İklim Krizi Sağlığımızı Nasıl Tehdit Ediyor?

Makale

Demet Parlar

“Çözümün fosil yakıtların adil bir şekilde aşamalı olarak kaldırılması olduğunu hepimiz biliyoruz. Buna rağmen emisyonlar hâlâ artıyor.”
António Guterres, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri (22 Eylül 2024)

Gezegenimizin yaşam döngülerinin sınırlarının, eşiklerinin zorlandığı, her yıl bir önceki yılın rekor sıcaklıklarının aşıldığı zor ve tuhaf zamanlardan geçiyoruz. 2022’de, küresel 10 yıllık ortalama sıcaklık, sanayi öncesi seviyelerin 1,15 °C üzerine çıktı, 2024 verileri 1,5 dereceyi aştığımızı gösteriyor. Dünyadaki canlılığı altıncı yok oluşa sürükleyebilecek bu kötüye gidişin engellenememesi durumunda küresel ısınmanın yarattığı iklim krizinin sağlık etkilerinin dünya çapında kötüleşmesi ve milyarlarca insanı bulundukları coğrafi bölgeye, yaşadıkları ülkenin siyasi ve sosyo-ekonomik koşullarına göre farklı boyutlarda etkilemesi bekleniyor. İklim koşulları değiştikçe, fırtınalar, aşırı sıcaklık, seller, kuraklıklar ve orman yangınları gibi iklim olayları giderek daha sık ve daha ağır boyutlarda görülmekte. Karbon emisyonlarının artmasına paralel artan küresel ısınmanın tetiklediği kısır döngüyle hava ve iklim tehlikelerinin, sağlığı hem doğrudan hem de dolaylı olarak etkileyerek, erken ölüm ve bulaşıcı olmayan hastalıkların riskini arttırması, bulaşıcı hastalıkların ortaya çıkması ve yayılması gibi sağlık acil durumlarının yaşanma olasılığını artırması bekleniyor (Şekil 1)


Şekil 1. (Erişim kaynağı: https://ukhsa.blog.gov.uk Erişim tarihi; 29/09/2024)

On bir bin yıldır dengeli bir şekilde devam eden, +/- 1 derecelik küresel sıcaklıkları aşmayan öngürülebilir iklim koşulları nedeniyle Homo Sapiens’in avcı toplayıcı toplumdan yerleşik düzene geçerek toplumsallaşmasını, medeniyetler kurmasını sağlayan ılıman Holosen döneminin bitmesi riskiyle karşı karsıya olduğumuz “İnsan Çağı” da denilen Antroposen dönemine aslında Sanayi devrimiyle birlikte girmiş bulunuyoruz (1).

Başlangıç tarihi tartışmalı olsa da özellikle son 50 yılda kapitalizmin üretim ve tüketim ilişkilerinin küresel düzeyde doğayı ve doğanın bir parçası olan insanı ve insan emeğini metalaştırarak abartılı bir biçimde kullanması, tüketim alışkanlıklarının sosyal medyanın da etkisiyle yaygınlaşması, fosil yakıt kullanımının endüstride, ulaşımda ve gündelik yaşamda çok artması, endüstriyel tarım ve hayvancılık nedeniyle ormanların ve tarım alanlarının yok edilmesiyle gezegenin dengesi iyice bozuldu. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) 2023 yılında yayımlanan Altıncı Değerlendirme Raporu (AR6), iklim risklerinin daha önce beklenenden daha hızlı ortaya çıktığı ve daha erken daha şiddetli hale geleceği ve artan küresel ısınmaya uyum sağlamanın daha zor olacağı uyarısını yaptı (2).

Bu risklerin 1960’lardan itibaren fark edilmesiyle 1979’da Birinci Dünya İklim Kongresi düzenleniyor, 1988’de Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) kuruluyor, 1992’de Rio ile başlayan uluslararası iklim zirvelerini ve toplantılarını, 1995’ten bu yana bugüne kadar 28 kez yapılan, bu sene 29’uncusu yapılacak olan BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (COP) zirveleri izliyor. Tüm bu uluslararası toplantılarda alınan kararlara, verilen sözlere, 2016 yılında ısınmayı 1,5°C’nin altında sınırlamak için Paris anlaşmasını imzalayan Türkiye dahil 175 ülke olmasına rağmen özellikle Rusya-Ukrayna savaşının yarattığı enerji krizi nedeniyle 53 ülkeden 29’u hala fosil yakıtlar için net sübvansiyon sağlıyor. Avrupa kömür kullanımını azaltmak yerine, 2021 itibarıyla kömür kullanımını toplam enerji arzının %13’üne yükseltmiş durumda. (3) Böylece iklim bilimcilerin net bir şekilde gösterdiği gibi dünyadaki canlılığın dengesini sağlayan çevresel süreçleri tanımlayan “gezegenin eşiklerini” zorlamaya, dokuz eşikten küresel ısınma dahil altısını geçmeye başladık (Şekil 2).

