DİSK Genel Sekreteri Dr. Arzu Çerkezoğlu, Başbakan ve Maliye Bakanı’nın geçtiğimiz haftalarda basına yansıyan, Türkiye’de sayıları iki milyona yaklaşan taşeron çalışanı ilgilendiren “kadro” açıklamalarıyla ilgili olarak Tıp Dünyası’nın sorularını yanıtladı.
“Kadro” diye yutturulmaya çalışılan uyduruk bir statü ile iş güvencesinin, kıdem tazminatı başta olmak üzere tüm kazanılmış hakların yok edilmeye çalışıldığını belirten Çerkezoğlu, “Taşeron işçiye kadro değil, yeni bir güvencesiz statü geliyor, üstelik de bugüne kadar elde edilen tüm hakları yok ederek. Kamuda taşeronun yerine, devletin kendisinin şirket mantığıyla hareket ettiği bir sistem getiriliyor” diye konuştu.
Çerkezoğlu, bu değişimin en çok kamudaki taşeron çalışanların yüzde 67’sini oluşturan sağlık işkolundaki işçileri etkileyeceğini kaydetti. Taşeron işçilerin, hakkının ve hukukunun bilincinde olduğunu ve bunu mücadeleyle öğrendiğini kaydeden Dr. Arzu Çerkezoğlu, “Taşeron işçilerin aklıyla ve zekâsıyla dalga geçmesinler, sabrını sınamasınlar” dedi.
Mutlu Sereli Kaan
– Hükümetin seçim vaatleri arasında yer alıyordu taşeron çalışanlara kadro verilmesi. Kısa süre önce de Başbakan Davutoğlu “müjde” diyerek asıl iş – yardımcı iş ayrımı yapılmaksızın tüm taşeron çalışanların kadroya alınacağını duyurdu. Anladık ki işin aslı öyle değilmiş. İşin aslını sizden dinleyebilir miyiz?
Taşeron çalıştırma, işverenlerin yasal yükümlülüklerden kurtulmak için başvurdukları en tipik çalıştırma biçimidir. İşverenlerin işçilere karşı yasal yükümlülüklerinden kurtulması, işçiler açısından da başta iş güvencesi olmak üzere kazanılmış tüm hakların ortadan kaldırılması demektir. O nedenle taşeronlaştırma özellikle 2000’li yıllardan itibaren hem özel sektörde hem de kamuda olağanüstü artış göstermiş, özellikle kamuda tümüyle hukuksuz biçimde sürdürülmüştür. 2002’de 350 binlerde olan taşeron işçi sayısı, bugün tam olarak tespit edilememekle birlikte 2 milyona yaklaşmış durumdadır. 700 bin taşeron işçinin istihdam edildiği kamuda ise, sağlık ve sosyal hizmetler işkolumuzda 2002 yılında 11 bin olan taşeron işçi sayısı bugün 150 binleri aşmıştır.
Biz DİSK/ Devrimci Sağlık İş Sendikası olarak, on yılı aşkın süredir, belediyeler ve il özel idareleri dışında tutulduğunda, kamudaki taşeron işçilerin %70’inin istihdam edildiği sağlık ve sosyal hizmetler işkolunda “İnsan İhaleyle Çalıştırılmaz, Sağlıkta Taşeron Olmaz” diyerek fiili ve hukuksal mücadele yürütüyoruz. Sağlık alanındaki bu süreci yıllardır başta Türk Tabipleri Birliği ve SES olmak üzere birlikte yürüdüğümüz tüm sağlık örgütleriyle ortak bir mücadele olarak yürüttük. Taşeron işçilerin sendikalarımız çatısı altında verdiği bu mücadele taşeron işçi gerçeğini, taşeron çalıştırmanın insan onuruna aykırı bir çalıştırma biçimi ve açıkça bir emek hırsızlığı olduğunu herkese gösterdi.
Geçtiğimiz yıl yaşanan seçimlerin de temel gündemlerinden birisi taşeron meselesi oldu. Seçimlerde “taşeron işçilere kadro” sözü veren siyasi iktidar bugün Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun açıklaması ile kamuda asıl ve yardımcı işlerde çalışan tüm işçilerin kadroya alınacağını bir “müjde” şeklinde duyurdu. Ancak gerek Başbakan’ın gerekse daha sonra Maliye Bakanı’nın açıklamaları, ortada bir kadro, güvence ya da müjde olmadığını gösteriyor.
