Türk Tabipleri Birliği’nde Dört Yıl

Başyazı

Ali İhsan ÖKTEN
Türk Tabipleri Birliği Merkez Konsey İkinci Başkanı

Zor zamanlardan geçtik ve hala her açıdan zor zamanlardayız. TTB Merkez Konseyi’nin sancılı seçim döneminden sonra 2020 yılının Eylül ayında salgın sürecinin henüz daha da yoğun yaşayacağımız yıkıcı etkisinden hemen önce göreve gelmiştik. Seçim sürecinin getirmiş olduğu durumdan kaynaklanan birbirini pek de tanımayan 11 Merkez Konsey üyesi (Şebnem Hoca burada herkes başkan, herkes üye diyerek aramızdaki zaten olmayan hiyerarşiyi kaldırmıştı) üstlendiğimiz sorumluluğun bilinci ile bazen geçmişten gelen tabip odalarımızdaki deneyimlerimiz, bazen acemiliklerimiz, bazen bu işlere emek vermiş arkadaşlarımızdan görüşler alarak işlere başlamıştık. Bu konseyin en önemli özelliği birbirimizin eksiklerini tamamlayarak çok çalışmaktı.

Salgın tüm acımasızlığını arttırarak devam ediyordu. Her zaman olduğu gibi doğruları kamuoyu ile paylaşan toplumun sağlık hakkını önceleyen TTB yapılan araştırmalarda kamuoyunun en güvendiği kurumların başında geliyordu. COVID-19 İzleme Grubu’ndan birçok arkadaşımız çalışmalarının bittiğini, yeni dönemde görev almak istemediklerini belirterek ısrarlarımıza karşın ayrıldılar. TTB Merkez Konseyi olarak doğayı bu kadar tahrip ettiğimiz bir dünyada bu tür salgınların devam edeceğini öngörerek Pandemi Çalışma Grubu (PÇG) oluşturduk. Bu çalışma grubumuz yine bazı enfeksiyon durumlarının arttığı veya lokalize alanlarda olan salgınlarda yine çalışmalarına devam ediyor. Pandemi Çalışma Grubumuz o dönemde çok çalışarak süreci başarıyla yöneterek Merkez Konseyi’ne de bilgi akışı sağlayarak TTB’nin kamuoyu nezdindeki güvenilirlik çıtasını daha da yükseltti. Hem COVID-19 İzleme Grubuna hem de Pandemi Çalışma Grubu’na verdikleri emekler için çok teşekkür ederim.

Bu dönemde pandemide en fazla çalışan, aylarca evlerine gidemeyen, aileleri ile çok kısıtlı olarak görüşebilen hekimler ve tüm sağlık emekçileri çalışma koşullarının ağır yükü altında ezilmişti. Pandeminin başlangıcında iktidar tarafından da alkışlanan hekimler sonraki süreçte en çok çalışan, en fazla hastalanan ve ölen meslek grubu olmalarına rağmen Sağlık Bakanlığı ve iktidar tarafından gerek çalışma koşullarının giderek kötüleşmesi, gerekse ekonomik ve istifa ve izinlerin yasaklanması gibi özlük haklarındaki gerilemeler nedeniyle oldukça tepkiliydi. Bu durumda tepkimizi oraya koymak ve eylem sürecini planlamak için Eylem Çalışma Grubu oluşturduk. Bir planlama doğrultusunda 2021 yılı Kasım ayında İstanbul’dan başlayıp Kocaeli, Bursa, Eskişehir ve sonunda Ankara’da sonlanacak EMEK BİZİM SÖZ BİZİM-BEYAZ YÜRÜYÜŞ yaptık. Bu hareket pandeminin ağır yükünü çekmiş bu nedenle çalışmaktan birbirinden uzaklaşmış hekim camiasını da hareketlendirdi. Ve 2022 yılı Temmuz ayında Sağlık Bakanı BEYAZ REFORM kararı almak zorunda kaldı. Bu kararlar uzun süredir sahada bir kazanım elde edemeyen hekim hareketi için önemliydi. TTB olarak alınan bu kararların da sağlıkta yaşanan sorunlara çözüm olmayacağını dile getirmiştik. Nitekim öyle de oldu. Ancak hekimlerin ekonomik haklarında göreceli bir iyileşme yapılmasını bir kazanım olarak değerlendirebiliriz. Özellikle Dr. Rümeysa Şen meslektaşımızın nöbet sonrası evine giderken kaza geçirip vefat etmesi ve sonrasında yapılan asistan eylemleri sonucunda asistanlara nöbet sonrası izin hakkı verilmesi yine bir kazanım olmuştu.

TTB’nin tabip odaları ile başlattığı bu hekim hareketi bu esnada kendilerince hekim sendika (ülkemizde meslek sendikacılığı yoktur, iş kolu sendikacılığı nedeniyle aslında tüm sendikalar hekim sendikası değil, iş kolu sendikasıdır) hareketinin de ivmelenmesine neden oldu. Sadece hekimlerin ekonomik taleplerinden yola çıkan bu sendikalar da kısa sürede oldukça fazla üye kaydetti. Bu bir bakıma hekimlerin örgütlenmesi açısından iyi olmakla birlikte bir taraftan hekimlerin işçileşmesinin de somut bir hale gelmesiydi. Hekim sendikaları sadece o dönemde saman alevi gibi parlayan bir tutum aldıkları için bu hareketleri 2024 yılına geldiğinde sönümlenecekti.