Şekil 2. (Erişim adresi; https://www.stockholmresilience.org Erişim tarihi; 29/09/2024 )

Bu hava ve iklim tehlikeleri, seller, kasırgalar ve yangınların yarattığı yaralanmalar, ölümler yanı sıra bulaşıcı hastalıklar kadar solunum ve kalp hastalıkları gibi bulaşıcı olmayan hastalık riskini artırarak toplum sağlığını hem doğrudan hem de dolaylı olarak etkiliyor (Şekil 3).

Şekil 3. (Erişim adresi; https://www.who.int Erişim Tarihi; 29/09/2024)

Hava kirliliğinin neden olduğu astım, bozulmuş yaşam ortamlarının etkilerinden kaynaklanan ruh sağlığı sorunları, vektör kaynaklı ve kötü su kalitesinin neden olduğu enfeksiyon hastalıkları sık görülen sağlık sorunlarından. Yaban hayvanların yaşam alanlarının yok edilmesine ve endüstriyel hayvancılığa bağlı olarak hayvanlardan insanlara bulaşan ve hem hayvanlarda hem insanlarda benzer klinik bulgular gösteren viral, bakteriyel paraziter bulaşıcı zoonotik hastalıkların görülme sıklığı artmakta. Son 10 yılda COVID-19 pandemisine kadar Dünya Sağlık Örgütü’nün altı kez acil durum ilan etmesine neden olan salgınlar iklim krizinin sağlıkla ilişkisini en çarpıcı biçimde gösteren olaylardan.

Dünya Sağlık Örgütü’ne göre dünyada 3,6 milyar insan iklim değişikliğine karşı oldukça hassas bölgelerde yaşıyor. 2030 ile 2050 yılları arasında iklim değişikliğinin, yalnızca yetersiz beslenme, sıtma, ishal ve ısı stresi nedeniyle yılda yaklaşık 250.000 ek ölüme neden olması bekleniyor (4).

Dünya Ekonomik Forumu (WEF) tarafından Ocak ayında yayımlanan “2024 yılı Küresel Riskler Raporu” da geleceğe dair beklenen en büyük 10 riskin ilk sırasını %66 ile çevre ve iklim odaklı riskler oluşturmaktadır. (Şekil 4)

Şekil 4. (Erişim adresi:https://assets.weforum.org Erişim tarihi: 29.09.2014)

Doğal ekosistemlerin birbiriyle ilişkisine baktığımızda bir sosyoçevresel riskler ağı olduğunu görmek mümkün. Karbon emisyonlarının giderek artması iklim değişikliğini hızlandırarak  hava kirliliği ve aşırı hava olaylarıyla  iklim göçlerine, ciddi ekonomik sorunlara yol açabilme, biyolojik ceşitlilik kaybındaki eşiğin aşılması da tüm ekosistemin çökme riskine neden olabilir (Şekil 5)

Şekil 5. (Erişim adresi: https://assets.weforum.org  Erişim tarihi: 29/09/2024)

Diğer yandan ısı dalgalarının tarım arazilerinin kaybına ve verimliliğinin düşmesine neden olması, deniz seviyesinin yükselmesi ve tuzlu su istilasıyla tatlı su kaynaklarının kullanılamaz hale gelmesi, gıda ve su gibi temel kaynakların azalması yoluyla doğrudan insan sağlığını ve güvenliğini etkileyebilir, toplumlar ve ülkeler arası çatışmalara, savaşlara yol açabilir. Uluslararası Göç Örgütü (IOM) 2050 yılına kadar en az 44 milyon en fazla 216 milyon iklim göçmeni olabileceği tahmininde bulunurken, iklim krizinin etkilerinin artmasıyla iklim göçlerinin daha sık yaşanabileceği belirtiyor.

Şekil 6.

