Hekimlerin seçimi belli

Makale

Türkiye 7 Haziran 2015'te Genel Seçim'e gidiyor.

Hekimlerin seçimi belli

Türkiye 2015 Haziran’ında yapılacak genel seçimlere hazırlanıyor. Hekimler, sağlık alanında yaklaşık 13 yıldır bir yıkım programını uygulayan AKP Hükümeti’ne tepkili. Sağlık alanının ticarileştirilmesinden, sağlık hakkının vatandaşların elinden alınmasından, sağlık çalışanlarının özlük haklarının gaspedilmesinden, çalışma koşullarının kötüleştirilmesinden, tıp eğitiminin niteliksizleştirilmesinden, sağlık alanında şiddetin artmasından yakınıyorlar.

Hekimlerin mesleğin doğası gereği antidemokratik uygulamalara, gerici politikalara, insanı temel almayan, parayı her değerin önüne koyan politikalara karşı olması gerektiğini ve bu nedenle AKP’ye karşı çıkılması gerektiğini söylüyorlar. Bir de şu tespiti yapıyorlar: Gemi su alıyor, bu gemi böyle gitmez!

İstanbul, Ankara, Eskişehir, Batman, Tekirdağ, Hatay, Muğla, Denizli ve Yozgat Tabip Odalarının Başkanları, sağlık alanında 12-13 yıldır uygulanmakta politikaları, AKP Hükümeti’nin “sağlık karnesi”ni ve seçim sürecini değerlendirdiler.

***

Hekimler mesleklerinin doğası gereği gerici politikalara karşı olmalıdır

Eskişehir Tabip Odası Başkanı Dr. Bülent Nazım Yılmaz:

AKP öncesi dönem ile AKP dönemi aslında birbirini takip ediyor, özelleştirme, piyasalaştırma açısından. Ama bu döneme yönelik en temel saptamalardan biri benim açımdan, sağlık alanının giderek antidemokratikleşmesidir, demokratik uygulamaların giderek terkedilmesidir. Sağlık alanının en temel sorunu şu anda demokrasi sorunudur. Kuşkusuz ki bununla beraber Türkiye’de sağlığın bir hak olarak bütün toplumun elinden alınmasından söz edebiliriz. Bizim yıllardır söylediğimiz, TTB ve sağlıkta emek ve demokrasi mücadelesi veren tüm örgütlerin de söylediği; sağlığın hak olmaktan uzaklaştırılması, sağlık hakkının gaspedilmesinin bu dönemde en üst seviyeye ulaştığını söylemek mümkündür. Sağlık alanının demokrasi mücadelesini veren örgütlerin tasfiye edilmesine yönelik girişimlerin yapılması da bu dönemin en temel başlıklarındandır.

Hekimler doğası gereği, meslekleri gereği antidemokratik uygulamaları halkın önüne koyan, barışa karşı savaş politikaları güden, laik politikalara karşı gerici politikaları, dinci politikaları dayatan siyasal iktidarları cezalandıran bir yönelime girmek zorundadırlar. Bu hekimliğin zaten doğası gereği olan bir meseledir. Bu çerçevede tabii ki hekimlerin örgütlü gücü olan TTB’ye de bir görev düşmektedir. Bu görev de nedir diye sorarsak en genel anlamıyla; demokratik, barışçıl, laik, gerçekten laik ama, Türkiye Cumhuriyeti’nin o başından beri giden laiklik anlayışının ötesinde bir laikliği önüne koyan bir cephenin, bir demokrasi cephesinin yaratılması için TTB önemli işler yapabilir diye düşünüyorum ben.

****

Halka seslenmemiz gerekiyor

İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Selçuk Erez:

İşin püf noktası şu: Amaç halkın sağlığına katkıda bulunmak değil, amaç oy kazanmak. Bu formülle baktığın zaman herşeyi açıklayabiliyorsun. Eskiden hastanelerin önünde kuyruk beklerdik değil mi? Şimdi randevu alıyorsun kendini hekimin karşısında buluyorsun. Bu doğru ama arkası boş. Ne diyor hekimlere; 4 dakikada bir hasta bakın. Hekimlerin bütün taleplerine isteklerine rağmen, bilgiyle donatılmıyor. Bize her hafta eğitim araştırma hastanelerinden asistanlar geliyor ve günde 80 tane hastaya bakmaları istendiği için eğitim alamamaktan yakınıyorlar. “Bize hem eğitim verilmiyor, hem de bu kadar kısa zamanda bu kadar yükle biz sadece hata yaparız” diyorlar. Şimdi aile hekimlerini aynı amaçla kullanmak istiyorlar. Bütün bunların nedeni plansızlık, programsızlık. Gemi su alıyor; oraya bir kağıt tıka, olmadı oraya benim paltomun ucunu sıkıştır. Bu gemi su ala ala devam etmez, batacak. Bu hükümetin sağlık programı böyle bir saçmalıktan ibarettir.