TTB Merkez Konseyi tabip odaları ile bir taraftan pandeminin hekim, sağlık çalışanları ve toplum üzerinde ki yükünü ve yıkıcı etkisini gerçek rakamlar üzerinden verip hakikati ortaya koymaya çalışırken bir taraftan da Sağlık Bakanlığı ve iktidar ile hekim hakları, toplumun sağlık hakkı için mücadele etmeye devam edecekti.

2022 yılı Temmuz ayı başında yine sancılı bir seçim sürecinden sonra yeni TTB Merkez Konseyi oluşmuştu. Pandeminin yıkıcı etkisi devam ediyordu.

2022 yılının Ekim ayında Şebnem Hoca’nın kendi uzmanlık alanından yaptığı açıklamanın iktidar ve yandaş kitle ve medya tarafından adeta linç etmek için fırsata dönüştürülmesi ve arkasından tutuklanması var olan sorunlara yeni bir boyut eklemişti. İktidar ve yandaşları için bu durum pandemide toplumsal ve kamuoyunda varlığını ve ağırlığını benimseten TTB’ye yönelik yeni bir saldırıyı başlatmıştı. Şebnem Hoca’nın mahkeme süreçlerinde Çağlayan Adliyesi’nde uygulanan o güne kadar benzeri görülmemiş sıkı güvenlik önlemleri tutukluluk sürecinin uzun süreceğinin bir habercisiydi. Belki sorunlar artmıştı ama Merkez Konsey, bazı odaların bu sürece karşı olumsuz tutumları, bazı odalarımızın destekleri ile ama başkanını en kısa sürede özgürlüğüne kavuşturma çalışmaları yanında var olan gerek salgın gerekse sağlık ortamının olumsuzluklarını da unutmadan çalışmalarını daha da arttırarak ve yoğunlaştırarak yaralarını sarmaya çalıştı. Bu esnada Şebnem Hoca’nın davası üzerinden tüm konseyin görevden alınma davası ve konsey üyeleri hakkında terör örgütü suçlamalarını içeren dosyalar da zamanı geldiğinde kullanılmak üzere hazır bekletiliyordu. Gerçekten zor zamanlardı. Bir taraftan Olağanüstü Genel Kurul yapalım diye baskı yapan odalar, bir taraftan Şebnem Hoca’nın yaptığı açıklamayı kınayan odalar, bir tarafta başkanı içeride olan bir örgüt, bir taraftan verilen tepkileri yeterli görmeyen odalar, vs. O güne kadar Gezi davası süreçlerinden sorumlu tutulan Osman Kavala, Mücella Yapıcı, Can Atalay, Selahattin Demirtaş gibi siyasetçiler, gazeteciler, gibi birçok demokratik mücadele veren insanları çok uzun süredir içeride tutulduğu gözlendiğinde Şebnem Hoca’nın da uzun süre tutuklu kalma olasılığı yüksekti. Bunun için ulusal ve uluslararası örgütlenmeler yapılarak ciddi bir kamuoyu oluşturulması planlandı. Sonuçta örgütün gücü ve kararlılığıyla Ocak ayında Şebnem Hoca özgürlüğüne kavuştu. Tabii ki olayın örgütte bir kırılma yaşattığını da belirtmek gerekir.

Merkez Konsey olarak pandeminin yıkıcı etkisini, Şebnem Hoca’nın özgürlüğüne kavuşmasını, TTB üzerindeki baskıları ve yeniden örgütsel toparlanmayı henüz tamamlayamadan 6 Şubat 2023 tarihinde aynı gün içinde iki büyük depremi ve sonrasında devam eden depremler ile ne yazık ki çok geniş bir nüfusu ve alanı kapsayan ve çok acılar çekilen bir süreci yaşamaya başladık.

