Aşı meselesinde ihtiyacımız olan ne?

Haberler

Dr. Nilay Etiler
TTB Halk Sağlığı Kol Başkanı – 

Aşı ile ilgili konular son dönemde hem sağlık çalışanlarının hem de toplumun gündemini meşgul ediyor. Aşı konusunun gündemimizde olmasının en önemli nedeni Türkiye’de aşıyı reddeden aile sayısı giderek artıyor olmasıdır. Sadece aşıyı reddeden değil bundan daha fazla olduğunu tahmin ettiğimiz sayıda aile de aşı ile ilgili tereddüt yaşıyor, yani aşıyı reddetmese de içine sinmeden çocuğuna aşı yapılmasına izin veriyor.

Oysa kanımca asıl sorun aşıya sahip çıkan ve savunan bir kamusal otorite olmamasıdır.

Aşıyı kimlerin, neden reddettiğine dair resmi bir veriye sahip olmamakla birlikte, aşı karşıtlığının sosyokültürel olarak birbirinden epey farklı iki grupta kümelendiğini gözlemliyoruz. İlk grup aşıların yararına inanmayan hatta zararlı olduğunu savunan sağlık alanı dışında yüksek öğrenim almış grup, diğer grup ise aşıların domuz, maymun gibi hayvanların kanları olduğu için haram olduğuna inananlar dindar kesimlerden oluşuyor. Her kim olursa olsun, son noktada aşıya ikna olmayan ebeveynler ile aile sağlığı merkezi çalışanı hekim ve hemşireler karşı karşıya kalıyor.

Bu noktada “herkese aşı yapılması şart mı, isteyen olsun istemeyen olmasın” diyebilirsiniz. İlk bakışta akılcı görünen bu söylem bilimsel olarak doğru değildir. Çünkü aşılar her ne kadar kişiye uygulansa da aslında temel amacı toplumda söz konusu enfeksiyon etkeninin yayılımı ve etki göstermesini önlemektir. Diğer bir deyişle, yapılan her doz aşı sadece aşıyı olan kişiyi korumakla kalmaz aynı zamanda hastalığın toplumda yayılmasını, salgınlar yapmasını önler. Bu nedenle toplumda aşılama oranlarının belli bir eşiği geçmesi istenir, bunun için çaba harcanır. Her bir aşı için, aşının koruyuculuk oranları vb özellikleri gözetilerek, ‘toplum bağışıklığı’nı sağlayan aşılama düzeyleri söz konusudur. O nedenle aşılama hizmetlerini, topluma yönelik hizmetler başlığında ele almak en doğrusudur.

Ailelerin aklında aşılar ile ilgili sorular, tereddütler, medyanın haber değeri yüksek olduğu için aşı reddini öne çıkarması… Tüm bu manzara yanında dikkat çeken Sağlık Bakanlığı’nın suskunluğu ve eylemsizliğidir.

Aşı karşıtlığı konusunda Sağlık Bakanlığı’nın bir icraati görüldü mü? Sağlık Bakanı başta olmak üzere yöneticilerden aşı tereddütü konusunda -Dünya Aşı Haftasıyla sınırlı açıklamaların dışında- bir açıklama yapıldı mı? Toplumun / ailelerin yüreğine su serpecek bir bilgi verildi mi? Aşılamanın gerekliliği ile ilgili topluma pozitif bir mesaj verilmekte midir?

Aşı konusunda devreye girmesini beklediğimiz kamusal otorite elbette Sağlık Bakanlığı’dır. Çocuk Hakları Sözleşmesi, çocukların tıbbi bakımdan yoksun bırakılmaması, koruyucu sağlık hizmetlerinin sunulması (Md.24) gerektiğini ifade edilerek devlete görev vermektedir. Devlet adına bunu yapacak olan doğal olarak Sağlık Bakanlığı’dır.

