23 Kasım 2021 tarihinde saat 18.00’da ellerimizde bildiriler ile Kadıköy Meydanı’na çıktığımızda bizleri destekleyenler ve yağmur bizi karşılamıştı. Bizler için önemli bir gündü. 1 Ekim tarihinde yaptığımız basın açıklamasında iktidara 10 gün süre vermiş, bu süre içinde bize randevu vermezse eyleme çıkacağımızı bildirmiştik. 11 Ekim 2021 tarihinde eylemin startını veren açıklamamızı yaptık. Artık ok yaydan çıkmıştı. Olası engelleri de göze alarak İstanbul’dan başlayıp Ankara’da devam edecek yürüyüşümüze TTB tarihinden alıntı yaparak “Beyaz Yürüyüş” adını koymuştuk.
1919’dan günümüze baktığımızda tıbbiye, tıbbiyeliler, tabip odaları ve Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) tarihi sadece eğitim tarihi veya mesleki sorunların tarihi değildir. Aynı zamanda eylemlilik, demokrasi, barış, özgürlük mücadelesi ve tarihidir. Bu eylemimizde bir taraftan giderek ağırlaşan ekonomik, özlük haklar, mesleki sorunlarımız başta olmak üzere diğer taraftan giderek artan bir şekilde hissettiğimiz baskılara karşı siyasal, ekonomik ve demokratik haklarımızın mücadelesini yükseltmek istiyorduk.
Ankara Tabip Odası’nın 23 Ekim 1988 günü hasta ve hekim haklarını savunduklarını duyurmak için yaptıkları görkemli bir yürüyüşte Prof. Dr. Nusret Fişek, konuşmasında “Sorunlarımız çözmek için hükümet yetkilileri ile yazışma ve görüşme çabalarımızı yıllardır sürdürdük. Sonuç alamadık. Hastaların ve hekimlerin haklarına kavuşmaları için, yasalar çerçevesinde, hükümeti rahatsız etme eylemlerine geçme zamanı gelmiştir” demiştir. Ankara Tabip Odası Başkanı Dr. Selim Ölçer ise şöyle konuşmuştur: “Biz hekimler; ülkemizde sağlık hizmetlerindeki bunalımdan rahatsızız. Biz hekimler; sağlık hizmetleri alanlara yani halkımıza vatandaşımıza layık olduğu hizmeti sunamamaktan dolayı üzüntü duymaktayız. Biz hekimlerin büyük çoğunluğu, diğer çalışan insanlar gibi hayat pahalılığından gerçek ücretlerimizdeki gerilemeden, yaşam düzeyimizdeki düşme, çalışma koşullarımızın kötülüğünden, herkesten fazla ve de karşılıksız çalıştırılmaktan rahatsızız. %2,5 bütçeyle ne halkımıza düzeyli kaliteli hizmet verilebilir ve ne de sağlık sektöründe çalışan hekim ve diğer sağlık personeline hak ettiği ücret verilebilir. Öncelikle Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı bütçesinin payı Dünya Sağlık Örgütü’nün önerdiği orana, yani en az %10’a yükseltilmelidir. Ulusal bir sağlık politikası oluşturulmasının ve sağlık hizmetlerinin modernizasyonunun zamanı gelmiş ve geçmektedir. 5000 hekim üretiminden bir an önce vazgeçilmeli, gecekondu tıp fakültelerinde eğitime son verilmelidir. Hastayla hekim arasına para girmesi çirkinliğine son verilmeli, hekimler ve sağlık personeline hak ettikleri, geçinebilecekleri, yaşam düzeylerini koruyabilecekleri ve onurlarına yakışır bir ücret verilmelidir. Biz hiç kimseden fazla para ve imtiyaz istemiyoruz. Biz de bazı meslek gruplarına verilen kadar kira tazminatı, fazla mesai ücretleri, iş riski, iş güçlüğü, eleman teminindeki güçlük ödemeleri, sosyal olanaklar, servis, tatil yerleri vs. istiyoruz ve bunlar bir an önce verilmelidir. Hiçbir şey olmazsa da sizi haftada 45 saat çalışmanın üzerine, Anayasa angaryayı yasakladığı halde angarya niteliği taşıyan nöbetlerin karşılığını ödemeye çağırıyoruz. Ayrıca partizanca atamalara ve tıp alanına karşı bilim dışı saldırılara engel olmaya da çağırıyoruz.”