Salgında hekimlere, tüm sağlık çalışanlarına ve halka ulaşamayan iktidara karşı TTB ve tabip odalarımız nasıl ki sahada hekimlere, sağlık çalışanlarına ve halka maskeden birçok koruyucu madde tedarikine kadar yardım malzemesi sağladıysa, depremde de yurttaşlarımıza ilk yardıma giden sağlık ve yardım elini uzatan TTB ve tabip odalarımız olmuştur. Depremin 24 saati içerinde konsey üyeleri depremin olduğu tüm bölgelere gidip ilk tespitlerini yapmışlardı. Tablonun korkunçluğu tahmin edilenin çok üzerindeydi. Devletin bile ancak üç gün sonra farkına varabildiği ve ulaşamadığı bir durum ile karşı kaşıyaydık. Ancak TTB yerel tabip odalarıyla ilk durum tespitini yapmış, Olağandışı Durumlarda Sağlık ve Hekimlik Kolu (ODSH) deprem bölgesine ulaşmış, Deprem Koordinasyon Merkezi oluşturulmuş ve Adana Tabip Odası bölgenin ihtiyaçlarını karşılamak üzere Lojistik Merkezi olarak konumlanmıştı. TTB üzerinden 1600 civarında ilk gönüllü listesi Sağlık Bakanlığı’na iletilmişti. İki gün sonra yine yaklaşık 1500 civarında gönüllü hekim listesi Sağlık Bakanlığı’na iletilmişti. Çok yoğun bir tempoda Türkiye’nin dört bir tarafından gelen tüm sağlık emekçileri ile depremin yaraları sarılmaya çalışılıyordu. Bu esnada gerek yurt içi gerekse yurt dışından gelen yardım talepleri ve yardımlar başta konteynırlar olmak üzere AFAD, İçişleri ve Dışişleri Bakanlığı engeline takılıyordu.

Son iki dönem konseye baktığımızda TTB olarak bu süreçte sadece hekim hakları ve sorunlarına değil, olumsuz sağlık ortamına, toplumun yaşadığı sağlıksızlık durumuna, toplumun sağlık hakkına, beyin göçünden okullarda çocuklarımıza en az bir öğün ücretsiz yemek verilmesine, Filistin’de yaşanan soykırıma, Kore’de tehdit altında kalan hekim haklarına, çıkarılan torba yasada ki birçok aleyhimize olan durumdan, İliç’te yaşanan maden faciasına veya Akbelen de, Dikmece’de ki orman katliamına, pandemide, salgında, orman yangınlarında, yaşamın olduğu her yerde var olmaya söz söylemeye çalıştık. Tabii ki daha birçok şey yaptık. İzmir’de, Ankara’da, Urfa’da, Türkiye’nin dört bir yerinde şiddete uğrayan meslektaşlarımızın yanındaydık. Tıp eğitiminin ve uzmanlık eğitiminin her geçen gün niteliksizleşmesine karşı, bu kadar fazla tıp fakültesi olması, bu kadar fazla asistan alınmasına ve uzman yetiştirilmesinin var olan sorunları çözmeyeceğini belirttik. Bunun yerine iyi bir istihdam politikasına ihtiyaç olduğunu belirttik. 25 yıl boyunca çocuklarımızın geleceğini ipotek altına alan şehir hastanelerinin bu haliyle sürdürülemeyeceğini nihayet iktidar da anladı ve bu projeden artık vazgeçtiler. Her çarşamba günü vergide adalet eylemleri yapıyoruz. Tüm bu sorunlarımız anlatmak için EMEK BİZİM SÖZ BİZİM şiarıyla İstanbul’dan Ankara’ya yürüdük, birçok ilimizde eylemler yaptık.

Artık sağlık sistemi çökme noktasına gelmiştir. Aylar sonraya verilen muayene, tetkik ve ameliyat günleri, pahalılıktan veya bulunamadığı için alınamayan ilaçlar, tıbbi ve medikal firmaların vermediği malzemeler nedeniyle yaşanan sıkıntılar, malpraktis davaları, acillerde günlerce yoğun bakım bekleyen hastalar, yer yokluğundan iyileşmeden taburcu edilmek zorunda kalınan hastalar, kamuda açılan kadroların en fazla yarısına başvurulması, yan dallarda bu oranının %80’lere kadar boş kalması gibi birçok sorun her geçen gün artarak devam etmektedir. Bunlara daha birçok sorun ekleyebiliriz. Çözüm basittir. 2002 yılından itibaren uygulamaya konulan sağlıkta dönüşüm projesinden vazgeçmek, basamak sistemine geçmek, koruyucu sağlık hizmetlerini ve birinci basamağı güçlendirmek, yeni ve etkin bir şiddet yasası ve malpraktis yasası çıkarmak, hekimlerin ekonomik ve özlük haklarını düzeltmek, çalışma koşullarımızı düzeltmek ve ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik ve siyasal kriz halinden bir an önce çıkmak için demokrasi, hak hukuk ve adaleti geri tesis ederek beyin göçünü engelleyerek tersine beyin göçü yaratmaktır.

Tüm sorunlarımıza, üzerimizdeki baskılara rağmen gerek hekimlerin ve tüm sağlık emekçilerinin, gerekse de toplumun sağlık hakkı ve sorunları için, demokrasi için, adalet için, tabip odalarımız, TTB, tüm meslek örgütleri bu topraklar için bir değer ve kıymettir. İktidar, tüm yukarıda bahsettiğim tabloyu her dönemde olduğu gibi bu dönemde de gerçekleri ifade eden TTB’ne saldırmayı, onu tehdit etmeyi ve kapatmayı, görevden alma ve kayyım atamalarını başaramamıştır. Ve bundan sonrada başaramayacaktır. Yeni dönemde görev alacak Merkez Konseyi üyelerimize şimdiden başarılar dilerim. Her zaman olduğu gibi yine onların yanında onlarla birlikte omuz omuza mücadele edeceğimizi bildiririm.