Seçimlere doğru giderken, halka seslenmek lazım. Sağlık Bakanı’na gidelim, milletvekillerine gidelim, meclise gidelim… Bunlar çok yapıldı fakat dinleyen yok. Onlar hata yaptıklarını da biliyorlar ama amaçları halka hizmet, sağlığa hizmet değil. Sadece oy almak, yani göz boyamak. Bunun püf noktası halka anlatmaktır. Biz şu anda onu yapmıyoruz, birbirimize anlatıyoruz. Halka anlatacağız ki halkın kime oy vereceğini kime oy vermeyeceğini seçmesine katkıda bulunalım.

 ***

Ülke bir felaketin eşiğinde

Yozgat Tabip Odası Başkanı Dr. Veli Ağdaşan:

Tamamen özelleşme üzerine kurulu, para üzerine kurulu bir sağlık sistemi. Aynı zamanda çalışanların özlük haklarını elinden alan geleceğe güvenle bakabileceği durumdan uzaklaştığı bir sağlık ortamı. Özelleştirme yoluyla da yolsuzlukların önünü açan bir sağlık ortamı.

Ülke şu anda bir felaketin eşiğinde. Hem düşünsel ayrılıklar var hem de Güneydoğu’da ayrı bir devlet var sanki. Benim önceliğim laiklik, Cumhuriyet’in kazanımları, Atatürk değerleri üzerine yoğunlaşma olmalı. Eğer bunları kaybedersek zaten hekimlik ve diğer meslek kolları diye bir şey kalmayacak. O yüzde TTB olarak da önceliğimiz yine dediğim gibi laiklik ve Cumhuriyetin kazanımları olmalı ve tüm Türkiye’yi kapsayıcı bir söylem içine girmek olmalıdır.

***

Hekimlerin tercihinin mevcut iktidar olmayacağı apaçık ortadadır

Batman Tabip Odası Başkanı Dr. Zülfükar Cebe:

2002 itibarıyla başlayan, Sağlıkta Dönüşüm Programı (SDP) olarak ifade edilen, temellerinin aslında 1980 sonrası atıldığı, bütün dünyada yaygınlaştırılan, 1990 sonrası ülkemizde de ufak ufak görüşülmeye başlanan, 2000’ler sonrasında da AKP ile beraber sistemin pratik hale geldiği bir sistem uygulanıyor. Birinci basamak uygulamasının aile hekimliği, ikinci basamakta kamu hastaneleri birliği, üçüncü basamakta da üniversitelerin Bakanlıkla entegrasyonu olan, özü performansa dayalı, taşeron çalışmayı içeren, temelde özelleştirmeci, piyasalaştırmacı, buradan da belirli kesimlere rant alanı açan bir sistem.  Özünde herkese paran kadar sağlık anlayışı yattığından dolayı, sağlık emekçileri açısından maksimum sürede çalıştırma, çok çalıştırma, angarya çalıştırma, karşılığında da minimum ücret ödemeyi getiren, böylelikle de hem basın yayın yoluyla, hem iktidarın şahsi dili yoluyla halkı kışkırtarak, sağlık hizmet tüketimini kışkırtarak şiddeti de körükleyen bir sistem. Katkı katılım payları, farklı ücretler yüzünden acil servislerde yığılmalar yaşanmakta. Öte yandan sistem artık yama tutmaz halde. Özel hastanelere artık parası olmayanlar gidememekte. Yoksul insanlar kamu hastanelerde bile iyi sağlık hizmeti alamamakta, performanstan kaynaklı olarak da poliklinik sayıları artmış durumda, nitelikli, derinlikli bir hasta yaklaşımı yerine –böyle istendiği için- tetkik ve laboratuvara yönelen bir sağlık hizmeti. Ancak bu ülkede kızamık tekrar hortlamaktadır, birinci basamakta koruyucu sağlık hizmetleri sekteye uğradığından aşılama hizmetlerinin gidişatı ile ilgili çeşitli sıkıntılar olduğundan dolayı, tüberkülozun tekrar hortlaması söz konusudur.