1992 yılında yapılan “Beyaz Eylemler”den sonra Tanıl Bora şöyle yazıyor: “TTB hareketi içerisinde seferber olanlar dışındaki hekim kamuoyu ile politikaya uzak genel kamuoyu arasında da bir benzerlik olduğu düşüncesindeyim. Yani demokratik kitle örgütleri, politik kamuoyu ve siyasallaşmış hekim kamuoyu nezdinde çok olumlu çok aktif bir TTB imajı ile; genel apolitik hekim kamuoyu ve genel pasif kamuoyundaki ‘olsa da bir olmasa da’ bir kuruluş olarak TTB imajı arasında müthiş bir uçurum var. Bu bence tek tek bu alt kamuoylarındaki görüntüler, imajlar kadar önemli bir sorun. TTB özellikle ‘Beyaz Eylemler’ diye adlandırılan eylemler döneminde bu uçurumu kapatmakta oldukça mesafe aldı. Bütün demokratik kitle örgütleri içerisinde bu konuda mesafe almayı, en azından kaygı olarak önüne koyan tek örgüt gibi gözüküyor.”
TTB sorunlarımız için yıllar içinde birçok miting, iş bırakma veya çeşitli eylemler yapmıştır. Yıllar geçse de sorunlarımız çözülmüyor, aksine artıyor. Hiçbir iktidar bugüne kadar sağlık ortamında yaşanan sorunlara çözüm bulmak için gereken çabayı sarf etmedi. 1980’den itibaren daha da yaygınlaşan neoliberal politikalar sağlığı metalaştırmış ve ticaretleştirmiş, kapitalist sistemin gereği olan hastanelerin ticarethane, hastaların ise müşteri olduğu sağlık sistemini uygulamaya koymuştur. Sermayenin dizayn ettiği “kapitalist tıp” teknolojiye bağımlı hale gelerek günümüzde sağlık sorunlarına çözüm sunan değil, toplumu sağlıksızlaştıran konuma gelmiştir. Kapitalist sistem doğası gereği koruyucu değil, daha pahalı olan tedavi edici hizmetleri önceler. Oysaki koruyucu sağlık hizmetleri ile toplumun sağlığını korumaya odaklanmak daha rasyonel ve daha ucuzdur. Koruyucu hizmetlerin zayıf olduğu sağlık sistemleri; sadece koruma ve önlemler ile önü alınabilecek salgın karşısında çökme noktasına gelmiştir.
2002 yılından itibaren uygulanan neoliberal politikaların desteklediği Sağlıkta Dönüşüm Projesi ise sağlık emekçileri başta olmak üzere sağlıkta yıkımı beraberinde getirmiştir. Pandemi bir taraftan yaşadığımız sorunlarımızı ağırlaştırırken, diğer taraftan ise daha fazla görünür kılmıştır. Artık çalışma koşullarımızın kötülüğü, ekonomik ve özlük haklarımızın her geçen gün gerilemesi, şiddet, tükenmişlik dayanılmaz hale gelmişti. Bu nedenle TTB Merkez Konseyi 1 Ekim 2021 tarihinde yaptığı açıklamada öncelikli ve acil taleplerimizi şu şekilde duyurmuş ve bu taleplerin görüşülmesi için Sağlık Bakanlığı’na 10 gün süre vermişti:
- Sağlıkta özelleştirmeci, piyasacı politikalar durdurulmalı, sağlık hizmetleri toplumcu bir anlayışla yeniden inşa edilmelidir.
- Güvencesiz, gerçekdışı bahanelerle işimizden edildiğimiz ve köleliği dayatan çalışma koşullarına son verilmeli, güvenceli çalışma esas olmalıdır.
- İşyerlerimiz alanın uzmanları ile görüşülerek güvenli, sağlıklı çalışma ortamları haline getirilmelidir.
- Haftalık çalışma sürelerimiz önerilerimiz çerçevesinde yeniden düzenlenmelidir.
- Temel ücretlerimiz TTB’nin görüş ve önerileri çerçevesinde belirlenmeli, emekliliğe de yansıyacak yaşanabilir ödeme sağlanmalıdır.
- COVID-19 başta olmak üzere meslek kaynaklı hastalıklara karşı bütüncül bir meslek hastalıkları yasası çıkarılmalıdır! Pandemi süresince çalıştığımız her yıl için derhal 120 gün fiili hizmet süresi zammı verilmelidir.
