Ankara Tabip Odası’nın yargılandığı davayı izlemek üzere Türkiye’ye gelen İnsan Hakları İçin Hekimler Örgütü (PHR) temsilcisi Dede Dunevant ile Dünya Tabipler Birliği, Norveç Tabipler Birliği ve Avrupa Birliği Daimi Hekimler Komitesi temsilcisi Björn Hoftved davayı ve süreci Tıp Dünyası’na değerlendirdiler.
Davanın reddedilmesinden büyük bir memnuniyet duyduklarını belirten Dunevant, Gezi olayları sırasında yaralılara yardım eden gönüllü hekimlerin tıp mesleğinin en iyi nasıl yapılacağını, TTB’nin de bir hekim birliğinin nasıl davranması gerektiğini dünyaya gösterdiğini söyledi. Dunevant, “TTB’yi ortağımız olarak görmekten büyük onur ve gurur duyuyoruz” diye konuştu.
Tıp Dünyası – ANKARA
- Ankara Tabip Odası’nın Gezi Parkı olayları sırasında yaralananlara ilk yardım hizmeti sunması dolayısıyla yargılandığı davanın 3. duruşmasını izlemek üzere Türkiye’desiniz. Öncelikle dava konusu ile ilgili bir soru sormak istiyorum; yaralılara acil sağlık hizmeti sunmak nedeniyle bir hekim örgütünün yargılanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Dede Dunevant: Ben İnsan Hakları İçin Hekimler Örgütü’nden geliyorum. Kurumum adına şunu söyleyebilirim ki, biz Türkiye’de sağlık personeline karşı gerçekleştirilen tehdit faaliyetlerini esefle karşıladık. Sadece biz değiliz aslında; uluslararası örgütlerle de iletişim halindeyiz, onlar da aynı fikirdeler. Tüm bu olayları esefle karşılıyorlar. Çünkü, TTB’nin yaptığı aslında etik bir görevi yerine getirmekti. Çünkü ihtiyaç halinde yaralılara yardım etmek ve onlara sağlık hizmeti sunmak etik bir görevdir. O nedenle başlatılmış olan bu davanın kesinlikle yersiz olduğunu ve hukuki bir zemini olmadığını düşünüyoruz. Bu nedenle de bugün davanın reddedilmesini memnuniyetle karşıladık.
Hoftved: Öncelikle şunu söylemek isterim. Yıllardır biz de TTB ile iletişim halindeyiz kurum olarak. Ve Dünya Tabipler Birliği de zaten bu konuyla ilgili olarak Türkiye hükümetine pek çok resmi yazı yazdı, bu olaylarla ilgili endişelerini dile getirdi ve davanın geri çekilmesini istedi. Çünkü, gönüllü hekimlerin yaptığı etik bir görevi yerine getirmekti. Bu etik görev de aslında tüm tıp doktorlarının bir görevi. O nedenle bugün davanın düşmesinden ve reddedilmesinden biz de çok memnun olduk.
- Gezi parkı sürecinde olağanüstü bir durum yaşandı ve polis şiddeti dolayısıyla çok sayıda kişi yaralandı, acil sağlık hizmeti ihtiyacı doğdu. Böyle bir ortamda bir hekim örgütünün tavrı ne olmalıdır sizce?
Dunevant: Ben şanslıydım; çünkü Gezi Parkı olayları meydana geldiğinde Türkiye’ye gelip olayları bizzat izleme fırsatım oldu. Kurumumuzdan iki hekim arkadaşımızla beraber Türkiye’ye gelerek soruşturmalar yaptık. Bizzat hastanelere gittik, yaralılarla görüştük. Hatta hastanede kafatasında çatlak olan bir yaralıyla görüştük, gaz bombası çarptığını söyledi. Gözünü kaybeden bir yaralıyla görüştüm. Bu koşullar altında hekimlerin yaptığı etik görevini yerine getirmekti. TTB de tam olarak bunu yaptı. Tüm uluslararası hekim örgütleri de böyle düşünüyor. TTB’nin yaptığı kesinlikle doğru davranıştır. Tüm hekimler de aynı şeyi yapardı. Bizim konuştuğumuz tüm sağlık personeli aynı şekilde düşünüyor. Böyle sıradışı koşullar altında TTB’nin bu olaylara göz yumması şüphesiz beklenemezdi. Göz yumsaydı şayet bu tıp etiğine aykırı olurdu.
Hoftved: Ne yazık ki ben meslektaşım kadar şanslı değildim çünkü Gezi Parkı olayları sırasında burada bulunma fırsatım olmadı. Ama medya aracılığıyla ve TTB’nin basın açıklamaları aracılıyla olayları yakından takip ettim. TTB ve Türkiye’deki hekimler kesinlikle yapması gerekeni yaptılar. Bugün zaten duruşma esnasında milletvekillerinden bir tanesi şöyle söylemişti: “Şu an burada benim tanıklık ediyor olmam bile çok saçma. Buradaki hekimlerin yargılanması değil, ödüllendirilmesi gerekiyor” demişti. Kesinlikle katılıyorum kendisine…
- Bu tür davalar ya da siyasi iktidarın bu tür müdahaleleri, hekimlerin mesleki bağımsızlığını nasıl etkiler?
Hoftved: Tabii ki eğer hekimler şöyle bir olasılık olduğunu düşünürlerse; “biz insanlara yardım edersek bize karşı dava açılabilir” şeklinde bir olasılık olduğunu düşünürlerse insanlara yardım etmekten vazgeçebilirler, böyle bir olasılık vardır her zaman. Kendilerine sansür uygulayabilirler. Hekimlerin yapabilecekleri yardımları engelleyebilir bu tür müdahaleler. Umut ediyoruz ki bir daha böyle bir dava olmaz. Olursa büyük bir şanssızlık olur zaten.
