar yaptık. İçimdeki eğitim ve araştırma arzusunu böyle gidermeye çalıştım. Kaçak akademi dedikleri bu olabilir.
Çaylar yudumlanırken “1402 meselesi”nin iyice üstüne gidiyoruz.
Vatana ihanet ettiniz mi, Hocam?
Yüzünden eksilmeyen kahkahalardan birini daha koyveriyor.
Omurilikte Elektirksel Aktiviteyi ölçen bir yöntem geliştirmiştim. Bu yöntem, bugün sık kullanılan "Spinal Monitoring"in başlangıcıdır ve ben Dünya’daki beş kurucusundan biriyim. Üniversiteden 1982'de atılmadan hemen önce bu konuda sunum yapmak için Japonya'da bir sempozyuma davetli konuşmacı olarak çağırıldım. Yurtdışına çıkış yasağım sebebiyle neredeyse katılamıyordum. Sempozyum yönetiminin Ege Üniversitesi'ne ısrarı sonucu yasağım geçici olarak kaldırıldı ve ben de sempozyuma katılıp, öncüsü olduğum yöntemi anlattım.
Döndüğümde bana Türkiye'den de bir "ödül" verildi: ülkeme zararlı faaliyetlerde bulunduğum gerekçesiyle üniversiteden atıldığım bildirildi. Ben vatanıma bilimsel çalışma ve buluşlarımla en iyi biçimde hizmet ettiğimi düşünürken, tam aksi bir gerekçe ile üniversiteden atılarak ödüllendirildim!
Bir hekim, bilim insanı ve de karikatürist olarak "aykırı" mısınız?
Bazı farklılıklarım olabilir, ama aykırı olan ben değilim. Aykırı durumda olan çağının gerisinde kalmış üniversitelerdir, diğer kurumlardır. İnsanlık için çağına katkıda bulunan az sayıdaki bilim insanımız niye aykırı olsun ki? Bir ülkede sağlık sorunları ilkel düzeyde kaldıysa aykırı olanlar buna çözüm üretemeyenlerdir, iktidardır.
Karikatür açısından bakarsak da mizahçı, iktidarla ve egemen sınıflarla çatışır. İktidarın çelişkilerini ortaya koyar. Benim mizahım da ülkenin sorunlarını çözemeyen devlet kurumlarına karşı, oturduğu koltuğa yakışmayan üniversite yöneticilerine karşı olmuştur.
"Çizer değil yan-çizerim"
Lafı lafı açtı ve söyleşinin asıl sebebine biraz geç de olsa girebildik.
Karikatür ve bilimin birbirlerine katkısı oldu mu?
Karikatür çizenler, çizgilerinin özgün olmasını isterler. En azından ben öyle hissediyor, çizgilerimi özgün kılmaya çalışıyordum. Bilim ile uğraşırken de, karikatürde izlediğim özgün olma yolunu sürdürmeye çalıştım. Bunda da başarılı olduğumu sanıyorum.
Ayrıca öğrenci eğitimlerimde ve bilimsel etkinliklerde de karikatürümsü şekillerden yararlandım, diyebilirim.
Karikatür ile ilişkiniz üniversite döneminde mi kaldı?
Ben yaşlılık çağıma doğru iki tür jüride bulundum. Bunlar çoğunlukla bilim jürileri idi. Ama beni en çok keyiflendiren çok azında bulunduğum karikatür jürileri oldu.
Öğrencilikten arkadaşlarım benden söz ederken "hani şu karikatürcü Cumhur" demeleri ben pek keyiflendirirdi. Ben ise kendime daha çok "yan çizer" diyorum. Hekimliğimin yanında hep asılı kaldı.
Karikatürleriniz hala güncel
1960-70'lerde çizdiğim karikatürler insanın, ülkenin ve dünyanın sorunları ile ilgiliydi. Sorunlar maalesef değişmemiş. Sadece mekan ve kişiler değişmiş, zaman donmuş kalmış gibi. Benim karikatürlerimde hikmet aramanın anlamı yok, Türkiye yerinde saymış demek ki.
“Çayım da sözüm de açık”diye başlayan yeni sohbetlerde görüşmek üzere izin istiyoruz. Önemli kısmını kendimize saklayacağımız iki saatin keyfi ile ayrılıyoruz.
Çok keyifli bir söyleşi olmuş. Cumhur Hocamız bu ülkeye bir armağandır. Sevgili Ayhan ve Seyfi’yi gönülden kutlarım.