TTB Merkez Konseyi, 11 Ekim’de tabip odaları ile birlikte ortak yaptığı açıklamada eylem sürecine gireceğini ve bu süreci yükselterek devam ettireceğini duyurdu. Sloganımız ise “Emek Bizim Söz Bizim”di.
Kasım ayının ilk haftasından itibaren eylem sürecinin temposu her hafta artırıldı. Kasımın ilk haftası ekonomik haklarımıza (özellikle 7200 ek gösterge ve her yıla 120 gün yıpranma payı talebimize), ikincisi haftası çalışma koşullarımıza, üçüncü haftası Dr. Aynur Dağdemir’in ölüm yıldönümünde sağlıkta şiddete, dördüncü haftası çöken sağlık sistemine karşı taleplerimizi haykırmaya karar verildi.
Bu kadar çabanın amacı şuydu: “23 Kasım’da İstanbul’dan yapılacak uğurlamanın ardından Ankara’ya doğru başlatacağımız üç günlük “Beyaz Yürüyüş”ümüzün sonunda 27 Kasım’da Ankara’da yedi bölgeden hekimler “Beyaz Forum” ile buluşacağız. Bu buluşmaya kadar taleplerimize yanıt alamamamız halinde o gün gerçekleştireceğimiz sağlık forumunda alacağımız kararlar ile G(ö)REV’e kadar gidebilecek süreci konuşmak.”
23 Kasım Salı günü saat 18.00’da başlayan yürüyüşümüz, 24 Kasım’da Kocaeli’ne ulaştı. Kocaeli’nde Derince Eğitim ve Araştırma Hastanesi önünde coşkulu bir kalabalıkla karşılandık. Hastane önünde yapılan basın açıklamasından sonra İzmit SEKA Devlet Hastanesi’ni ziyarette COVID-19 nedeniyle 21 Kasım’da vefat eden sağlık çalışanı Işıl Dalgın’ı andık. Akşam yürüyüş kolu kent meydanında basın açıklaması yaptı.
25 Kasım Perşembe günü Bursa’da Çekirge Devlet Hastanesi önünde yine coşkuyla karşılandık. Sağlık müdürlüğüne yürüyüş ve basın açıklaması yaptıktan sonra bir grup Bursa Tabip Odası’nda öğrencilerle yapılan toplantılara katılırken, bir grup da hastane ve aile sağlığı merkezlerinde hekim ve vatandaşlarla buluştu. Saat 18.00’da Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü ile ilgili kadın eylemine katılım sağlandıktan sonra saat 19.00’da yerel bir televizyonda canlı foruma katılındı.
26 Kasım Cuma günü Eskişehir’de Varlığınız Sağlığımız Anıtı’nda buluştuktan sonra Eskişehir-Bilecik Tabip Odası’na yapılan yürüyüşümüz çevik kuvvet tarafından yolumuzun kesilmesine rağmen kararlığımız sonucu slogan ve şarkılarımızla devam etti. Eskişehir-Bilecik Tabip Odası önünde yapılan basın açıklamasından sonra Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi ve Eskişehir Şehir Hastanesi önünde basın açıklamaları yapıldı.
27 Kasım Cumartesi günü Ankara’ya vardığımızda önümüz yine çevik kuvvet tarafından kesildi. Pankart açmamıza ve slogan atmamıza izin verilmedi. Bu, TTB önünde tüm illerden gelen tabip odalarımızın üyeleri arasında bir heyecan yarattı. Ancak yürüyüş kolu hiçbir taviz vermeden pankartı, sloganları ve şarkıları ile yürüyüşüne devam ederek TTB önünde üyeleri ve kendilerine destek olan demokratik kitle örgütleri, sivil toplum kuruluşları, muhalif parti temsilcileri ile görkemli şekilde “Emek Bizim Söz Bizim” sloganları altında buluştu. TTB önünde bekleyen coşkulu kalabalık ile yürüyüş kolunun buluşmasından sonra başkanımız Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı tarafından basın açıklaması yapılarak yağmur altında Yılmaz Güney Kültür Merkezi’ne doğru yürüyüşe geçildi. Kültür merkezine gelindiğinde odalarımız konuşmaya başlamıştı ki, şiddetli yağmur nedeniyle salona geçilmek zorunda kalındı. Beyaz Forum’da birçok odamızdan hekimler bundan sonraki süreçle ilgili olarak görüşlerini ifade etti. Toplantı sonunda Bandista grubunun konseri ile kitle coştu. Oyunlar, halaylar ve sloganlarla Beyaz Yürüyüş ve Beyaz Forum kazanım elde edilmezse yeni eylemlere yol açması umuduyla bitti.