Bahsettiğimiz tablo içerisinde mutsuz, geleceğinden kaygılı, ücret güvencesi iş güvencesi tehlike altında olan, esnek ve angarya çalışmaya mahkum edilmiş, her gün şiddetle karşılaşan bir hekim kitlesinin, bir sağlık emekçisi kitlesinin herhalde ki bu politikaların sürdürücüsü ve uygulayıcısı olan bir iktidardan yana oyunu kullanmaması gerekir. Bu ülkenin ihtiyacı olan daha çok demokrasi, daha çok özgürlük, daha çok barış, eşitlik ve adalet duygularını esas alan -ki bir bütün olarak sağlık bu demektir-bir tercihi yapmaları gerekir. Bu tercihin de mevcut iktidar olamayacağı da apaçık ortadadır.

***

Hekimlerin daha çok siyasete girmesi gerek

Tekirdağ Tabip Odası Başkanı Dr. Yücel Ayaz:

Biz geçen süre zarfında meslektaşlarımızın ne kadar yıprandığını gördük. Etkisi yıkıcı oldu. Hekimleri tükenmişlik sendromuna soktu, bilim ve insanlık adına bu mesleği seçen idealist arkadaşlarımızın nasıl zor ve sıkıntılı bir duruma geldiklerini gördük. Bu gerçekten çok sağlıklı bir süreç olmadı. İlk önce acillerdeki deneyimli kadroları aile hekimi yaptılar. Fakat bir yanlışı bir başka yanlışla düzelttiler. Şimdi de aile hekimlerini acilde görevlendiriyorlar. Yine bir yanlışı başka bir yanlışla düzeltmeye çalışıyorlar. Bu kesinlikle halkımız için kesinlikle zararlı ve ciddi sıkıntılara neden olabilecek bir durum. Acillerdeki o deneyimli kadroların hiç yerinden oynatılmaması gerekiyordu. Onların çalışma koşullarının iyileştirilmesi gerekiyordu. O şekilde halkımıza daha iyi hizmet verebilirlerdi. Hem de o arkadaşlar orada çalışmayı seviyor, istiyor, gönüllülük esasına göre yapıp o işten zevk alıyorlardı. Dolayısıyla, bu deli gömleğini giydirdiler bize, bundan kurtulmaya çalışacağız ve başaracağız. Buna inancım sonsuz.

En sonunda seçimlerde ben de aday olacağım. Bir şekilde meclise girmeden düzelmeyecek. Tüm meslektaşlarıma seçimlere girmelerini öneriyorum, tavsiye ediyorum, istiyorum. Bu başka türlü düzelmeyecek bir mesele diye düşünüyorum. Daha çok siyasete girmesi gerekiyor artık hekimlerin. Bu durumdan başka türlü kurtulamayacağımızı düşünüyorum.

***

Hekimler haklarını bu kadar gerileten bir anlayışın yanında olamazlar

Ankara Tabip Odası Başkanı Dr. Çetin Atasoy:

Sağlıkta AKP hükümetlerinin yaptığı majör değişiklik son 12 yılda uygulanan SDP bildiğiniz gibi. Bu program neredeyse tamamlandı. Ve sağlığın eğitimden hasta hizmetine, kurumsal örgütlenmeye kadar bütün alanlarını etkiledi. Gelinen nokta her ne kadar hastalarda kabaca bir sağlıktan memnun olma hali yarattı gibi görünüyorsa da daha derinlemesine tahliller yapıldığında bu memnuniyetin sanal bir memnuniyet olduğu kanaatindeyim ben. Evet, halkımız eskiye göre hekime, sağlık hizmetine daha rahat erişiyor olabilir, ama temel sağlık göstergelerindeki iyileşme bu nispette değil. Biz hala temel sağlık göstergeleri açısından OECD ülkeleri arasında en sonlardayız. Sağlığa eskiye göre daha çok harcıyoruz. Ancak harcanan para ve edinilen hasta memnuniyeti oranına bakıldığında da pek çok ülkenin gerisindeyiz. Bilimsel verilere baktığınızda ortada ciddi bir memnuniyet yok ama hasta memnuniyeti üzerinden dönen sanal bir söylem var. Birçok parametrede geriyiz ama tüketmekte de çok ilerledik. Nüfus başına MR tetkiki açısından birinci olan ABD’nin arkasından ikinci sırada geliyoruz. Dolayısıyla geldiğimiz noktayı tüketim tıbbı olarak kabul edebiliriz. Ülke bir anlamda teknoloji çöplüğüne dönüştü. Bütün harcanan paralara, emeklere, sağlıkçılara çektirilen bunca eziyete rağmen ortada ciddi bir iyileşme bulunmadığını OECD sıralamasındaki yerimiz gösteriyor.

