“İllet-i Müthişe” salgın, yani müthiş, dehşet verici hastalık demek. Bu tanım ilk olarak Osmanlı Devleti’nin resmi karantina doktoru olan Luigi (Louis) Mongeri’nin 1847-1848 yılları arasında İstanbul’da kolera salgınında resmi rakamlara göre 4.292 kişinin ölmesi üzerine tuttuğu kayıtlarda kullanılır.
Luigi Mongeri, 1815 yılında Milano’da doğar. Dönemin en iyi tıp okullarından biri olan Pavia’yı bitirir. Henüz öğrenciyken Milano Hastanesi’nin kolera servisinde yaptığı staj bundan sonraki yaşamını değiştirecektir. Kolera hastalığının nedenleri ve bulaşılabilirliği üzerine yazdığı bir yazı, sorumlu hocası tarafından çok beğenilir. Mezun olduktan sonra çalıştığı Lombardiya bölgesindeki hastaneden siyasi baskılar ve kendisine önerilen kadroyu beğenmediği için ayrılarak İstanbul’a gelir. O sırada Mısır’a karşı savaşmakta olan Osmanlı ordusuna tabip olarak katılır. Nizip Savaşı’nın ardından İstanbul’a dönerek karantina teşkilatında çalışmaya başlar. İlk görev yeri olan Sinop Karantinahanesi’nden sonra 1841 yılında Girit Karantinahanesi’ne tabip olarak atanır. Mongeri, Girit adasında görev yaptığı dönemde zaten çok iyi bildiği bir konu olan kolera salgınıyla yakından ilgilenir. Ancak Mongeri’nin uygulamak istediği karantina tedbirlerini sert bulan idari makamlar, 1849 yılında kendisini bu görevden uzaklaştırır. Girit adasında hekim olarak çalıştığı yaklaşık sekiz yıl boyunca mesaisinin neredeyse tamamını adaya bir salgının girmemesine, girişi engellenemediği durumda ise yayılmamasına ve bir an evvel sonlandırılmasına adar. Daha sonradan bu alandaki gözlemlerini çeşitli makaleler halinde yayımlar.
1851 yılında İstanbul’a döner ve 1856 yılında Süleymaniye Bimarhanesi’ne, yani başkentin en büyük akıl hastanesine başhekim olarak atanır. Osmanlı İmparatorluğu döneminde en uzun ömürlü yayın olan Gazette Medicale d’Orient (Şark Tıp Gazetesi) yayımlamaya başlar. Bu gazetede “Koleranın Bulaşıcı Tabiatı ve Sıhhiye Hekimlerinin Vazifeleri” başlıklı bir dizi yazı yazar.
Mongeri, bu yazılarında hekimin insanların sağlığı konusundaki görevlerini ve esas görevinin toplum sağlığı tehlike altındayken ortaya çıktığını söyler. Salgın sırasında hekimler zorluklarla, engellerle dolu bir alanda çalışmak sorunda kalmaktadırlar. Hekimleri bir taraftan “fedakarlık ve cesaret” içinde çalışmaktan yüceltirken, diğer taraftan onları salgınlar esnasında tedbirlerin eksik yapmalarından ve yetersizliklerinden dolayı “cehalet ve uyuşukluk” içinde olmakla suçlar. Mongeri, karantina esnasında kurallara uymayan vatandaşlardan da yakınır: “Karantina mahallerindeki sıhhi kaidelerin sıkı takibi çoğu defa ihlal ediliyor. Kaidelerin takibi, esas unsur, yani vatandaşların iştiraki eksik kaldığında, her taraftan irtibata açık bir memlekette ne kadar zor olurdu! Bu iştirak ne cebren ne de şiddetle elde edilebilir. O, otoriteye olan itimadın, sıhhi kaidelerin faydasına olan inancın ve onları tatbikle mesul zevata karşı hürmetin bir neticesidir.”
Dönemin sağlıkla ilgili yetkilisi ile kolera salgınında anlaşamadıkları konuları ve yaşadıklarını şöyle anlatır: “Ada, 1830’dan beridir sekiz ayrı fasılda, veba istilasının tehdidine maruz kalmış, her seferinde de himaye edilmiş, dahası hastalığın mağlup edildiğini görebilmişti. Bulaşıcılık canlarına o kadar tak etmişti ki en ufak salgında sıhhi tedbirlerin tatbikini talep ediyorlardı. Koleranın imparatorluğun şehirlerini kırıp geçirdiği 1848’de olan da buydu. Şimdi onların ricalarına uyup hastalığa mani olacak, mamafih Sıhhiye İdaresi tarafından tasvip edilmeyen tedbirlere müracaat ettim. Bir sene sonra kolera adada patlak verdi ve tehlikenin ani büyüklüğü o raddeye vardı ki vicdanımın sesine kulak verip halka karşı töhmet altında kalmamak için amirlerimin emirlerine itaat etmemeliyim, diye düşündüm.”
Çağımızın “illet-i müthişe”si ise COVID-19 pandemisi. Hekimler ve sağlık çalışanları var güçleri ile hastalıkla mücadele etmek için uğraşıyor. Bu alanda mücadele eden hekimler hastalık ve ölme risklerine rağmen iktidarın hışmından kurtulamıyor. Çünkü Mongeri gibi mesleklerini bilimsel olarak var olan gerçekler üzerinden yapmaya çalışıyorlar. Bu nedenle her dönemde ve Mongeri örneğinde olduğu gibi üzerlerinde iktidarın baskısı eksik olmuyor. Yine kendi bildikleri bilimsel doğrular üzerinden giderek her türlü baskıya rağmen boyun eğmeyip, gerçekleri açıklamaya devam ediyorlar. Ama gerçekleri söylemenin cezasını hekimler ve halk birlikte ödüyor. Çünkü yanlış politikalar sonucu “illet-i müthişe”nin önünü alamıyorlar. Salgın giderek yayılıyor.
Doç. Dr. Ali İhsan ÖKTEN
TTB Merkez Konseyi II. Başkanı
Kaynakça:
- Fatih Artvinli. Kafeste Kuşlar: Salgınların Ruhsal Tarihine Kenar Notlar. Hazırlayan Didem Bayındır. Salgın: Tükeniş Çağında Dünyayı Yeniden Düşünmek. Tellekt Yayınları. İstanbul, 2020 sayfa 47-54.
- https://www.ttb.org.tr/kutuphane/covid19-rapor_6/covid19-rapor_6_Part9.pdf