Türk Tabipleri Birliği Hukuk Bürosu
19 Ekim 2022 gecesinde Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanı Dr. Şebnem Korur Fincancı’nın “kimyasal silah kullanıldığı iddiası bağımsız heyetler tarafından araştırılmalıdır” sözleri çarpıtılmış ve sosyal medya üzerinden Korur Fincancı’ya yönelik linç başlatılmıştır. 20 Ekim 2022’de ise Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Korur Fincancı hakkında soruşturma başlatıldığı basınla paylaşılmıştır. Basına yansıyan açıklamanın ardından savcılık huzurunda ifade vermek için hazır olduğumuzu yazılı ve sözlü olarak beyan etmemize rağmen 26 Ekim 2022’de Korur Fincancı, ikametinde gözaltına alınmış ve 27 Ekim 2022’de de tutuklanarak Sincan Kadın Kapalı Cezaevine götürülmüştür. Korur Fincancı halen Sincan Kadın Kapalı Cezaevinde tutulmaktadır.
Bu süre zarfında devlet yetkilileri tarafından adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs niteliği taşıyan açıklamalar yapılmış, Korur Fincancı’nın evinde yapılan aramada bulunan eşyalar çarpıtılarak basına verilmiş ve karalama kampanyası bu haliyle sürdürülmüştür.
Kendisine yönelik açılan soruşturmayı bilmesine ve sonuçları öngörmesine rağmen Almanya’dan dönen, ülkede, dünyada tanınan, kaçma şüphesi olmayan Korur Fincancı’nın gözaltına alınması dahil özgürlüğünden alıkonulmasına sebep olan tüm kararlar haksız ve hukuksuzdur. Tutukluluk şartları CMK’da düzenlenmiştir. Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa şüpheli veya sanığın davranışları delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa, katalog suçlardansa ancak tutuklama söz konusu olacaktır. Suçlama katalog suçlardan olmamasına, kaçma şüphesi, gizlenecek delil bulunmamasına rağmen Korur Fincancı’nın tutuklanması yaratılan kriminal algının beslenme çabası olarak yorumlanabilir ancak. Nitekim tüm tutuk itirazlarımız gerekçesiz bir şekilde reddedilirken son yapılan incelemede suçlamanın katalog suç olduğunun mevzuata aykırı bir şekilde belirtilmesi ise bu algı çabasının devamıdır.
Gelinen aşamada savcılık tarafından “TMK’nin 7. maddesi kapsamında suçun hukuki unsurlarından olan ‘Terör örgütünün; cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde propagandasını yapan kişi’ konumunda olduğu kanaati” ile iddianame düzenlenmiştir.
İddianameyi incelerken kriminalleştirici algıya hizmet eden yorumları ayıkladığımızda hukuka dair, kanuna dair ne var diye baktığımızda eylem ile suçlamayı esas alan bir hukuki değerlendirmeye rastlamıyoruz. Çünkü eylem ile suçlama arasında bağ olmadığı ve eylemin suç oluşturmadığı hukuken bilinen bir gerçektir. Soruşturmanın açıldığı günden bu yana örgüt propagandası suçlamasının nasıl oluştuğunu her aşamada sorguladık, çünkü atfedilen suçun koşullarına göre suç konusu eylemde örgütün cebir, şiddet ve tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek, övecek yöntemlere başvurmayı teşvik etmenin söz konusu olması gerekir.
Peki, Korur Fincancı ne söylemişti? Kimyasal silah kullanılmasına ilişkin iddiaların bağımsız heyetlerce araştırılması gerektiğini, kimyasal silah kullanımının uluslararası mevzuata göre suç oluşturduğunu belirtmiş ve gösterilen video üzerinden bilimsel ön değerlendirme içeren açıklamalarda bulunmuştu. Hiçbir hukuk nosyonuna sahip olmadan dahi atılı suç şartlarının bu beyanlarla oluşmasının söz konusu olmayacağının tespiti mümkündür.
Dr. Şebnem Korur Fincancı, adli tıp uzmanı olup uzmanlık alanına ilişkin olarak kendisine sorulan sorulara yanıt vermiştir. Verdiği yanıtlar ise bilimsel ön değerlendirme içermektedir. Bu sebeple bilimsel ifade özgürlüğü kapsamındadır. Anayasa Mahkemesi’nin Barış İçin Akademisyenler kararı olarak bilen Zübeyde Füsun Üstel kararında; “Bilim insanları sadece bilim üretmekle ve düşünmeyi ve bilim üretmeyi özendirmekle mümkün değildir. Bunlara ilave olarak düşünce açıklanmasının desteklenmesi de şarttır. Dolayısıyla akademisyenlerin açıkladıkları görüşler kendi araştırma, mesleki uzmanlık ve yeterlilik alanlarına ilişkin olmasa, tartışmalı olsa veya rağbet görmese dahi ifade özgürlüğünün sıkı koruması altında kalmaktadır” denilmektedir. Bu kararda kendi uzmanlık alanında olmasa da yurttaşların ifade özgürlüğünün geniş biçimde korunmasından söz edilmektedir. Korur Fincancı’nın açıklamaları ise bilimsel ifade özgürlüğü kapsamında olup tüm bu süreçler ifade özgürlüğü hakkının ihlalini oluşturmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti yerel mahkeme, yüksek yargı kararlarının birçoğu Korur Fincancı’nın açıklamalarının ifade özgürlüğü kapsamında kalacağını destekler niteliktedir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne, Anayasa’ya ve emsal kararlara rağmen Korur Fincancı’ya yönelik gerçekleştirilen bu yargı tacizini ise TTB’ye karşı uzun süredir devam eden saldırının bir parçası olarak yorumlamaktayız. Nitekim savcılık tarafından henüz Korur Fincancı’nın ifadesi alınmadan davaname düzenlenmesi ve TTB Merkez Konseyi üyeleri ile başkan olarak Korur Fincancı’nın görevden alınması talebiyle Asliye Hukuk Mahkemesi’ne başvurulması da bu durumu açıkça ortaya koymaktadır. Davanamenin usule aykırılıkları, görevden almanın şartlarının mevcut olmayışı bir yana, Savcı’nın ifade almadan, aleyhe ve lehe delilleri birlikte değerlendirmeden böyle bir davaname hazırlaması da birçok şeye işaret etmektedir.
Geldiğimiz aşamada İstanbul 24. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından iddianamenin kabul edilerek 23 Aralık 2022 tarihine duruşma günü verilmiştir. Korur Fincancı’ya yöneltilen suçlama hukuk ile açıklanamazken; bizler bu hukuksuzluğu hukuk ile hakikat arayışını evrensel ilkeler, hekimlik ve insanlık değerleri çerçevesinde 23 Aralık’ta Çağlayan Adliyesi’nde sözümüzle, sesimizle, varlığımızla anlatacağız. Demokrasiyi, insan haklarını ve temelde de tüm bunların olmazsa olmazı olan ifade özgürlüğünü birlikte savunmak ve dayanışmak için herkesi duruşmaya davet ediyoruz.