Hekimlerin nasıl seçim yapacakları konusu aslında çok açık. Bir defa cumhuriyetle bu nispette hesaplaşmaya giren bir anlayışın yanında hekimlerin olmaması gerekiyor. Birincisi bu. İkincisi hem halkın sağlığını sermayeye peşkeş çeken bir anlayışın hem de hekim haklarında bu kadar gerilemeye yol açan bir anlayışın da hekimlerin yanında olmayacağına inanıyorum ben. Halkımızın nasıl karar vereceğini bilemiyorum ama ondan da umutsuz değilim. Sağlık alanında da görüyoruz, ciddi bir yozlaşma ve yolsuzluk süreci var. Bunun etkilerinin dalga dalga yayılmakta olduğunu, yolsuzluk algısının halkta giderek daha fazla yerleştiğini ve bunun da seçim sonuçlarına bir oranda etki edeceğini düşünüyorum.

***

Hekimliğin dolgu malzemesi olarak kullanılmasına izin vermeyeceğiz

Muğla Tabip Odası Başkanı Dr. Çağlayan Üçpınar:

Sağlıkta ciddi bir yıkım gerçekleştirdiler. Sağlıktaki iş barışını bozdular, ekip çalışmasını yok ettiler. Birinci basamak tümden yok edildi, ikinci basamak bertaraf ediliyor, tamamen özel girişimcilere açılıyor, üçüncü basamak da gene onların istediği gibi örgütlenilmesi üzerinden yeniden organize edilmeye çalışılıyor. Hiçbirimizin iş güvencesi kalmadı. Çok sıradanlaşan bir meslek haline geldik. Bu ülkenin eğitimine en fazla kaynak ayırdığı, en fazla emek verdiği bir meslek grubunu sıradan bir işçi konumuna düşürdüler.

Bizim mesleğimiz dolgu malzemesi olarak kullanılmak isteniyor AKP hükümeti tarafından. Buna izin vermeyeceğiz.

***

Hekimlerin birlikte hareket etmesi gerekiyor

Denizli Tabip Odası Başkanı Dr. Gökhan Önem:

AKP dönemi hekimler için bir yıkım dönemi oldu. Geldikleri gibi SDP başlattılar. Bu aslında ithal bir proje. Hekimleri ciddi olarak hak kayıplarına uğrattılar. Köle düzenine uğradı hekim hakları. SDP’nin temelinde performans uygulamaları var. Bu da hekimleri yaptıkları işlemlerden aldıkları puana göre sınıflayıp, sıralayıp ona göre yalan da olsa bir ücretlendirme temelinde oluşturdular. Ve hekimler gelirlerinin en büyük kısmını bu performanstan sağlamaya başladılar. Bu sonuçta emekli olduklarında ciddi hak kayıplarına yol açtı. Üç basamakta da hekimlerin sorunları var. Birinci basamakta aile hekimlerinin nöbetleri, ikinci basamakta devlet hastanelerindeki arkadaşların performans sorunları, üçüncü basamakta araştırma görevlisi arkadaşların yoğun iş yükü altında çalışmaları hem de son torba yasa ile öğretim üyelerinin özel hastanelere kiralanması olarak karşımıza çıktı. Hekimler olarak biz bu konuda mücadele etmek istiyoruz. Bunun dışında bizim çatı örgütümüz olan TTB’ye çok önemli görevler düşüyor. Bunu halka anlatmak lazım deniliyor. Bu doğru fakat bizim bunu önce hekim arkadaşlara anlatmamız gerekiyor. Benim gördüğüm en büyük sorun, hekimlerin biraraya gelmesinde bir sıkıntı var. Bizim odalarımız değişik hekimlik alanlarını biraraya getiriyor. Pratisyen hekimler, aile hekimleri, uzman hekimler, işyeri hekimleri, öğretim üyeleri. Bunları ortak bir payda da buluşturabilmek lazım, bunun içinde ciddi çalışmalar yapmak lazım. Örgütlenmemiz lazım. Eğer hekimler ciddi şeklide örgütlenmezlerse bundan 5-10 yıl sonra bugünleri de arar hale geleceğimizden endişe duyuyorum. AKP dönemindeki en önemli problemlerden biri de kontrolsüz ve altyapısı olmadan artan tıp fakülteleri ve bu fakültelere alınan öğrenci sayısı. Bu da yaklaşık bir 5-10 yıl sonra sağlıktaki kaliteyi ciddi şekilde düşüreceğini ve hekimlerin işgücünü de ucuzlatacağını düşünüyorum. Bununla da mücadele etmekte fayda var. Mücadelemiz sadece hekim hakları için değil. Biz aynı zamanda cumhuriyeti de savunmak durumundayız. AKP hükümetinin cumhuriyetin temel ilkelerine yönelik, bize yanlış gelen uygulamaları var, bu konuda da ciddi endişelerimiz var. Bu konuda da yalnızca bir hekim olarak değil bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak bunun için de mücadele etmemiz gerek diye düşünüyorum. Umarım 2015 seçimleri bu konuda bize bir ışık gösterir.

