Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu
Kocaeli Dayanışma Akademisi (KODA) –
Birinci basamak sağlık kurumları tarafından sunulan, kişiye yönelik koruyucu ve tedavi edici sağlık hizmetlerinin durumuyla ilgili, iller bazında, herhangi bir veriye ulaşamayalı neredeyse 17 yıl oldu. Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından sonuncusu 2001 yılın için yayımlanan İstatistik Yıllığı’nda sağlık ocağı ve sağlık evlerinde sunulan hizmetlerin yanı sıra, personel ve hizmet alt yapısının durumunu gösteren hastalıklar hakkında il temelinde bilgiye ulaşmak mümkün olmuştu. Özellikle, hizmetlerin değerlendirmesinde kullanılacak nüfus bilgilerine de yine iller bazında ulaşılabiliyordu. Bu bilgiler arasında aşı takviminde bulunan her bir aşının, her bir dozu için ayrı ayrı sayılara ve oranlara ulaşmak, buradan aşı devamsızlıklarını hesaplamak yine iller temelinde mümkündü.
Türkiye’de 90’lı yıllarla birlikte uygulamaya giren “Sağlıkta Reform” çalışmaları ile gündeme gelen Aile Hekimliği Sistemi pilot çalışması-uygulaması, “Sağlıkta Dönüşüm Programı” kapsamında, 2005 yılında Düzce’de başlatılmış ve alınan olumsuz sonuçlara karşın, 2010 Ocak ayı itibariyle ülke genelinde resmen uygulamaya geçirilmişti. Böylece, birinci basamak sağlık hizmeti, hekime dayalı bir hizmet olarak ve yalnızca sağlık birimine gelenlere/gelebilenlere sunulan hale dönüştürüldü.
Söz konusu uygulamayı yaşama geçiren, AKP hükümetleri dönemindeki 2002-2007 yılları için Sağlık Bakanlığı tarafından Sağlık İstatistik Yıllığı yayımlanmadı. Yeniden yayımlanmaya başlandığı 2008 yılından itibaren ise, il bazında verilere ulaşmak mümkün olmadığı gibi, aşıların yalnızca üçüncü dozlarıyla ilgili bölge temelinde bilgilere ulaşabiliniyor. Ayrıca sunulmadığı için de aşı devamsızlıkları ile ilgili durumumuzu, bırakın iller bazında, bölgeler bazında dahi bilebilmek mümkün olamıyor.
Bunların yanı sıra, ülke genelinde Aile Hekimliği Sistemine geçildiği 2010 yılından, en son yayımlanan 2017 yılını da içeren sekiz yıllık dönemde, aşılamayla ilgili bilgilerin bazı tuhaflıklar içerdiğini de belirtmek gerekir. Örneğin, tümünün üçüncü dozunun altıncı ayın sonundaki bebeklere yapılması gereken beşli karma aşı, hepatit b aşısı ile konjüge pnömokok aşısının aşılama oranları birbirinden farklılık gösteriyor. Öyleki, genel bir hesaplamayla, söz konusu farklılıkların, her bir yıl için 13bin – 24bin bebekten daha fazla bebeğimizi etkilemekte olduğu ortaya çıkıyor. Görülebilir düzeydeki söz konusu sorunların yanı sıra, Sağlık Bakanlığı tarafından yıllardır bu konularda araştırma yapmak isteyenlere, ortak eğitim bölgeleri uygulamalarının içinde yer alan Halk Sağlığı Anabilim Dallarına dahi izin verilmediği de hepimiz tarafından bilinen bir gerçek. AKP’li yıllarda, aşılamayla ilgili eksik olan bilimsel bilgiyi üretebilmek de “yasak” maalesef.