Yollarda susmadık, durmadık, yürüdük… Yol boyu “Karanlığa karşı önlüğümüzün beyazına, özlük haklarımıza, halkın sağlık hakkına sahip çıkıyoruz” , “Emek Bizim, Söz Bizim – Beyaz Yürüyüş”, “Emek bizim söz bizim, bekle bizi Ankara”, “Çok ses tek yürek, bu bilek bükülmeyecek”, “Sağlık haktır satılamaz”, “Sağlıkta ticaret ölüm demektir”, “Sağlıkta şiddet sona ersin”, “Karanlığa karşı omuz omuza” , “Birleşe birleşe çoğalacağız”, “Bu daha başlangıç mücadeleye devam”, “Yaşamak yaşatmak istiyoruz” sloganları attık. Hekimlerle buluştuk. Vatandaşlarla buluştuk. Forumlar düzenledik. Odalarımız akşamları bol sohbetli yemekli toplantılar düzenlemişti. Bizleri çok güzel ağırladılar. Sağlık ortamını, ülke ortamını tartıştık, birlikte türküler dinledik, birlikte söyledik, halaylar çektik. “Farklı bir sağlık sistemi, insanca bir çalışma ortamı mümkün” dedik. Emeğin değersizleştirilmediği bir ücret, güvenli bir gelecek istedik. Birlikte mücadele etmenin ne kadar güçlü ve önemli olduğunu bir kez daha hissettik.
“Emek Bizim Söz Bizim” diyerek İstanbul Kadıköy’den başlattığımız yürüyüş; hekimlere de, topluma da umut oldu ve cesaret verdi. Toplumsal muhalefeti ve mücadele gücünü harekete geçirdi. Bu durum “Beyaz Eylem”in etkisiyle daha çabuk ve daha güçlü oldu. Meclis’te torba yasa içinde tüm partilerin oybirliği ile hekimlere yönelik bir düzenleme getirildi. Ancak bu yasa tasarısında SGK, BAĞKUR, YÖK kapsamında hekimler, aile hekimleri düşünülmemişti ve diğer sağlık emekçileri göz ardı edilmişti. Öte yandan sabit ödemenin hastane döner sermayesi yerine genel bütçeden ödenecek olması, emeklilik katsayılarının artırılmasıyla emekli aylıklarında belirgin artış yapması olumluydu. Ancak yasa tasarısı komisyonda görüşülürken anlaşılmaz bir nedenle usule aykırı bir şekilde geri çekildi. Bu durum hekimler arasında çok şiddetli tepkiye neden oldu. Ve arkasından 15 Aralık’ta tüm ülkede başta TTB olmak üzere tüm sağlık meslek grupları ve örgütlerinin rol aldığı çok geniş katılımlı “Beyaz G(ö)REV” yapıldı.
Edip Cansever’in dediği gibi;
“Bütün iyi kitapların sonunda
Bütün gündüzlerin, bütün gecelerin sonunda
Meltemi senden esen
Soluğu sende olan
Yeni bir başlangıç vardır.”
Dönem, bu sağlık sistemine, ekonomik ve siyasi krizlere, zamlara, pahalılığa, antidemokratik uygulamalara, saraya, saltanata, baskıya karşı mücadele dönemidir. Yaptığımız bu mücadele kötülüğe karşı iyilik, baskıya karşı özgürlük, karanlığa karşı aydınlık, siyaha karşı beyaz, savaşa karşı barış, kardeşlik mücadelesidir. Zaman her geçen gün giden bunca yıkıma karşı gücümüzü, enerjimizi, aklımızı, vicdanımızı birleştirme zamanıdır. Dayanışma ile, mücadele ile, eylem ile, G(ö)REV ile aşacağız bu günleri. Bitmedi daha sürecek mücadelemiz. Başkanımız Şebnem hocanın dediği gibi; bu sağlık sistemini tarihin çöplüğüne atmak için mücadele ediyoruz. Yeni bir dünya, yeni bir sağlık sistemi mümkündür!
Doç. Dr. Ali İhsan ÖKTEN
TTB Merkez Konseyi II. Başkanı