***

İnsani değerlerin karşısına parayı, kâr etmeyi çıkaran bir sistemi doğru bulmayız

Hatay Tabip Odası Başkanı Dr. Tacettin İnandı:

12 yıllık dönemdeki dönüşüm şu; kamusal hizmet anlayışından özel anlayışa bir geçiş söz konusu. Bizler açısından da şöyle bir sorun var, genelde bizler hekimlik değerleri üzerinden, temel hak ve özgürlükler üzerinden bakarken ticarileşmiş bir hekimlik uygulamasına doğru gidiyoruz. Bugün kanıta dayalı, bilimsel ve tıp etiğine, mesleki değerlere önem veren hekimlik yerine daha çok kar etmeye odaklı, ticarileşmiş ve tam bir liberal ekonomiden kaynaklı bir felsefeyle ortaya çıkan hekimlik ve sağlık uygulamaları görüyoruz. Sağlık çalışanları açısından baktığımızda önemli sosyal kayıplar yaşadığımızı söyleyebilirim. Geçmişte sağlık çalışanlarının büyük bir kısmı 657’ye bağlı, iş güvencesi olan, sosyal güvenceleri önemli ölçüde tanımlanmış iken, bugün önemli bir kısmı taşeron firmalar aracılığıyla küçük şirketler aracılığıyla yürütülüyor. Asgari ücretle çalışıyorlar, örgütlenemiyorlar, çalışma süreleri çok esnek, her an işten çıkarılabiliyorlar. Açlık sınırı içinde çalıştırılan çok sayıda insan söz konusu. Öte taraftan abartılmış bir sağlık talebi var. Gerçekçi olmayan bir sağlık talebi var, bunun da karşılanamaması söz konusu, bunun getirdiği ağır bir iş yükü var sağlık çalışanları üzerinde. Gereksiz yapılmaması gereken hizmetler var, diğer tarafta da sağlığın korunması ve geliştirilmesine yönelik hizmetler geri plana atılmış durumda. Aslında buraya kayabilse sağlık hizmetleri belki tedavi edici hekimlik, ilaç ve benzeri sorunlar biraz daha geri düşebilir. İlaca yapılan harcamalar, gereksiz cerrahi işlemler, hasta hekim ilişkilerindeki yıpranma giderek artmış durumda. Son dönemde önemli konular arasında. Hekim ve hasta arasındaki güvensizlik ortamı artırılmış durumda, bu da şiddet şeklinde kendini gösteriyor. Hekimlik değerlerimizde önemli kayıplar ortaya çıktı.

Biz her zaman insandan yana, sağlıktan yana, insani değerlerden yana tercih yaptık. Sevgiyi, kardeşliği, barışı toplumsal değerler olarak aşağılara çeken, parayı, kar etmeyi yukarılara taşıyan bir sistemi doğru görmeyiz biz hekimler olarak, ben görmüyorum. Dolayısıyla tekrar insana özgü değerlerin en üst seviyede olduğu bir sistemi savunan bir dünyayı yaratmak için bir tercihte bulunmak lazım diye düşünüyorum.

Karikatür: Dr. Serdar Çeliktaş