Türk Tabipleri Birliği (TTB), COVID-19 pandemisinde geride bırakılan 18 ayın genel bir değerlendirmesini yapmak ve gelinen aşamayı ana hatlarıyla kamuoyuyla paylaşmak amacıyla 8 Ekim 2021 günü bir basın toplantısı düzenledi.
Basın toplantısına Zoom’dan çevrimiçi olarak katılan TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, TTB Pandemi Çalışma Grubu’nun emeğine teşekkür ederek söze başladı. Korur Fincancı, salgının tüm boyutlarıyla ele alınması zorunluluğuna dikkat çekip 18 ayın kapsamlı değerlendirmesini içeren raporun önümüzdeki günlerde yayımlanacağını söyledi. İktidarın şeffaf veri aktarımından yoksun tavrının ve TTB’nin sahadan edindiği verilerle ön görme çabasının zorluklarından söz eden Korur Fincancı, konuşmasını Sağlık Bakanlığı’na elindeki verileri paylaşma çağrısı yaparak sonlandırdı.
TTB Pandemi Çalışma Grubu üyesi Kubilay Yalçınkaya, pandemiye özgü bir sağlık hizmeti sunulmaması nedeniyle sağlığa erişim sorunu kaynaklı ölümlerin COVID-19 kaynaklı ölümlerden daha fazla olduğunu hatırlattı. Önümüzdeki dönemde insanca yaşama sorunu kaynaklı ölümlerin de pandemi kadar etkili olacağını kaydeden Yalçınkaya “Barınma ve beslenme ihtiyaçlarından çalışma ve sağlık haklarına erişim sorununa, pandeminin getirdiği sorunlarla birlikte ölümlerin artması kaygısı duyuyoruz. İktidarı toplum sağlığını önceleyen önlemler almaya çağırıyoruz” dedi.
TTB Pandemi Çalışma Grubu üyesi Dr. Arif Müezzinoğlu da COVID-19’un bir işçi sınıfı hastalığı olduğunun altını çizerek söz aldı. İşçi Sağlığı ve Güvenliği Meclisi’nin verilerine atıf yapan Müezzinoğlu, özellikle özel sektörde işçi sağlığının geri plana itildiği çalışma koşullarının dayatıldığını dile getirdi. Müezzinoğlu kapalı işyerlerinin havalandırma sistemlerinin, işçilerin korunma tedbirlerinin ve aşılanmanın önemine dikkat çekti.
Basın açıklaması ise TTB Pandemi Çalışma Grubu üyesi Prof. Dr. Esin Davutoğlu Şenol tarafından okundu. Mevzuattaki boşluğun keyfiyetle doldurulması, günübirlik kararların çelişkileri, sürecin yerel yönetimler ile sağlık emek-meslek örgütleri ve demokratik kitle örgütlerinin katılımına kapalı tutulması, verilerin şeffaflıkla paylaşılmaması, aşı başta olmak üzere bilgi kirliliğinin giderilmemesi örneklerin sıralandığı açıklamada “Kamu otoritesinin halk sağlığı perspektifi ile sağlıklı iletişim yöntemleri kullanarak üstlenmesi gereken rol yetersiz, çekinik kalmıştır. Bunun politik bir tercih olarak benimsendiği, salgına dair öncelikler hiyerarşisinin yansıması olduğu ortadadır. Bu tutumuyla aşı için bilinçli olarak sessiz kalan iktidar ile aşı karşıtı iktidar arasında hiçbir fark yoktur” denildi.
Dünyada gelinen son durumun aktarıldığı açıklamada Türkiye’de tedavi, maske dağıtım, aşılama ve COVID-19 dışı sağlık hizmetlerine erişim konularında yaşananlar da özetlendi. Açıklama şu sözlerle noktaladı:
“Sonuç olarak; hâlâ salgının başlangıcına daha yakın olduğumuzu unutmadan; kapitalizmin dayattığı tüketim biçiminde olağandışı bir durum olması gereken salgınların hayatımızın sıradan bir parçasına dönüştürüldüğünü ve bunu durdurmanın yolunun üretim ilişkilerinde yapısal bir değişimden geçtiğini bilerek, bu salgında sınıfsal niteliği de gözeten bütüncül bir bakışı iktidarların kendilerine gündem edinmeyeceğini görmek gerekir. Bu bütüncül bakışı birlikte talep etmek, iktidarlara yükümlülüklerini hatırlatarak bu salgının sömürüyü derinleştiren ve yeni salgınları körükleyen varlığına dur demek hepimizin sorumluluğudur.”