6 Şubat sonrası deprem bölgesinden arkadaşlarımızla yaptığımız bir görüşmeden kendi sözleri ile başlamak uygun olur. Yaşanan travmaları tekrar hatırlamayı istemesek de ne yazık ki deprem bölgesinde çalışan arkadaşlarımıza iyileşmek için hiçbir fırsat tanınamadı. Daha depremin ilk haftasında bölgeye gönüllü olarak destek verilmesi ve depremzede meslektaşlarımızın dinlendirilmesi gerektiğini söyledik. Bir nebze olsun yaralarını sarmak, iyileşmelerine imkan tanımak mümkün olacaktı. Ne yazık ki bu gerçekleşmedi.
3 Şubat akşamı nasıl kapandıysa aile sağlığı merkezlerinin (ASM) kapısı, 6 Şubat sabahı da öyle açılması dışında bir plan olmadığını gördük. Oysa deprem bölgesinde ASM’lerin yarıya yakını orta ve ağır hasarlı idi. Kimi ilçelerde ayakta ASM kalmamıştı. Yıllardır söylediğimiz apartman altı, özelden kiralık ASM sorunu deprem bölgesini derinden vurdu. Kamu hizmeti, kamu binalarında sunulmalıydı.
Deprem bölgesinde yıkılan ASM’ler 2010’dan bu yana yılda iki defa denetimden geçiyor. Her biri en az 24 defa denetlendi. Tüm bu denetimler sonucunda “Sağlık kurumu olarak hizmet verebilir” diye onaylandılar. Bu denetimlere göre 6 Şubat sabahı hepsi ayakta ve çalışır olmalıydı. Depremden yoğun olarak etkilenen bölgelerde neredeyse hiç biri çalışamadı.
Deprem bölgesinde aile hekimliği enkazın altında kaldı. Göz göre göre çökmüş bir sağlık sisteminin enkazı altında kaldık. Dahası sanki böyle bir sorun yokmuş gibi davranılıyor. ASM’lerin ayağa kaldırılması, orada çalışan depremzede ebe, hekim ve hemşirelere bırakılmış durumda.
- On ASM’den sade birine dışarıdan gönüllü desteği sağlanabilmiş.
- İki hekimden biri psikolojik desteğe ihtiyaç duyduğunu belirtiyor. Sadece biri bu desteğe ulaşabilmiş.
- ASM’ler çalışır durumda değil, barınma imkanı yok.
- Üreme sağlığı hizmetleri verilemiyor, aşılama yapılamıyor, kanser tarama neredeyse yok.
- ASM nüfusu dağılmış durumda, toplumun sağlık ihtiyaçları takip edilemiyor.
Adıyaman’dan bir meslektaşımız şöyle aktarıyor:
“Depremde oturduğum bina kısmen çöktü. Ben ve ailem yaklaşık 7 saat mahsur kaldık ve bu esnada aşağı yukarı 150 kere deprem oldu. Depremler sonrası bu psikolojiyi atamadan, barınma olanağı bulamadan, ailelerimizi yerleştirecek sabit bir yere geçemeden tekrar işbaşı yapmak için zorlandık ve bize deontolojik davranış sergileyen bir iki yöneticimiz sayesinde bu subakut dönemi bir nebze insani(!) geçirmeye çalıştık. (…) Yöneticilerin sanki bir şey olmamış gibi ya da bizlerin de birer depremzede olduğumuzu görmezden gelircesine davranmaları bizleri bu konuda ağır ölçüde müteessir etmektedir. Sonuç itibariyle biz depremzede aile hekimleri, depremde kiminin vücudu iki parçaya bölünmüş olarak çıkarılan akrabalarımızın yasını yüreğimizde yaşarken bu kadar acımasızlığı hak etmedik. Bu ölümlerin sorumlusuymuş gibi davranılmayı hak etmedik. Hekimlik yaptığımız için bu acı günde bu kadar düşmanlığı hak etmedik.”
TTB deprem raporlarında detaylı olarak sorunlar ve çözüm önerileri tarif edilmiş durumda ama bu sesi duymayan kamu otoritesi çalışanların da, toplumun da sağlığını tehlikeye atmayı devam ediyor. ASM’ler halen depremin ilk haftasındaki gibi. Birbirleri ve toplumla bir başlarına kalmış, enkazın altından çıkmaya çalışıyor. Yine bir arkadaşımızın bize sözüyle bitirelim:
“Mücadeleye devam!”
Dr. Emrah Kırımlı
TTB Aile Hekimliği Kolu Başkanı