– Basına bir hayli haber yansıdı ama bildiğimiz kadarıyla ortada somut bir düzenleme yok. Başbakan’ın ve Maliye Bakanı’nın açıklamalarının dışında somut bir düzenleme var mı?
Öncelikle belirtmek isterim ki, Başbakan’ın taşeron işçilerle ilgili duyurusunun ardından beklenen ve olması gereken, bu konudaki hükümet politikasının, sürecin nasıl işleyeceğinin konunun hükümet içerisindeki asli muhatabı olan Çalışma Bakanı tarafından açıklanmasıdır. Başbakan’ın ardından hükümet kanadından tüm açıklamaların Maliye Bakanı tarafından yapılması siyasi iktidarın işçileri sadece bir maliyet unsuru olarak görüyor olmasının bir tezahürü, konuya sadece mali ve teknik açıdan bakıldığının göstergesidir.
– Bu açıklamalara göre düzenleme neleri içeriyor?
Yapılan açıklamalara göre kamudaki taşeron işçiler, belediyeler hariç olmak üzere, asıl iş yardımcı iş ayrımı yapılmaksızın “özel sözleşmeli personel” olarak istihdam edilecek. Böylelikle hükümet tarafından, “kadro” ile uzaktan yakından ilişkisi olmayan, kamudaki çalışma biçimlerini düzenleyen 657 sayılı yasadaki hiçbir statüye benzemeyen, tümüyle güvencesiz yeni bir statü icat ediliyor.
– Hangi kurumları, hangi işleri, kimleri, hangi koşullarla kapsayacak? Çalışma koşulları, özlük hakları ne olacak?
1 Kasım 2015’ten önce işbaşı yapmış ve halen çalışmakta olan taşeron işçiler, sınav, güvenlik soruşturması gibi çeşitli elemelerden sonra bu statüye geçirilecek. Sözleşmeler 3 yıl olarak yapılacak ve 3 yılın sonunda “iş performansı”na göre sözleşmeler yenilenebilecek. Yani 3 yılın sonunda hizmet akitlerinin devam edip etmeyeceği tümüyle belirsiz.
Sormak istiyoruz, mahkemelerin ve Yargıtay’ın sayısız kararıyla da belgelendiği gibi, kamunun asli ve sürekli işlerini gören bu işçilerin sözleşmelerinin 3 yıl olarak yapılması hangi mantığın ürünüdür? Sağlık, eğitim, ulaşım, toplumun vicdanı olan sosyal hizmetler, ya da kamunun tüm büro ve bürokrasi hizmetleri 3 yıllık işler midir? 3 yıl sonra bu hizmetler olmayacak mıdır ki, iş hukukumuzun tüm normları alt üst edilerek 3 yıllık sözleşme yapılabilecektir.
– Taşeron işçiler zaten sözleşmeli çalışan işçilerdi. Ne değişecek?
Bu yeni icat edilen “Özel Sözleşmeli Personel” sosyal güvenlik sistemi olarak işçi statüsünde, ama ücret vb. konularda özlük haklar bakımından memur statüsünde olacak. Böylece işçi sendikaları, işyeri ve işkolu toplusözleşmeleri tümüyle tasfiye ediliyor, sendikalı sendikasız kamudaki tüm işçilerin aldığı, bizim de açtığımız davalarla yüzlerce taşeron sağlık işçisi arkadaşımızın hak kazandığı ve aldığı yılda 52 günlük ikramiye hakkı yok ediliyor.
– Ücret konusu?
Taşeron işçilerin hali hazırda aldıkları ücret üzerinden bu yeni uydurulacak statüye geçmeleri öngörülüyor. Statü yeni, yeni bir işçi gibi, ilk işbaşı yapıyor gibi başlanacak ama ücret eski. Hangi ücreti alıyorsa oradan başlayacak, sadece 2017 Ocak ayında uygulanacak memur maaş zammı eklenecek. Atama, tayin, görevde yükselme gibi hakların kesinlikle olmadığını, lafının bile edilmeyeceğini herhalde söylememize gerek bile yoktur. İşte AKP’nin, işte işçi sınıfının en mağdur kesiminin umutları üzerinden siyaset yapanların, seçimlerde oy isteyenlerin “müjde” diye sundukları büyük yalan ve hile bu.
– Geriye dönük haklar ne olacak?