Durum böyle olunca, aşılama durumumuzu en doğru biçimde görebilmek için Sağlık Bakanlığı’nın da tarafı olduğu Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması (TNSA) raporlarından yararlanmamızın uygun olacağı akla geliyor. TNSA, Türkiye’de 1968 yılından itibaren beş yıllık aralıklarla düzenli olarak yapılıyor. Söz konusu araştırmaların anıldığı yıl, verinin toplandığı yılı ifade ederken, elde edilen ölçütler, ayrıca özel olarak paylaşılmamışsa, veri toplanmasından önceki beş yılın ortalama değerini göstermektedir. Bu araştırma, AKP Hükümetleri’nin Sağlık Bakanlığı’nda icracı olduğu dönemlerde, ilki 2003, ikincisi 2008, üçüncüsü 2013 ve son olarak 2018 yılı olmak üzere dört kez gerçekleştirildi ve ilk üçünün raporu yayımlandı. Raporu yayımlanmış olan TNSA-2008 ve TNSA-2013’ün verileri, AKP eliyle kurulan sağlık sistemi ile uygulanan sağlık politikalarının sonuçlarını bütün çıplaklığıyla yansıtmaktadır.
Buna göre, 2003-2008 döneminde çocukların %80.5’inin bütün aşıları yapılabiliyorken, tam aşılı çocukların oranı, 2008-2013 döneminde yaklaşık %9 azalmış ve yüz çocuktan ancak %74.1’inin bütün aşıları yapılabilmiştir. Başka bir ifadeyle, 2008-2013’ü içeren beş yıllık dönemde, tam aşılı 15–26 aylık yaş grubundaki çocukların oranı azalmıştır. Oysa, aynı yıllar için AKP’li sağlık bakanlıkları tarafından yayımlanan Sağlık İstatistikleri Yıllıkları’nın tümünde, aşı takviminde yer alan bütün aşılar için, azalma bir yana artış görülmektedir ve aşılama oranları %95’in üzerindedir.
Sağlık Bakanlığı’nın yayımladığı verilerle katılımcısı olduğu araştırma sonuçları arasında büyük, büyük olduğu için de önemli bir çelişki söz konusudur. Birinci basamakta ekip hizmetini, bölgesel ve nüfus bazlı sağlık hizmeti örgütlenmesi ile sunumunu, ev ziyaretini ortadan kaldıran sistemin çöküşünü gizlemek, başta bebek ve çocuklarımıza olmak üzere topluma hastalık ve ölüm olarak yansımaktadır. Bakanlık tarafından başlangıçta reddedilmiş olsa bile 2013 yılında yaşanmış olan kızamık salgını da verilerine bir süre önce ulaşabildiğimiz ve Bakanlığın hala sessizliğini koruduğu 2017 yılı kızamık salgını da bu durumu işaret etmektedir. Daha da vahimi Türkiye sağlık tarihinde 45 yıldır görülmeyen bir biçimde, postneonatal ölüm (doğduktan sonra 1-12 ay arasında ölen bebekler) hızı ilk defa bir önceki döneme göre artmıştır. Postneonatal ölüm hızı, 2003-2008 yılları arasında ortalama binde 4’ken, 2008-2013 yılları arasındaki ortalama, yaklaşık yüzde 33’lük bir artışla binde 6’ya yükselmiştir. Oysa, postneonatal ölümler, aşılama, bebek izlemi vb. sağlık hizmetleri düzenli ve kapsayıcı olarak sunulduğunda engellenebilmesi en kolay olan bebek ölümleridir.
Uzun sözün kısası, Sağlıkta Dönüşüm Programı birinci basamak sağlık hizmetleri kapsamında da çökmüştür. Daha fazla zaman kaybetmeden kişiye ve çevreye yönelik birinci basamak sağlık hizmetlerinin birlikte sunulduğu, nüfus ve bölgesel temelde örgütlenen, ekip hizmeti ve ev ziyaretlerinin olmazsa olmaz olduğu, okul sağlığı ve işçi sağlığı hizmetlerini de kapsayan, hizmete ulaşmak ve kullanabilmek için, bu ülkede yaşıyor olmanın yeterli olduğu bir modelin güncellenerek ortaya konması ve hayata geçirilmesi için gerekenler sağlık örgütlülüklerimiz aracılığıyla ivedilikle gündeme getirilmeli ve kuruluşu için gerekenler yapılmalıdır.