Avrupa’daki sıcaklıkların küresel ortalamanın iki katı oranında ısınması, kıta genelindeki nüfusun sağlığını tehdit etmesi ve erken ölümlere yol açması nedeniyle, Avrupa’daki iklim değişikliğinin sağlık profilini değerlendirmek için Lancet Geri Sayımı 2021’de kuruluyor. 12 Mayıs 2024 yılında yayınladıkları ikinci raporun başlığı tek başına çok şey söylüyor; “Sağlık ve iklim değişikliği üzerine geri sayım: benzeri görülmemiş ısınma, benzeri görülmemiş eylem talep ediyor” (5).

Bu rapora göre Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin 2040’a kadar net sıfıra ulaşma önerilerini karşılamak için, Avrupa’nın enerji sistemlerinden kaynaklanan emisyonların mevcut oranın üç katı kadar düşmesi gerekirken Avrupa ülkelerinin net sıfır emisyona doğru ilerleme hızının son derecede yetersiz kalması nedeniyle ancak 2100’e kadar karbon nötrlüğüne ulaşabileceği öngörülüyor. Isıya bağlı ölümlerin Avrupa’nın çoğunda arttığı ve 2003-2012 ile 2013-2022 dönemleri arasında 100.000 kişi başına ortalama 17,2 ölüm arttığı belirtiliyor.

Isı stresi riski nedeniyle fiziksel aktivite için riskli saatlerin süresinin  uzatılması hem orta (örneğin bisiklet veya futbol) hem de zorlu (örneğin dağ bisikleti ve koşu) aktiviteleri yapan kişilerin genel fiziksel aktivitelerini azaltmalarına, bu durumun diyabet, hipertansiyon, depresyon, kalp ve akciğer hastalıkları gibi hastalık risklerinin artmasına neden olabileceği, ayrıca sıcaklıkların artmasıyla Vibrio, Batı Nil virüsü, dang humması, chikungunya, Zika, sıtma, leishmaniasis ve keneler gibi hastalık vektörlerinin Avrupa’da arttığına işaret ediliyor (5).

İklim krizinin etkileri arttıkça ülkeler arasında olduğu kadar, toplumsal cinsiyet, yaş ve sosyo-ekonomik duruma bağlı olarak toplumlar arasında da sağlık eşitsizlikleri derinleşmekte ve yaygınlaşmakta. Bir başka deyişle iklim değişikliği mevcut eşitsizlikleri daha da kötüleştirmekte. Örneğin 2021’de Avrupa’da fosil yakıt yakımından kaynaklanan emisyonlar kişi başına 5,4 ton CO2 olarak tespit ediliyor ve bu miktarın Afrika’nın altı katı, Orta ve Güney Amerika’nın neredeyse üç katı olduğuna dikkat çekiliyor (5).

Ülkeler içinde ise, etnik azınlıklar, düşük gelirli topluluklar, göçmenler ve yerinden edilmiş kişiler, cinsiyet azınlıkları, hamilelik ve yeni doğum yapan kadınlar iklimle ilişkili sağlık etkilerinden daha ciddi şekilde etkilenme eğilimindedir. İklim değişikliği, özellikle gıda ve su güvensizliği, sıcak hava dalgaları ve bulaşıcı hastalıkların yayılmasına maruz kalan topluluklarda, birçok kişinin halihazırda karşı karşıya olduğu tehlikeleri daha da kötüleştiriyor, sağlık eşitsizliklerini her yerde artırıyor.

Ülkemizde bilimsel çalışma yapmaya, verileri elde etmeye yönelik tüm olumsuz koşullara rağmen 15 sağlık, çevre ve iklim örgütünün oluşturduğu Temiz Hava Hakkı Platformu (THHP) 2015’ten bu yana Türkiye’de hava kirliliğinin sağlık etkileri hakkında çalışmalar yapıyor ve raporlar yayımlıyor.

THHP hazırladığı 2021 raporunda orman yangınlarının da artırdığı kirli havanın COVID-19 virüsünün vücuda girişini kolaylaştırdığı belirtilerek, hava kirliliğinin genlere de etki ederek yetişkinlerde majör depresyonu ve yaşlanmayı tetiklediği vurgulandı (6). Türkiye’de hava kalitesinin karnesi niteliğindeki Kara Rapor’un beşincisine göre de 2021’de İstanbul’da 4 bin 848, Ankara’da 2 bin 853 kişi hava kirliliğine bağlı hastalıklar nedeniyle yaşamını yitirdi. Rapor, kanser, kalp-damar, KOAH gibi hastalıklara yol açan hava kirliliğinin ruh sağlığı ve uyku düzenini de olumsuz etkilediğini ortaya koydu.

