Doç. Dr. Deniz Erdoğdu
Son yıllarda başbakan, sağlık bakanı, cumhurbaşkanı gittikçe artan bir şekilde kadın üzerine konuşuyor, kadın bedeni üzerinde denetim kurmaya çalışıyor. Doğurganlık, sezaryen, kürtaj söylemleriyle sınırlarını aşıyorlar. Başbakan Davutoğlu, 2008 yılından itibaren paketler halinde açıkladıkları istihdam politikasını birleştirecek son programı “Ailenin ve Dinamik Nüfus Yapısı’nın Korunması” adıyla açıkladı ve meclise sevk edildi. Genel seçime giderken kadınların aklını çeleceklerini umuyorlar. AKP Hükümeti’ne göre kadınlar ve erkekler erken yaşta evlenmeli, çok sayıda çocuk yapmalı, nüfus genç ve dinamik olmalı. Buna pronatalist politika deniyor.
Programın vaatlerine bakılırsa; işçi ve memurlara analık izni bitiminden sonra ilk çocuk için 2 ay, ikinci çocuk için 4 ay, üç ve üzeri çocuklar için 6 ay olmak üzere yarı zamanlı çalışma imkanı tanınacak. Yarı zamanlı çalışılan sürede ücret tam ödenecek, özel sektördeki kadın işçinin ücretinin yarısı ve sigorta primi İşsizlik Fonu’ndan karşılanacak. Çocuğun okula başlama yaşına kadar kadına kısmi süreli çalışma hakkı verilecek. Çeyiz parası, çocuk sayısına göre nakit para yardımı, özel sektöre kreş açmaları için teşvik, belediyelere kreş açma zorunluluğu getiriliyor.
Oysa gerçekteki amaç; ekonomik büyüme için emek maliyetlerini düşürmek, kadın emek piyasasını yönetmektir. Fazla sayıda genç nüfusun ucuza, zam, güvence, hak istemeden çalışması, bu şekilde ekonomik büyümenin sağlanması amaçlanmaktadır. Bu nedenle açıklanan program bir süredir durağan olduğu söylenen nüfus artış hızının yükselmesini sağlarken, kadın istihdamını istediği gibi esnetip bükmeyi kolaylaştırıyor. Kadının çalışma yaşamının esnekleştirilmesi, özel istihdam bürolarının devreye girmesi, kıdem tazminatının ortadan kalkması, yarı zamanlı çalışma, evde çalışma şeklinde gerçekleşiyor. Tüm bunlar kadınların emekli olmasını zorlaştırıyor ya da geciktiriyor. Çalışan haklarından, kreş, servis, dolgun ücret gibi çalışan haklarından faydalanmasını ortadan kaldırıyor. Kamuda çalışan kadın, çocuğuna bakarken yarı zamanlı çalışacak, tam ücret alacak deniyor, bu kulağa hoş gelebilir, ancak kamu kadrolarının ne kadar kısıtlı olduğu, yeni kadrolar açılmadığı, çoğu kadının özel sektörde çalışmak zorunda olduğu düşünülürse bunun dezavantaja dönüştüğü görülür. Özel sektör yarı zamanlı çalışacak kadınları istihtam etmeyecek ya da Özel İstihtam Büro’larından kiralanacak yarı zamanlı çalışacak, bir süre sonra işten çıkarılacak diğer kadınların sömürülmesine yol açacaktır. Ayrıca bunlar hiçbir zaman emekli olacak prim, iş günü sayısını biriktiremeyecektir. Öte yandan bu pakette fazla sayıda olan kayıt dışı çalışan kadınlara ilişkin hiçbir kazanım yoktur.
Meseleye sosyolojik açıdan bakarsak, çocuk bakımının tamamen kadının üstüne yıkıldığı görülür. Bakım vermek kadının yazgısı gibi buna ayrıca yaşlı bakımı da ekleniyor. Erkeklerin çocuk bakımındaki yükümlülüğü ortadan kalkıyor, aile içinde iş bölümü konusunda kadın erkek eşitliğinde başa dönülüyor. Kadının ömür boyu ev içinde mutfak, yatak arasındaki hapisliği kaderi oluyor. Kadınların uzmanlaşacağı meslekler azalıyor, bilimsellik, mesleki gelişim, terfi olanaksızlaşıyor.
Öte yandan AKP hükümeti nüfus artışını sağlamak konusunda gerekli koşulları sağlamış görünüyor. Kadınların doğum kontrolü yöntemlerine erişimi oldukça sıkıntılı, aile-çocuk sağlığı merkezleri işlevsizleştirilip bu görev de aile hekimlerine verilmişti. Ancak aile hekimlerinin iş yükünden dolayı rahim içi araç takma, oral kontraseptif ilaç, prezervatif dağıtma gibi uygulamalar sorunlu. Halk Sağlığı Kurumu tarafında ücretsiz karşılanması gereken malzeme temininde sorunlar var. Bu arada Kadın Doğum Uzmanları Derneği’de hükümetin kadın üreme sağlığına ilişkin beyanlarına tepki gösterdi “bu alanın uzmanı biziz, ancak biz ve kadınlar gerekli ise konuşabilir” dedi.
Meseleye bir de ekolojik açıdan bakarsak; içilebilir suya, doğal gıdaya ulaşmak bu derece zorlaşmışken, insanlar organik gıda peşine düşmüşken, yakın gelecek için kıtlıktan bahsedilirken nüfus artışını istemek mantıklı mı? Ülkede yoksulluk içinde hayatını idame ettirmek zorunda olan milyonlarca insan, asgari ücretle geçinmek zorunda olan 12 milyon taşeron işçisi çok sayıdaki çocuğa bakmayı nasıl göze alabilir. Devletin eğitim, sağlık hizmetini hakkıyla vermediği, gençlerin üniversite bitirseler dahi nitelikli iş bulamadığı, işsizlik nedeniyle bunalıma düştüğü bir ülkede nüfus arsın demenin iyi niyetli olduğu savunulamaz. İşçi sağlığı, iş güvenliğinin göz ardı edildiği, meslek hastalıklarının kaydının olmadığı, yıl da ortalama ne yazıktır ki 3000 insanın iş cinayetlerine kurban gittiğini biliyoruz.
Kadının toplumsal alanda emeğinin karşılığını alacak şekilde çalışması, ailenin kölesi olmaması, eve kapatılmaması için olması gereken nedir peki? Kapatılan kamu kreşlerinin yeniden açılması, 50 işçi çalıştıran işyerlerine kreş açılması, kreş işinin teşvik verilerek özel kuruluşlara verilmemesi, kreş ücretlerin düşük tutulması, kadının bilimsel, sanatsal, toplumsal konularda gelişimi için boş zaman yaratmayı sağlayacak şekilde tatil günlerinde de kreşlerin açık tutulması, belediyelerin toplu yemek yenebilecek ucuz kantinleri, yaşlı bakım evlerini açmasıdır.
Karikatür: Dr. Seyfi Durmaz