En önemli noktalardan birisi de geriye dönük hakların kaybı ve asıl önemlisi Kıdem Tazminatlarının yok edilmesi. Yıllardır tüm kamuda, özelde de işkolumuzda hastanelerde ve sosyal hizmet kurumlarında taşeron belasıyla çalışmak zorunda bırakılan ve 10 yıl- 15 yıl kıdemi olan hastabakıcı, ameliyathane teknisyeni, radyoloji teknisyeni, tıbbi sekreter, hemşire, bakıcı anneler, meslek elemanı, sosyolog, psikolog, sosyal hizmet uzmanları kendi istekleriyle istifa edecek, kıdem tazminatlarını yakacak. Yıllardır çalıştıkları işyerinde elli tane taşeron firma değişse de var olan tüm kazanılmış haklarını sıfırlayacak ve sıfırdan işbaşı yapmış olacak.
– Türkiye’deki taşeron çalışanların büyük bölümünün sağlık alanında olduğunu biliyoruz. Sağlık alanında taşeron çalışanlar, çalışma arkadaşlarımız nasıl etkilenecek?
Evet, kamudaki taşeron çalışanların %67’si sağlık işkolunda ve bizler yıllardır sağlıkta taşerona karşı mücadeleyi her türlü baskıya ve yok saymaya rağmen hep birlikte örgütlüyoruz. Bu süreç, bu hile, bu aldatmaca sağlık alanındaki taşeron çalışanları da doğrudan etkileyecek. Daha da önemlisi yıllardır işten çıkarmalar, karda kışta günler süren direnişler ve kazanımlarla yürütülen bu haklı mücadelenin tüm kazanımları ortadan kaldırılacak.
Artık taşeron meselesinde gerçekleri konuşursak; kadro yok, iş güvencesi yok, hak yok, hukuk yok! Kıdem tazminatı başta olmak üzere tüm kazanılmış haklar yok ediliyor!
Taşeron işçiye kadro değil, yeni bir güvencesiz statü geliyor, üstelik de bugüne kadar elde edilen tüm hakları yok ederek. Kamuda Taşeronun yerine, devletin kendisinin şirket mantığıyla hareket ettiği bir sistem getiriliyor.
– Hükümetin Devlet Memurları Yasası’nı da değiştirme arayışında olduğunu biliyoruz. İki durumu birlikte ele alınca karşımıza çıkan nedir?
Kuşkusuz bu düzenlemelerin temel mantığı, sermayenin ve hükümetin bir yanıyla emek alanına diğer yanıyla da kamu hizmetlerine bakışıyla bir bütünlük taşıyor. Tüm düzenlemelerin kod adı; allayıp pullayarak sundukları Güvenceli Esneklik; yani emeğin başta iş güvencesi ve örgütlenme hakkı olmak üzere tüm haklarını ortadan kaldırmak, diğer yandan da 657’deki iş güvencesine dair maddeleri de yok etmek, yine meclis gündeminde bulunan kıdem tazminatı ve özel istihdam büroları ile iş güvencesinin son kırıntılarını da ortadan kaldırmak.
– Yıllardır taşeron çalışmaya karşı mücadele yürüten bir isim olarak bundan sonrası için neler düşünüyorsunuz?
Artık yeter; diyoruz. İşçi sınıfının en mağdur, en fazla ezilen, insan yerine bile konulmayan, her gün ama her gün emeği çalınan, fakat her türlü baskıya rağmen emeği ve onuru için mücadele eden ve kazanan taşeron işçilerinin umutlarıyla oynanmasınlar.
Yeni güvencesizlik statüleri icat ederek, kadroyla ve güvenceyle uzaktan yakından ilgisi olmayan bu uydurma statüyü taşeron işçilere kadro diye yutturmaya çalışmaktan vazgeçsinler. Taşeron işçileri, hakkının ve hukukunun bilincinde ve bunu mücadeleyle öğrendi. Taşeron işçilerin aklıyla ve zekasıyla dalga geçmesinler, sabrını sınamasınlar…
Yapılması gereken son derece açık ve nettir: Yıllardır verdiğimiz mücadele ile kazandığımız sayısız mahkeme kararının, aklın ve vicdanın gereği yapılmalı, kamudaki taşeron işçiler tüm kazanılmış hakları ile birlikte daimi işçi kadrosuna geçirilmeli, sendika ve özgür toplusözleşme hakkı güvence altına alınmalıdır. Yüzbinlerce işçinin umudunu, beklentilerini ve coşkusunu kırmadan bu talepleri karşılamak mümkündür.
İnsan onuruna aykırı kölece bir çalıştırma biçimi olduğu herkes tarafından kabul edilen taşeron çalıştırma yasaklanmalı, tümüyle ortadan kaldırılmalıdır.