THHP her yıl düzenli olarak hazırladığı Kara Rapor’un altıncısı da geçtiğimiz günlerde yayımlandı. Raporda ilk kez meme kanseri ile hava kirliliği arasındaki ilişki ortaya konuyor. Hava kirliliği sonucu gerçekleşen ölümlerin hem sayısal hem de orantısal olarak önceki yıllara göre daha fazla olduğu, Türkiye’de nüfusun yüzde 92’sinden fazlasının hala Dünya Sağlık Örgütü standartlarına göre kirli hava soluduğu, havası en kirli olan ve buna bağlı ölüm oranının en yüksek olduğu ilin Hakkari olduğu açıklandı (7).

Temiz hava politikalarıyla Türkiye’de 68 bin 440 kişinin hayatını kaybetmesinin önüne geçilebileceği belirtildi. THHP, hava kirliliği için yasal limitlerin DSÖ kılavuzlarıyla uyumlu hale getirilmesi, hava kalitesinin düzenli ve sistematik olarak izlenmesi ve fosil yakıtlardan vazgeçilmesi için çağrıda bulundu (6).

Toplumsal ve ekolojik sistemlerin birbirine olan bağlılığı, toplum sağlığının temiz su, gıda, temiz hava gibi varlıklar sunan ekosistemlerle ilişkisi bilinmesine rağmen, 1995’ten bu yana 2020 yılı hariç her yıl düzenlemekte olan BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (COP) zirvelerinde sağlığın ilk defa geçen sene, COP28’de resmi programda ele alınması, hükümetlerin gerekli önlemleri almaları için sivil toplumun güçlü bir beraberlik ve örgütlenme gerçekleştirmesi gerekliliğini gösteriyor.

Yaşam tarzındaki veya tüketim kalıplarındaki değişiklikler, tek bir birey tarafından uygulandığında önemsiz olsa da çok sayıda insanın aynı anda vejetaryen bir diyeti benimsemek veya karbon emisyonlarını azaltmak için yanmalı motorlu araçların ve hava yolculuğunun azaltılması gibi yeni yolculuk alışkanlıkları edinmek gibi toplu çabalar göstermesi, piyasa dinamiklerini değiştirme ve iklim değişikliğinin azaltılması konusunda ilerleme sağlama gücüne sahip olsa da yeterli olamayacağı açık.

İklim krizinin hem karmaşıklık derecesi hem de hızını ve bu konuda hükümetlerin, karar vericilerin, şirketlerin yavaşlığını, ihmallerini düşününce, sağlık ve ekosistemler açısından kaçınamayacağımız riskler için hazırlık önlemlerini uygulamak ve önleyebileceğimiz risklerin olasılığını azaltmak veya önlemek için bir araya gelmek giderek daha önemli hale gelmekte. Elimizdeki tüm mevcut olanakları kullanabileceğimiz esnek ve hızlı yöntemlere, bir aradalıklara olan ihtiyacımız giderek daha zorunlu ve acil hale gelmekte. Yerelleştirilmiş stratejiler ve kolektif eylemler kadar sınır ötesi koordinasyonları olusturmak ve geliştirmek, bu devasa küresel krizin üstesinden gelmenin önemli koşullarından biri olsa gerek.

Kaynaklar

  1. Parlar D. https://www.tipdunyasi.dr.tr/2021/07/holosenden-antroposene-ve-kapitolosene-gezegenimiz-nereye-gidiyor/ (Erişim tarihi; 29/09/2024)
  2. https://www.ipcc.ch/assessment-report/ar6/ (Erişim tarihi; 29/09/2024)
  3. https://www.thelancet.com/action/showPdf?pii=S2468-2667%2824%2900055-0
  4. https://www.who.int/news-room/fact-sheets/detail/climate-change-and-health
  5. VanDaalen K.PhDç et al, volume 9, Issue7e495-e522July 2024 https://www.thelancet.com/journals/lanpub/article/PIIS2468-2667(24)00055-0/fulltext
  6. https://www.temizhavahakki.org/kararapor2021/
  7. https://www.temizhavahakki.org/kararapor2024/

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Güvenlik Kodu * Time limit is exhausted. Please reload the CAPTCHA.