Dunevant: Biz insan hakları için hekimler birliği olarak TTB ile çok uzun zamandır çok faydalı ilişkiler kurmuş bulunmaktayız. Kurumum adına söyleyebilirim ki, TTB uluslararası tabip birlikleri tarafından da son derece saygı duyulan bir birlik. Bu Gezi Parkı olayları başladığından beri biz bunu bildiğimiz için Türk hükümetine sürekli çağrılarda bulunduk ve resmi yazılar yazdık. TTB’nin özerkliğini ve bağımsızlığını tanıması gerektiğini vurguladık sıklıkla. Çünkü hekimlerin baskı veya tehdit korkusu olmaksızın görevlerini yapabilmesi gerektiğini söylüyorduk hükümete. Bu tür davranışların doktorları oldukça etkileyebileceğini düşünüyorum. Görevlerini yapmadan önce iki kez düşünmek durumunda kalabilirler bu tür davalar yüzünden.
Fakat öte yandan şöyle ilginç bir durum var. Bildiğiniz gibi TCK şöyle bir madde var: Acil durumlarda ve sıradışı durumlarda ihtiyacı olana yardım etmek zorundasınız gibi bir düzenleme var. Diğer taraftan bu davaya baktığınızda bu iki durumun hiç uyuşmadığını ve birbiriyle çatıştığını görüyoruz. O nedenle bu davanın aslında yasal bir zemini olmadığını da görüyoruz. Son olarak bu tür müdahalelerin hekimlerin mesleki özerkliğini olumsuz etkileyeceğini düşünüyorum.
- Bir parça değindiniz ama açmak için soruyorum, bu süreç dünya tabip birlikleri arasında nasıl karşılandı?
Hoftved: Türkiye’de hekimlerin başına gelen bu olay bizler için de oldukça üzücü. Hatırlarsanız, birkaç yıl önce Bahreyn’de de hükümetin hekimler üzerinde böyle bir baskısı olmuştu. O zaman da Bahreyn hükümetine benzer yazılar yazmıştık. Yine olsa yine aynı şeyi yaparız.
Dunevant: İnanıyorum ki, dünya genelindeki tüm hekimler buna katılacaklardır: Dünyada hiçbir hekim önlerine bir hasta geldiğinde ona hangi partiyi tutuyorsun ya da dini inancın ne diye sormazlar. Sadece yardım ihtiyacı olana yardım etmeye, onları tedavi etmeye çalışırlar. Türkiye’deki durum da böyleydi. O nedenle biz Türkiye’deki hekimlerle dayanışma içinde olmaktan büyük onur duyuyoruz. Kişinin hangi tarafta olduğuna bakmaksızın onlara yardım götürmeye çalıştılar. Bizim hekimlerimizin aynı zamanda şöyle bir düşüncesi var: Türkiye’deki olaylar evet çok talihsiz bir olaydı ama bir taraftan da çok etkileyiciydi. Çünkü Sağlık Bakanlığı kendi işini yapmazken, TTB devreye girdi ve Sağlık Bakanlığı’nın yapması gerekeni yaptı ve ihtiyacı olanlara sağlık hizmeti sundu. Aslında bu tüm doktorların görevi dünya genelinde. Uluslararası toplum da bunun tamamıyla farkında.
- Bahreyn örneğini hatırlattınız az önce; dünyada benzer başka örnekler var mı?
Dunevant: Çok uç bir örnek verebilirim evet. Suriye’de her gün doktorlar bizzat hedef alınmaktalar silahlı gruplar tarafından. Doktorların öldürüldüğünü de görmekteyiz Suriye’de her gün. Ve bu doktorlar çapraz ateş arasında kaldıkları için ölmüyorlar, bunlar bizzat tutuklanıyorlar, işkence görüyorlar. Çünkü onlara göre yanlış tarafı tedavi ettikleri söyleniyor, bu yüzden şiddet görüyorlar. Az önce şunu söylemiştim; hekimler birini tedavi ederken, siyasi görüşünü vb. sormazlar. Bu bir savaş zamanı ya da siyasi bir boşluk zamanı olabilir, hiç farketmez. Genel ilkeler o zaman da uygulanmalıdır, doktorlar her tür koşulda mesleklerini bağımsız bir şekilde, baskı olmaksızın sürdürebilmelidir.
- Eklemek istedikleriniz var mı?
Hoftved: Biz 1998 yılından beri TTB ile yakın ilişkiler içerisinde olan bir örgütüz. 1998 yılından beri zaman zaman ne yazık ki bazı gözlemlerimiz oldu. Türkiye’de hekimlerin bağımsızlığına ve özerkliğine müdahaleler oldu. Umuyoruz ki bugün bu davanın reddedilmesi bu tür bağımsızlığa ve özerkliğe yapılan negatif faaliyetlerin bir sonu olacaktır ve bunları durduracaktır.
Dunevant: İnsan hakları için hekimler adlı kuruluşum adına şunu söylemek istiyorum; biz TTB’yi ortağımız olarak görmekten fazlasıyla ve fazlasıyla onur ve gurur duyuyoruz. TTB’nin gezi parkı protestoları esnasında göstermiş olduğu faaliyetler, aynı zamanda birliğe bağlı gönüllü hekimlerin gösterdiği faaliyetler tıp mesleği en iyi nasıl yapılır onu gösterdiler bize. TTB bir birlik ne yapmalı onu da gösterdi bizlere. Umut ediyoruz ki, bugünkü davanın reddedilmesi Türkiye’de yeni bir dönem başlatacaklardır ve böylece hekimlere karşı başlatılan bu negatif ve tehditvari faaliyetler son bulacaktır bundan sonra.
Teşekkür ederim…