Sağlık Bakanlığı’nın ilk yapılması gerekenlerin başında, aşılama konusundaki mevzuatı güncellemek geliyor. Aşılama hizmetleriyle ilgili ilk yasa 1930 tarihli Umumi Hıfzısıhha Kanunu’dur, Genişletilmiş Bağışıklama Genelgesi’nin en son güncellendiği tarih ise 2008’dir. Geçtiğimiz yıl Nisan ayında TTB, iki yasada değişiklik ile aşılama mevzuatı konusunda öneride bulundu. Buna göre 1593 Sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunun 89 uncu maddesinin şu şekilde değiştirilmesi önerildi:

“Sağlık Bakanlığı Genişletilmiş Bağışıklama Programı kapsamındaki aşılar [kızamık, polio (çocuk felci), kabakulak, kızamıkçık, difteri, boğmaca, tetanos, suçiçeği, hepatit A, hepatit B, verem, pnömokok, hemafilus influenza aşıları] ile toplumun ve/veya belirli bir topluluğun sağlığını tehdit eden bulaşıcı hastalıklarda, Bakanlık bünyesinde ilgili hekimlerden oluşturulan bilim kurulunun önerisi üzerine, Bakanlıkça belirlenen aşıları yaptırmak zorunludur. Bu aşıların yapılmasında kişinin kendisinin, çocuklar ya da kısıtlılar yönünden velisinin ya da vasisinin rızası aranmaz.

Erişkin kişiler bizzat, kısıtlıların vasileri, çocuğun anne ve babası ayrı ayrı aşı zorunluluğunun yerine getirilmesinden sorumludur. Ebeveyni olmayan çocuklar veya ebeveyni nezdinde bulunmayan çocuklar için çocuğu bakmak üzere kabul eden kişi veya kurum müdürleri sorumludur.

Bu aşılar Sağlık Bakanlığı tarafından ücretsiz olarak sağlanır ve aşı uygulamaları sebebiyle kişilere herhangi bir mali külfet yüklenemez.”

Bu değişik, aşılamanın bireysel ve tercihe bağlı bir uygulama olması yerine toplum sağlığına yönelik koruyucu sağlık hizmeti olduğunu kabul etmek anlamına gelir. Bunun için İtalya ve Fransa’da olduğu gibi ülkede salgınlar çıkmasını beklemeye gerek yok!

Diğer yapılması gereken, aşılama hizmetlerinde görevli, çoğu birinci basamakta çalışan hekim dahil tüm sağlık çalışanlarının desteklenmesidir.  Bu destek, hem aşılar konusundaki bilgilerinin güncel tutulması hem de aşı reddi olduğunda sağlık çalışanlarının Sağlık Bakanlığı’nın varlığını yanlarında hissetmesi ile mümkün olabilir. Aşıyı reddi olduğunda, ailenin aşıyı reddettiğine dair form imzalatıp bir kenara koymanın ötesinde bir prosedüre ve elbette bu bilgilerin kamuoyu ile paylaşılmasına ihtiyaç vardır.

Sağlık Bakanlığı, aşı portalı adında kurduğu bir site ile bilginin güncel tutulması konusunda bir başlangıç yapmış gibi görünüyor. Ancak bu yetersiz. Zira 1990’lı yılları hatırlayan varsa, her daim hizmet içi eğitimleri, aşı sorumlusu eğitimleri vb ciddi bir faaliyet sürmekteydi. Günümüzde aşı tereddütü ve karşıtlığının yükseldiği de düşünüldüğünde, bu konuyu da kapsayacak şekilde programlar yapılması, sağlık çalışanlarının bununla başa çıkma ve sorunu çözme konusunda güçlendirilmesi gerekir.

Sahada aşılama hizmetlerini yürüten binlerce sağlık çalışanı bu kararlılığı görmek istiyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün çiçek hastalığı eradikasyonu programında çok emeği geçmiş olan Dr. Henderson’un ünlü sözü ile bitirelim: “çiçek hastalığı eradike edildi, şimdi sıra kötü yönetimde!”